Ck20 pozitif ne demek

Ck20 Pozitif Ne Demek

ck20 pozitif ne demek

376936
Kolorektal tümör spektrumunda müsin ve sitokeratin 20/7 immünprofili / Mucin and cytokeratin 20/7 immune profile in colorectal tumor spectrum
Yazar:FAİK ALEV DERESOY
Danışman: DOÇ. DR. REŞİT DOĞAN KÖSEOĞLU
Yer Bilgisi: Gaziosmanpaşa Üniversitesi / Tıp Fakültesi / Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
Konu:Patoloji = Pathology
Dizin:Adenokarsinom = Adenocarcinoma ; Kolon neoplazmları = Colonic neoplasms ; Kolorektal neoplazmlar = Colorectal neoplasms ; Müsinler = Mucins ; Neoplazm evreleri = Neoplasm staging ; Neoplazmlar = Neoplasms ; Rektal neoplazmlar = Rectal neoplasms ; Sitokeratinler = Cytokeratins Onaylandı
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2013
119 s.
Müsinlerin koruyucu ve homeostazı idame etme fonksiyonlarının yanında karsinogenezde de rol aldıkları anlaşılmış olup karsinogenezdeki rolleri hücre proliferasyonu ve diferansiyasyonunu düzenleyici fizyolojik etkinlikleri düşünüldüğünde şaşırtıcı değildir. Sitokeratinlerin de sitoskeletonu meydana getirmek yanında hücre içi/hücreler arası sinyal iletimi, differansiyasyon ve hücre bölünmesinde rolleri artık bilinmektedir. Hem müsin molekülleri hem de sitokeratinlerin son zamanlarda anlaşılan fonksiyonlarından dolayı karsinogenezdeki etkinliklerini araştırmaya yönelik çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Müsin ve sitokeratin ekspresyon paternlerindeki değişiklikler kolorektal karsinomaların klinikopatolojik parametreleri ve prognozları üzerinde belirleyici ya da tahmin edici bir takım ipuçları sağlayabilir. Bunun da ötesinde bir takım yeni tedavi modaliteleri için yol gösterici olabilir. Çalışmamızda bu amaçla kolorektal neoplazi spektrumunda özellikle de kolorektal kanserlerde müsin ve sitokeratin 7/20 immünprofillerini analiz etmeyi hedefledik. Çalışmaya 2007-2012 yılları arasında tanısı konmuş 20 aberran kript odağı (AKO), 20 tubüler adenomatöz polip (AP) ve 48 adenokarsinoma (ACa) olgusu dâhil edildi. Kontrol grubu (KG) olarak 20 normal kolon mukoza örneği kullanıldı. ACa grubu TNM sistemine göre invazyon derinliklerine (T) ve histolojik diferansiyasyon derecelerine (grade) göre sınıflandırıldı. ACa grubunda 27 olguda bölgesel lenf düğümü metastazı mevcut idi. Bu olguların metastatik odakları da ayrı bir grup (Met LAP) olarak analizlere dâhil edildi. İmmünohistokimyasal analiz için MUC1, MUC2, MUC4, MUC5AC, MUC6, CK7 ve CK20 primer antikorları kullanıldı. İmmünohistokimyasal boyama manuel yöntemle gerçekleştirildi. İmmün ekspresyonların değerlendirilmesinde boyanma yaygınlığı dikkate alınarak skorlama yapıldı. Buna göre; skor 0: boyanma yok, skor 1+: %1-5, skor 2+: %6-30, skor 3+: %31-60 ve skor 4+: %61-100 olarak tayin edildi. Pozitiflik için eşik değerin %30 ve %5 olarak kabul edildiği iki ayrı düzeyde, ayrı ayrı analizler yapıldı. Uygun istatistiksel yöntemler (Tek Yönlü Varyans Analizi (one-way ANOVA), Mann Whitney U-Testi, Bağımsız Gruplarda t Testi ve Ki-kare Testleri) kullanılarak sonuçlar yorumlandı. İstatistiksel anlam, p?0.05 için kabul edildi. ACa grubunda, tümör lokalizasyonu ile MUC1 ve MUC2 pozitifliği arasında anlamlı ilişki mevcuttu. Sol kolon lokalizasyonlu tümörlerde MUC1 pozitifliği %15,4 iken, sağ kolon lokalizasyonlu olanlarda bu oran %40,9 idi (x2=3,931, p=0,047). MUC2 için ise sol kolon lokalizasyonlu olguların %11,5? inde, sağ kolon lokalizasyonluların ise %45,5? inde pozitiflik saptandı (x2=6,941, p=0,008). MUC2 pozitifliği tümör invazyon derinliği ile de anlamlı ilişki gösterdi. T4 olguların %53,3? ü, T2 ve T3 olguların ise sırasıyla %23,1 ve %10? u MUC2 pozitif idi (x2=8,296, p=0,016). Gruplar arasında da MUC2 anlamlı farklılığa sahip idi. AP grubunda %50, ACa? da %27,1, AKO, KG ve met LAP gruplarında da sırasıyla %20, %5 ve %16,7 MUC2 pozitifliği saptandı (x2=12,414, p=0,015). MUC1 pozitifliği ise istatistiksel anlam olmamakla beraber AP (%15) ve ACa (%27,1) boyunca yükselmekte idi (p=0,078). MUC1/MUC2 immünprofilleri içinde tümör invazyon derinliği ve lokalizasyonu ile anlamlı ilişki gösteren profil, MUC1+/MUC2+ immünprofili idi. MUC1+/MUC2+ olguların %83,3? ü T4 olgular iken %16,7? si T3 olgular idi. Bu profildeki olguların hiçbiri T2 kategoride yer almadı (x2=14,144, p=0,028). MUC1+/MUC2+ olguların tamamı, MUC1-/MUC2- olguların ise %67,2? si sağ kolon lokalizasyonlu idi (x2=9,59, p=0,022). ACa grubunda cinsiyet ile CK20 pozitifliği arasında anlamlı ilişki izlendi. Kadınların %71,4? ü, erkeklerin %38,5? inde CK20 pozitifliği mevcut idi (x²=5,071, p=0,024). CK20 pozitifliği gruplar arasında da anlamlı farklılık gösterdi (x2=27,695 p=0,0001). AKO ve AP gruplarında sırasıyla %5,3 ve %27,8 oranlarında CK20 pozitifliği saptanırken KG, ACa ve Met LAP gruplarında sırasıyla %80, %53,2 ve %63,6 oranlarında CK20 pozitifliği saptandı. Gruplar arasında anlamlı fark saptanan bir diğer müsin MUC5AC idi (x2=11,473 p=0,022) AP? de %10 oranında pozitiflik görülürken diğer gruplarda pozitiflik saptanmadı. ACa grubunda lenf düğümü metastazı durumu MUC4 pozitifliği ile ilişkiliydi. Metastatik olguların primer tümörlerinin MUC4 pozitiflik oranı nonmetastatik olgularınkine göre belirgin derecede düşüktü (%3,7? ye karşın %28,6) (p=0,034). Eşik değerin %5? e çekilmesi ile bazı anlamlı sonuçlar ortaya çıkarken bazı ilişkiler de güçlendi. MUC1 ve MUC2 pozitifliğinin gruplar arasındaki farklılığının anlamı daha da kuvvetlenmekte idi (sırasıyla, x2=15,246 p=0,004 ve x2=13,716 p=0,008). MUC5AC pozitifliği AP grubunda (%40) artarak fark daha da belirginleşti (x2=21,844 p=0,0001). MUC6 pozitifliği ile tümör çapı arasında anlamlı ilişki dikkati çekti. MUC6 pozitif olguların ortalama tümör çapı 80 mm iken MUC6 negatif olgularınki 48,8 mm idi (t=2,016, p=0,05). CK20 pozitifliği ile tümör invazyon derinliği ve tümör derecesi arasında ortaya çıkan ilişki ters yönde idi. T4 olguların %57,1? i CK20 pozitif iken T2 ve T3? de sırasıyla %92,3 ve %90 oranlarında CK20 pozitifliği saptandı (x2=6,732, p=0,035). Grade III olgularda CK20 pozitifliği %33,3 iken grade I ve grade II olguların sırasıyla %84,6 ve %89,3? ü CK20 için pozitif idi (x2=8,039, p=0,018). Sonuçlarımıza göre müsin ve CK7/20 immünekspresyonlarının kolorektal karsinogenez ve hastalık progresyonu ile ilgili önemli ilişkilere sahip olduğu ortaya çıktı. MUC1 ve MUC2? nin hem izole hem de birlikte ekspresyonlarının sağ kolon tümörleriyle ve daha ileri tümör invazyon derinliği ile ilişkili olduğu saptandı. Ayrıca sağ kolon tümörlerinin de daha ileri evre özelikleri (tümör invazyon derinliği ve bölgesel lenf düğümü metastazı) gösterdiği dikkati çekti. MUC1+/MUC2+ profili gibi MUC1-/MUC2- profili de sağ kolon lokalizasyonuyla ilişkisi mevcuttu. Anca daha ileri evre özellikleriyle bu profilin ilişkisi görülmedi. MUC1/MUC2 ekspresyonları kolorektal karsinogenezin başlarında artmakta ve MUC1 karsinoma süresince yüksek kalmakta, MUC2 ise düşme eğilimi göstermekteydi. Buna karşın MUC4 ekspresyon kaybı metastatik lenf düğümü ile ilişkiliydi. MUC5AC ve MUC6 ekspresyonları adenomatöz polip aşamasında geçici olarak ortaya çıkmaktaydı. CK20 ekspresyonu kaybı da ileri tümör invazyonu ve yüksek tümör derecesi ile ilişkiliydi. Ayrıca primeri araştırılan metastatik adenokarsinomalı erkek hastalarda, CK20 negatifliğinin primer açısından kolorektumu ekarte ettirmemesi gerektiği sonucuna varıldı. Adenoma-karsinoma sekansındaki morfolojik spektrumda izlenen müsin profili karakteristiklerine daha yakın olan sonuçlar, %30 eşik değerine göre elde ettiğimiz sonuçlardı. Sonuç olarak kolorektal karsinomalarda MUC1/MUC2 ekspresyon artışı ve MUC4/CK20 ekspresyon kaybı daha ileri evre tümör özellikleri ve progresyonu ile ilişkiliydi.
It has been now understood that mucins might also play a role in carcinogenesis beside mucosal homeostasis. This role should not be supposed to be a surprise when the roles of mucins are been taken into account in cell proliferation and differantiation. Cytokeratins, the basic building block of the cytoskeleton, have similar roles to those of mucins such as intra/intercellular signal transmission, cell differantiation and cell division. The further researches are required about the roles of mucins and cytokeratins in colorectal carcinogenesis and this issue is a popular research topic in the studies of carcinogenesis. The alterations in expressions of mucins and cytokeratins may provide some determinative clues about clinicopathological parameters and prognosis in colorectal carcinomas. Furthermore, these alterations may be guide for new modalities in the treatment of carcinoma. In this study, we aimed to analyse mucins and cytokeratin (CK) 7/20 immunprofiles in colorectal neoplasia spectrum. Twenty cases of aberrant crypt focus (ACF), 20 cases of tubular adenomatous polyp (AP) and 48 cases of colorectal adenocarcinoma (ACa) were included in the study. These cases were diagnosed between 2007-2012 years. Colon mucosa samples of 20 cases from colorectal carcinoma specimens were determined as control group (CG). The cases of ACa were classified according to depth of invasion (T) and histological grade of differentiation (grade) on the basis of TNM system. Twenty-seven cases had regional lymph node metastasis. Metastatic foci of these cases were included as a separate group (Met LAP). MUC1, MUC2, MUC4, MUC5AC, MUC6, CK7 and CK20 primary antibodies were used for immunohistochemical analyses (IHC). IHC was manually performed. Immune expressions were evaluated according to wideness of immunostaining and scored as; score 0: no expression, score 1+: 1-5% of expression, score 2+: 6-30% of expression, score 3+: 31-60% of expression and score 4+: 61-100% of expression. Two independent cut-off values were determined in the study; 5% and 30%. The analyses according to both cut-off values were separately performed. The results were analyzed by appropriate statistical tests (One-Way Variance Analyses, Mann-Whitney-U test, and chi square tests). P ?0.05 was accepted statistically significance. MUC1 and MUC2 expressions were related with tumor localization in ACa group. Fifteen per cent of left colon tumors were positive for MUC1 while 40.9% of right colon tumors showed MUC1 positivity (x2=3,931, p=0,047). MUC2 positivity for left and right colon were 11.5% and 45.55%, respectively (x2=6,941, p=0,008). MUC2 positivity was also related with the depth of tumor invasion. The 53.3% of cases in T4 were positive for MUC2 while the rates of MUC2 positivity in T2 and T3 were 23.1% and 10%, respectively (x2=8,296, p=0,016). There was also a difference between the study groups for MUC2 positivity. MUC2 positivity were 50% in AP while the groups of ACa, ACF, CG and met LAP were 27.1%, 20%, 5% and 16.7%, respectively (x2=12,414, p=0,015). MUC1 positivity was increased in AP (15%) and ACa (27.1%) without statistical significance (p=0,078). The immune profile of MUC1+/MUC2+ was related with tumor localization and depth of tumor invasion. The 83.3% of cases with MUC1+/MUC2+ immune profile were cumulated in T4 while T3 category comprised of 16.7% of the cases with this immune profile. None of these cases were not included in T2 category (x2=14,144, p=0,028). There was also a relation between gender and CK20 expression in ACa group. Most of CK20 positive cases (71.4%) were female (x²=5,071, p=0,024). The rates of CK20 positivity were different between the groups. The rates of CK20 positivity in groups of ACF, AP, CG, ACa and met LAP were 5.3%, 27.8%, 80%, 53.2% and 63.6%, respectively (x2=27,695 p=0,0001). Another difference in mucin immune profile was noticed in MUC5AC analysis. Only AP group showed MUC5AC positivity in two cases (10%) (x2=11,473 p=0,022). Loss of MUC4 expression was correlated with lymph node metastasis. MUC4 positivity in primary tumors of metastatic cases were lower than those of non-metastatic cases (3.7% versus 28.6%) (p=0,034). When we accepted the cut-off value as 5%, new correlations were occurred between some parameters. However, some statistical significant correlations became a stronger than the previous their values. The correlations which their statistical significance became stronger than previous status were determined in analyses of MUC1 (x2=15,246 p=0,004), MUC2 (x2=13,716 p=0,008) and MUC5AC (x2=21,844 p=0, 0001) among the groups. MUC5AC positivity was reached to a value of 40% in AP group. A statistically significant correlation was noticed between MUC6 expression and tumor size. The mean diameter of MUC6 positive tumors was 80 mm while the mean diameter of MUC6 negative tumors was 48,8 mm (t=2,016, p=0,05). CK20 positivity was inversely correlated with depth of tumor invasion and grade. The 57.1% of cases in T4 were positive for CK20 while the rates of CK20 positive cases in T2 and T3 were 92.3% and 90%, respectively (x2=6,732, p=0,035). The rate of CK20 positivity was 33.3% in grade III while this rate in grade I and II were 84.6% and 84,3%, respectively (x2=8,039, p=0,018). According to results of the present study, the alterations in immune expressions of mucin and CK7/20 may have important roles in colorectal carcinogenesis and progression of disease. The expressions of MUC1 and MUC2, as isolated or co-expression, were related with right colon localization and more advanced depth of tumor invasion. Right colon tumors showed also the features of more advanced stages (more advanced depth of invasion and regional lymph node metastasis). MUC1-/MUC2- immune profile, such as MUC1+/MUC2+ profile, was also related with right colon localization. However, it was not seen that this profile was related with more advanced stages. It was noticed that the levels of MUC1/MUC2 expressions increased at the beginning of the sequence of adenoma-carcinoma. MUC1 expression remained high throughout the sequence, whereas decreased expression of MUC2. Loss of MUC4 expression was related with regional lymph node metastasis while low CK20 expressions were seen in the cases with deeper tumor invasion and higher tumor grade. Isolated MUC1 expression or collaboration with MUC2 expression was found to be associated with right colon localization and advanced depth of tumor invasion. Moreover, right colon localized tumors exhibited more advanced stage features (depth of tumor invasion and lymph node metastasis). As seen in MUC1+/MUC2+ immune profile, there was a tendency to be located in right colon in MUC1-/MUC2- immune profile too, but advanced stage features were not detected in this profile. MUC1 and MUC2 expressions showed an increase in the beginning of the carcinogenesis process; MUC1 expressions stayed elevated during the process but MUC2 expressions were prone to decline. Another point, the loss of MUC4 expression was found to be associated to the lymph node metastasis. It was seen that the temporary expression of MUC5AC and MUC6 through the stage of adenomatous polyps. Also the loss of CK20 expression was related to the depth of invasion and higher tumor grade. However, negative CK20 immunostaining in male patients which examined in terms of the origin of metastatic tumor must not rule out colorectum as a probable origin of the tumor. Our result of mucin profile according to 30% of the threshold value were closer the mucin profile of adenoma-carcinoma sequence. Finally, we may suggest that the increased expression of MUC1/MUC2 and the decreased expression of MUC4/CK20 were related with the more advanced stages of colorectal carcinomas and progression of the disease.
kaynağı değiştir]

Moesin, aktin filamentlerini hücre yüzeyine bağlayarak hücrelerin birbirine yapışmalarını sağlayan bir yüzey komponentidir. Normal ağız mukozasında ve deride sağlıklı bazal ve spinal hücrelerin yüzeyini kuşatır. Displastik değişiklikler gösteren epitel hücrelerinin yüzeylerindeki moesin niceliği stratum corneum katmanına yaklaştıkça azalır. Skuamöz hücreli karsinom hücrelerindeki moesin yerleşimi intrasitoplazmik nitelik gösterir, hücre yüzeylerinde yoktur. Bu nitelik tümör hücreleri arasındaki bağlantı yetersizliğinin en önemli nedenlerinden biridir.[3][4]

Angiogenezis markerleri[değiştir

Table of Contents

2012, Volume 28, Number 1, Page(s) 067-071

DOI: 10.5146/tjpath.2012.01100

Low Grade Sinonasal Adenocarcinoma

Ayşe Tülay SAYILGAN1, Gülçin KAMALI1, Deniz ÖZCAN1, Funda EMRE1, Ayşe HATİPOĞLU2

1S. B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, İSTANBUL, TÜRKİYE
2S. B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Kliniği, İSTANBUL, TÜRKİYE

1Department of Pathology, M.H. Okmeydanı Education and Research Hospital, İSTANBUL, TURKEY
2Department of Otorhinolaryngology, M.H. Okmeydanı Education and Research Hospital, İSTANBUL, TURKEY

Keywords: Sinonasal adenocarcinoma, Intestinal sinonasal adenocarcinoma, Nonintestinal sinonasal adenocarcinoma, Seromucous adenocarcinoma, Low grade

Sinonasal adenocarcinoma is a rare neoplasm which is classified as ‘intestinal' or ‘nonintestinal' type, depending on its resemblance to gastrointestinal mucosa. These tumors are associated with occupational and environmental carcinogens. In this study, a fifty-year-old oil-painter male patient with a low-grade nonintestinal type sinonasal adenocarcinoma originating from the left middle concha and ethmoid sinus is presented. Microscopical examination revealed many infiltrative glandular structures, most of which were cystically dilated and some of which were smaller in diameter, arranged back to back in loose fibrous stroma as well as intraglandular papillary and micropapillary structures forming complex branches or a cribriform pattern. The glands were lined by epithelial cells that were faintly eosinophilic and relatively abundant cubical/ cylinderical cytoplasms and mildly pleomorphic round/oval nuclei, with rare mitotic figures. Intraluminal and focally intracytoplasmic mucin was demonstrated with Alcian Blue, mucicarmin and PAS stains. Immunohistochemically, tumor cells were strongly and diffusely positive with CK7; focally and weakly positive with CK20 and negative with CDX2 in accordance with the nonintestinal type. S-100, Actin and p63, applied for investigating the myoepithelial and salivary glandular origins, were all negative. Prognostic markers, TTF-1 and p53 were negative; while the Ki-67 index was 2%. The fact that intestinal type sinonasal adenocarcinomas are generally high grade, while nonintestinal tumors are histologically low grade makes this morphological and immunohistochemical-based classification valuable in predicting the prognosis of the disease. In addition to the morphological and immunohistochemical findings, clinical information stands out in the differentiation of the tumor from benign or malignant primary lesions or metastatic adenocarcinoma.

Sinonazal adenokarsinomlar (SNA) nadir olup, insanda görülen neoplazmların %0,4’ünü oluşturur1,2. Nazal kavite ve paranazal sinüslerde en sık görülen malign tümörler, skuamöz hücreli karsinom (%46), malign lenfoma (%14) ve malign melanomdur (%9). Çeşitli tipteki adenokarsinomlar ise bu bölgenin neoplazmlarının %10- 20’sini oluşturur. Bunlar tükürük bezi tipi adenokarsinomları (%5-10) ve tükürük bezi tipi dışında kalan SNA’dır3,4. SNA, ahşap, deri ve tekstil kaynaklı tozlar, nikel, boya, vernik, lake, yapıştırıcı buharı ve tütüne maruz kalan kişilerde daha sık görülmektedir3,5,6.

Çalışmamızda 50 yaşındaki erkek yağlıboya ustasında tespit edilen sol orta nazal konka kaynaklı düşük dereceli sinonazal müsinöz adenokarsinom, hastalığa ait klasifikasyon, histopatolojik yapı ve immünohistokimyasal özelliklere değinilerek tanıtılmaktadır.

  • Top
  • Abstract
  • Introduction
  • Case Presentation
  • Disscussion
  • References
  • 50 yaşında erkek hasta burun tıkanıklığı şikayeti ile hastanemize başvurdu. MRG incelemesinde solda belirgin olmak üzere etmoid sinüs inferior kısım ve nazal hava pasajını her iki tarafta oblitere eden yumuşak doku yoğunlukları izlendi. Nazal kavite insizyonel biyopsisinin mikroskopik incelemesinde ülser zemini, solunum yolu epiteli ile çevrili dokularda bazı alanlarda epitelde onkositik değişiklikler, müsin içeren mikrokistler, epitelde papiller yapılanmalar ve hafif atipi görüldü (Şekil 1). Kolumnar hücreli papillom ve düşük dereceli SNA arasında ayrım için eksizyonel biyopsi önerildi. Gönderilen polipektomi piyesi parçalı halde topluca 5,5x5,5x2,5 cm. ölçüde, elastik kıvamlı gri-pembe renkli polipoid yapılar olup, poliplerin kesit yüzlerinde en büyüğü 1 mm. çapında kirli beyaz renkli yuvarlak alanlar mevcuttu (Şekil 2). Mikroskopide respiratuvar veya metaplazik skuamöz epitelle kaplı polipoid yapıların hafif gevşek bağ dokudan oluşan stromasında, genellikle kistik dilate, bazıları daha küçük çaplı, sırt sırta yerleşmiş çok sayıda glandüler yapılar görüldü. Solid alan görülmedi. Gland yapıları basık tek sıra epitelle kaplı olup lümene doğru uzanım gösteren ve bazıları kompleks dallanmalar veya kribriform yapılar da oluşturan papiller ve mikropapiller yapılar içermekteydi (Şekil 3). Döşeyici epitel hücreleri kübik/silindirik şekilli, hafif pleomorfik yuvarlak/ oval nükleuslu, nükleolü belirsiz olup mitoz nadirdi. Sitoplazmaları görece geniş, soluk eozinofilik olup bazıları onkositoid veya şeffaf görünümdeydi. Kistik yapıların lümeninde ve yer yer sitoplazmalarda ufak yuvarlak yapılar halinde görülen bazofilik materyalin Alcian Blue pH 2,5 ve Periodic Acid Schiff (PAS) pozitif; müsikarmen ile zayıf pozitif, diastaza rezistan boyanma özelliğinden dolayı müsin olduğu gösterildi. İmmünohistokimyasal çalışmada tümör hücreleri Cytokeratin (CK) 7 ile yaygın ve kuvvetli pozitif, CK20 ile fokal zayıf pozitif, CDX2, TTF-1, S-100 ve p53 ile negatif olup, Ki-67 indeksi %2 idi (Şekil 4, 5). Aktin ve p63 ile tümör hücreleri boyanmadığı gibi çevrelerinde miyoepitel hücre katmanı da görülmedi. Tanıda 2005 WHO sinonazal adenokarsinomların klasifikasyonu kullanılarak öncelikle intestinal/nonintestinal tip ayrımı yapıldı3.

    Click Here to Zoom
    Şekil 1: Nazal kavite insizyonel biyopsi materyalinin mikroskopisinde sırtsırta vermiş müsinle dolu tubulokistik yapılar (H&E, x100).

    Click Here to Zoom
    Şekil 2: Polipoid yapılarda jelatinö alanların yanısıra karsinomu akla getiren parlak kirli beyaz renkli, sertçe kıvamlı nodüler alanlar.

    Click Here to Zoom
    Şekil 3: Sinonazal adenokarsinomda kistik alanların lümenine doğru uzanım gösteren kompleks veya basit papiller, mikropapiller, kribriform yapılanmalar (H&E, x 200).

    Click Here to Zoom
    Şekil 4: Sinonazal adenokarsinomun mikropapiller ve kribriform yapılarında diffüz CK7 pozitifliği (x200).

    Histopatolojik ve klinik özelliklerin yanında, CK7’nin hücrelerin yaklaşık %95’ini boyaması ve CDX2 negatifliği nedeniyle olguya düşük dereceli nonintestinal tipte sinonazal adenokarsinom tanısı konuldu. İntralüminal ve intrasitoplazmik müsin varlığı ve tümörün genelinde izlenen tubulopapiller yapılar ve kısmen kribriform, onkositoid hücreler, son yıllarda yayınlarda sözedilen sinonazal serömüköz adenokarsinomu düşündürmekteydi. Ayırıcı tanıya tükürük bezi tümörleri, metastatik adenokarsinom, onkositik Schneiderian tip papillom alındı. 6 aylık izlemde olguda nüks görülmedi.

  • Top
  • Abstract
  • Introduction
  • Case Presentation
  • Disscussion
  • References
  • Patoloji pratiğinde sık rastlanmayan tükürük bezi tipi dışı SNA’ın tanısında en önemli aşama histolojik derecelendirmedir çünkü prognoz ve tedaviyi belirleyen en önemli faktör histolojik derece ve tümörün barsak mukozasına benzerliğidir1,4.

    2005 WHO önerisine göre tükürük bezi tipi dışı SNA, “intestinal tip adenokarsinom (İTAK)” ve “nonintestinal tip adenokarsinom (nonİTAK)” olarak klasifiye edilmiş, bunlar da histolojik olarak düşük ve yüksek dereceli olarak ayrılmışlardır3. Bunun yanında SNA, mikroskopik incelemede şaşırtıcı derecede heterojen bir morfoloji ile karşımıza çıkar. Bu nedenle, 1963’ten bu yana çok çeşitli sınıflamalar yapılmıştır4,7,8. Kapsamlı seriler sunmuş olan Kleinsasser ve Schroeder9, İTAK için 4’lü bir sınıflama önermiştir: “papiller-tubuler-silindirik hücreli”, “mukus üreten alveoler goblet hücreli” ve “taşlı yüzük hücreli” tipler ile bu üç tipin ortak özelliklerini ve dolayısıyla ortak bir orijini gösteren “transizyonel tip” adenokarsinomlar. Franchi ve ark.8 ise bu tipleri, WHO klasifikasyonu ile harmanlayarak, İTAK’ları başlıca müsinöz ve nonmüsinöz olarak ikiye ayırmış ve bu tümörlerin sitoarkitektürel yapılarından bağımsız olarak kolon adenokarsinomları gibi düşük ve yüksek dereceli olarak derecelendirilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Barnes’e göre İTAK kolonik, papiller, solid, müsinöz ve mikst olarak ayrılmaktadır10. Bir başka yaklaşıma göre ise tüm SNA (İTAK ve nonİTAK) ortak bir havuzda toplanarak düşük dereceli, papiller, kolonik, solid, müsinöz ve mikst tip olmak üzere 6 grupta toplanmıştır3.

    Yüksek dereceli SNA genellikle ilginç olarak kolon adenokarsinomlarını taklit eder. Nadiren intestinal patern içermeyebilir. Kolonik tipte tubuloglandüler ve daha az oranda papiller yapılar vardır. Palizadlı hiperkromatik nükleuslu hücreler ve az sayıda goblet hücreleri içerir. Papiller tipte ise yapıya papillalar hakim olup tubuler yapılar daha azdır. Solid tipte tümör az differansiye olup gland yapısı kaybolmuştur; trabeküler ve solid proliferasyon görülür. Seyrek olarak intraglandüler ve interstisyel alanda Alcian mavisi ile pozitif boyanan müsin gölcükleri içeren müsinöz karsinom ve taşlı yüzük hücreli karsinom görülebilir. Mikst tipte birkaç tipin özellikleri bir arada bulunur. Yüksek dereceli SNA’da hemoraji ve nekroz da sık olup, pleomorfizm mevcuttur. İTAK’ların ender bulunan iyi differansiye tipleri ise normal ince barsak mukozasını taklit eder. Yüksek dereceli ve intestinal tip SNA’da lokal nüks sık olup, 5 yıllık yaşam %20’den azdır3,4. Papiller tipte 5 yıllık survinin %80’lere çıktığı, müsinöz ve solid tipte prognozun kötü olduğundan söz edilmektedir3. Nüks ve/ veya metastaz oranı %20’dir. Olguların 2/3’ü hastalığın vital organlara verdiği hasardan dolayı kaybedilir. En sık etmoid sinüste ve orta konkada (%40) yerleşerek ileri dönemde buradan orbita ile pterigopalatin ve infratemporal fossa yolu ile santral sinir sistemine (SSS) ulaşırlar3,4. Düşük dereceli SNA ise, sıklıkla nonİTAK grubunun üyesidir. En sık 37-53 yaşlarında etmoid sinüs, orta konka ve maksiller sinüslerde görülmektedir. İTAK’da etkili olan çevresel karsinojenlerin bunlarda etkili olmayabileceği öne sürülmüştür. Buna karşın olgumuzun epidemiyolojik çalışmalarda sözü geçen boya ve uçucu maddelere olan maruziyeti ise dikkat çekicidir. Düşük grade’li SNA ise, son yıllardaki yayınlarda daha iyi tanımlanmaya başlanmış heterojen yapıda bir tümör grubudur. Çalışmalara göre bu tümörler genellikle papiller ve glandüler yapıdadır; trabeküler, kribriform, şeffaf hücreli paternler de görülebilir. Papilla ve glandlar çoğunlukla tek veya nadiren miyoepitel de içeren çift sıra uniform epitelle kaplıdır. Nekroz yoktur, mitoz nadirdir. Sitolojik yapının masumiyetine karşın sırt sırta glandüler dizilim, kompleks yapılanma ve lokal invaziv paternleri malign karakterlerini gösterir. Nüks sık olsa da yaygın değildir ve SSS tutulumu genellikle görülmez. Düşük dereceli SNA’ın ayırıcı tanısında en başta yüksek grade’li SNA yer alır. Ayrımda morfolojik bilgilerin yanısıra immünohistokimya da rol oynar3,5,11. Normal nazal kavite ve paranazal sinüs mukozasında CK7 (+), CK20 (-), CDX2 (-) ve villin (-) olup, intestinal metaplazi sonucunda CK7 (-), CK20 (+), villin (+) ve CDX2 (+) immünprofil ortaya çıkar. Karsinojenlerin etkisiyle ve p53 mutasyonu, p14 ve p16 inaktivasyonu gibi genetik değişimler ile beraber CK7 (-), CK20 (+), villin (+) ve CDX2 (+) fenotipe sahip İTAK’ın geliştiği savunulmaktadır3. İTAK’da CK20 %84 oranında pozitiftir11. İTAK’ın üst gastrointestinal sistemi taklit eden tiplerinde CDX2 ve CK20 pozitifliğinin yanısıra, CK7 (+), villin ise (-)’tir. CK7 (+), CK20 (-), villin (-) ve CDX2 (-) özellik gösterenler ise nonİTAK grup olarak tanımlanmıştır. İmmünohistokimyasal fenotip farklılıkları, tümörün davranışı değişebileceğinden araştırmacılar tarafından önemli sayılmaktadır3,4. Olgumuzun immün boyanma özellikleri öncelikle nonintestinal tip ile uyumlu olup, fokal CK20 pozitif hücreler ve nadir goblet benzeri hücrelerin varlığı, daha az oranda intestinal tipte hücreleri içerdiğini düşündürmektedir. Düşük dereceli olması ve nadir intestinal tip hücreler dışında kolon mukozasına benzememesi nedeniyle metastatik adenokarsinomlardan uzaklaşılmıştır. Yüksek dereceli kolonik tip adenokarsinomlarda ise, metastazın ekarte edilmesi için gastrointestinal sistemin kapsamlı tetkiki önerilir3. Resto ve ark.nın çalışmasına göre CK7, CK20 ve MUC-2’nin 3’lü pozitifliğinde primer SNA düşünülmeli, CK20 ve MUC-2 pozitif iken, CK7’nin negatifliği metastaz lehine olduğundan klinik incelemelerle ayrıma gidilmelidir12. CK7 pozitifliğinin primer SNA’ı kuvvetle desteklediği savunulmaktadır. CK7, İTAK’da %88, nonİTAK’da %100 oranında pozitiftir4,11.

    Düşük dereceli SNA’ın ayırıcı tanısındaki diğer lezyonlar silindirik- onkositik hücreli Schneiderian papillom, inverted papillom, tükürük bezi tipi tümörler, serömüköz gland hamartomu ve respiratuar epitelyal adenomatöz hamartomdur (REAH)13. Papillomda kalın bazal membran üzerinde SNA’ın aksine çok sıralı kolumnar ve onkositoid hücreler görülür. REAH’da respiratuvar tipte silli hücreli glandlar izlenir. Serömüköz gland hamartomunda ise adenokarsinomun aksine iki tip hücre ile döşeli ufak çaplı glandlar, kistler ve vasküler yapılar mevcut olup, kribriform patern ve invaziv karakter bulunmaz. İnverted papillomun özellikle silindirik tipi SNA ile karışabilir; ancak mukoza altına invagine olmuş karakteristik çok sıralı yapı SNA’da görülmez. Tükürük bezi tipi tümörler de tükürük bezlerinde rastladığımız spesifik morfolojik özellikleri ile SNA’dan ayrılır4,14. Olgumuz tipik tek sıralı, hafif atipili tubulokistik-papiller morfolojik özellikleri ile bu lezyonlardan ayrılmaktadır. Orta konka ve etmoid kaynaklı ve normal sinonazal serömüköz glandları anımsatan düşük dereceli SNA, özel bir grup olarak ele alınmaktadır. Kleinsasser bu tümörleri “nazal serömüköz glandların terminal tubulus adenokarsinomu” olarak adlandırmıştır9. Neto ve ark.nın serömüköz adenokarsinomlar adı altında yayınladığı 12 olgu içeren serisinde basık epitelle döşeli kistik dilate glandlara “tubulokistik patern” adı verilmiştir14. Bazı olgularında ise kribriform ve papiller alanlar ve onkositoid metaplazi tanımlamışlardır. Bizim olgumuzda da benzer özellikte tubulokistik paternin yanı sıra kribriform, tubulopapiller yapılar ve seyrek onkositik değişiklikler görülmüştür. Bu tümörlerde rekürrens % 25-30 oranındadır. Metastaz çok ender olup yayınlarda 2 olguda (akciğer ve SSS’ne) bildirilmiştir. Bu nedenle uzun dönem takip önerilir14. Düşük dereceli SNA’ın uniform tubulopapiller varyantı immünohistokimyasal ve yapısal bazı özellikleri nedeniyle kimi yazarlar tarafından ayrı bir subgrup olarak tanımlanmıştır1,15,16. Bu tip tümörlerde metastaz görülmediğinden ve prognoz çok iyi olduğundan, tubulopapiller tümörlerin bu özelliklerini bilmek ve SNA tanısında akılda tutmak faydalı olabilir. Bansal ve ark.nın çalışmasında, tubulopapiller tipte ve okült akciğer ya da tiroid karsinomu eşlik etmeyen bir sinonazal adenokarsinom olgusunda insidental olarak saptanan diffüz TTF-1 pozitifliğinin, iyi prognozu gösteren bir prediktör değer olma olasılığı üzerinde durulmuştur1. Olgumuzda da birçok alanda tubulopapiller patern mevcut olduğundan, literatürdeki bu öneri nedeniyle uyguladığımız TTF-1 negatif boyanma özelliği gösterdi. Ayrıca tubulopapiller tümörler “tükürük bezi dışı” kategorisinde sayılmakla birlikte, bir kısmının morfolojik ve immünohistokimyasal olarak tükürük bezi differansiyasyonu gösteren ve bazal hücre marker’ları (aktin, calponin, p63) ile pozitif boyanan bir alt tip olabileceği de savunulmuştur13. Bizim olgumuzda bazal hücre belirleyicileri negatif olup tükürük bezi tipi dışı sinonazal adenokarsinom olarak tanı verilmiştir. Aslında serömüköz adenokarsinom grubunda yer aldığı düşünülen tubulopapiller tümörlerin bir özelliğinin de müsin dolu mikrokistik yapılar olduğundan sözedilmektedir. Bizim olgumuzda da literatürde dikkat çekilen bu tip yapılara tubulopapiller alanlarda rastlanmıştır15,16. Günlük patoloji uygulamalarında sık görmediğimiz düşük dereceli tükürük bezi tipi dışı SNA’ı benign lezyonlardan ayırdetmek önem taşımaktadır. Özellikle insizyonel biyopsilerde hafif atipili tubulokistik yapılar yanıltıcı olarak, malignitenin gözden kaçmasına yol açabilir. Eksizyonel biyopsilerde ise metastaz riski açısından düşük ve yüksek dereceli tiplerin ayrımı için immünohistokimyasal ve histokimyasal boyama çalışmaları tanıya yardımcı olabilir.

  • Top
  • Abstract
  • Introduction
  • Case Presentation
  • Discussion
  • References
  • 1) Bansal A, Pradeep KE, Gumparthy KP: An unusual case of lowgrade tubulopapillary adenocarcinoma of the sinonasal tract. World J Surg Oncol 2008, 6:54. [ PubMed ]

    2) Abecasis J, Viana G, Pissarra C, Pereira T, Fonseca I, Soares J: Adenocarcinomas of the nasal cavity and paranasal sinuses: a clinicopathological and immunohistochemical study of 14 cases. Histopathology 2004, 45:254-259. [ PubMed ]

    3) Leivo I: Update on sinonasal adenocarcinoma: Classification and advances in immunophenotype and molecular genetic make-up. Head and Neck Pathol 2007, 1:38-43. [ PubMed ]

    4) Rosai J: Respiratory tract. Nasal Cavity, Paranasal Sinuses and Nasopharynx. In Rosai J (Ed): Rosai and Ackerman’s Surgical Pathology. 9th ed., China, Elsevier, 2004, 305-334

    5) Kennedy MT, Jordan RC, Berean KW, Perez-Ordoñez B: Expression pattern of CK7, CK20, CDX-2, and villin in intestinaltype sinonasal adenocarcinoma. J Clin Pathol 2004, 57:932-937. [ PubMed ]

    6) Leclerc A, Luce D, Demers PA, Boffetta P, Kogevinas M, Belli S, Bolm-Audorff U, Brinton LA, Colin D, Comba P, Gérin M, Hardell L, Hayes RB, Magnani C, Merler E, Morcet JF, Preston-Martin S, Vaughan TL, Zheng W: Sinonasal cancer and occupation. Results from the reanalysis of twelve case-control studies. Am J Ind Med 1997, 31:153-165. [ PubMed ]

    7) Cathro HP, Mills SE: Immunophenotypic differences between intestinal-type and low-grade papillary sinonasal adenocarcinomas: an immunohistochemical study of 22 cases utilizing CDX2 and MUC2. Am J Surg Pathol 2004, 28:1026-1032. [ PubMed ]

    8) Franchi A, Gallo O, Santucci M: Clinical relevance of the histological classification of sinonasal intestinal-type adenocarcinomas. Hum Pathol 1999, 30:1140-1145. [ PubMed ]

    9) Kleinsasser O, Schroeder HG: Adenocarcinomas of the inner nose after exposure to wood dust. Morphological findings and relationships between histopathology and clinical behavior in 79 cases. Arch Otorhinolaryngol 1988, 245:1–15. [ PubMed ]

    10) Barnes L: Intestinal-type adenocarcinoma of the nasal cavity and paranasal sinuses. Am J Surg Pathol 1986, 10:192–202. [ PubMed ]

    11) Franchi A, Massi D, Palomba A, Biancalani M, Santucci M: CDX-2, cytokeratin 7 and cytokeratin 20 immunohistochemical expression in the differential diagnosis of primary adenocarcinomas of the sinonasal tract. Virchows Arch 2004, 445:63-67. [ PubMed ]

    12) Resto VA, Krane JF, Faquin WC, Lin DT: Immunohistochemical distinction of intestinal-type sinonasal adenocarcinoma from metastatic adenocarcinoma of intestinal origin. Ann Otol Rhinol Laryngol 2006, 115:59-64. [ PubMed ]

    13) Franchi A, Palomba A, Massi D, Biancalani M, Sardi I, Gallo O, Santucci M: Low-grade salivary type tubulo-papillary adenocarcinoma of the sinonasal tract. Histopathology 2006, 48:881-884. [ PubMed ]

    14) Neto AG, Pineda-Daboin K, Luna MA: Sinonasal tract seromucous adenocarcinomas: a report of 12 cases. Ann Diagn Pathol 2003, 7:154-159. [ PubMed ]

    15) Skalova A, Cardesa A, Leivo I, Pfaltz M, Ryska A, Simpson R, Michal M: Sinonasal tubulopapillary low-grade adenocarcinoma. Histopathological, immunohistochemical and ultrastructural features of poorly recognised entity. Virchows Arch 2003, 443:152-158. [ PubMed ]

    16) Luna MA: Sinonasal tubulopapillary low-grade adenocarcinoma: a specific diagnosis or just another seromucous adenocarcinoma? Adv Anat Pathol 2005, 12:109-115. [ PubMed ]

  • Top
  • Abstract
  • Introduction
  • Case Presentation
  • Discussion
  • References
  • APA OGAN N, BEKİR ALPARSLAN S, ÇOBAN M, KAPLAN T, ATAOĞLU Ö, GÜLHAN M (2015). Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı. Respiratory Case Reports, 4(3), 147 - 150. Chicago OGAN Nalan,BEKİR ALPARSLAN Sümeyye,ÇOBAN MEHMET,KAPLAN Tevfik,ATAOĞLU Ömür,GÜLHAN MERAL Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı. Respiratory Case Reports 4, no.3 (2015): 147 - 150. MLA OGAN Nalan,BEKİR ALPARSLAN Sümeyye,ÇOBAN MEHMET,KAPLAN Tevfik,ATAOĞLU Ömür,GÜLHAN MERAL Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı. Respiratory Case Reports, vol.4, no.3, 2015, ss.147 - 150. AMA OGAN N,BEKİR ALPARSLAN S,ÇOBAN M,KAPLAN T,ATAOĞLU Ö,GÜLHAN M Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı. Respiratory Case Reports. 2015; 4(3): 147 - 150. Vancouver OGAN N,BEKİR ALPARSLAN S,ÇOBAN M,KAPLAN T,ATAOĞLU Ö,GÜLHAN M Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı. Respiratory Case Reports. 2015; 4(3): 147 - 150. IEEE OGAN N,BEKİR ALPARSLAN S,ÇOBAN M,KAPLAN T,ATAOĞLU Ö,GÜLHAN M "Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı." Respiratory Case Reports, 4, ss.147 - 150, 2015. ISNAD OGAN, Nalan vd. "Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı". Respiratory Case Reports 4/3 (2015), 147-150.

    Akciğer Kanserinin Histolojik Özellikleri konusunda yazılan bu yazı akciğer kanser cerrahisi alanında uzman Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan tarafından kaleme alınmış ve bilgi amaçlı paylaşılmıştır.

    Akciğer kanseri; solunum yollarını döşeyen epitelden, bronşial adnekslerden ve nöroednokrin hücreler gibi bronşial yapıların özelleşmiş hücrelerinden köken alır.

    40 – 70 yaş arası sık görülmekte olup yüzde 2 oranında 40 yaş altında görülmektedir.

    Son histolojik sınıflama 2015 yılında yapılmıştır.

    Akciğer kanserinin çoğu epitelyal (yüzde 90 – 95) epitelyal tümörlerden oluşmaktadır.

    Skuamöz hücreli karsinom, adenokarsinom, büyük hücreli karsinom ve küçük hücreli karsinomdur.

    Adenokarsinom

    En sık görülen epitelyal akciğer kanseridir. Sigara ile ilişkisi diğer kanser türlerine göre zayıftır genellikle sigara içmeyen kadın hastalarda görülür. Skar dokusu zemininde gelişir periferik – subplevral yerleşim gösterir. Ayırıcı tanıda mezotelyoma ile karışır.2015’de adeno ca yeniden sınıflandırılmış: lepidik, asiner, papiller, mikropapiller ya da solid paternler görülebilir. Lepidik pater iyi prognozu, solid ya da mikropapiller paternlerin baskın olması ise kötü prognozu gösterir. TTF -1 ve Napsin yüzde 80 pozitiftir. CK7, EMA,CEA, Ber EP4 pozitif CK 5/6 ve CK20 negatiftir. Adeno karsinomlarda EGFR (yüzde 20-30) ve K-RAS mutasyonu (yüzde 30) ile ALK-EML4 gen füzyonu (yüzde 2-13) görülebileceğinden küçük biyopsi materyallerinde moleküller testler için doku ayrılmalıdır.

    Skuamöz hücreli karsinom

    Sigara ile ilişkili, santral yerleşimli, nekroz-kavitasyon bulunan akciğer tümörüdür. Keratinizasyon ve hücresel bağlantılar oluşturması en belirgin histopatolojik özelliklerdir. Son sınıflamada; keratinize, nonkeratinize vebazaloid Skuamöz hc ca olarak yapılmakta. P40,CK5/6 ve CK 7 pozitif iken TTF-1 negatiftir. Bazaloid SHK kötü prognoz.

    Büyük hücreli karsinom

    Yüzde 5-10’nunu oluşturur. Sigara içimi ile ilişkili, genellikle periferik yerleşimli tm dür.

    Küçük Hücreli Akciğer Kanseri

    Yüzde 10-15’ini oluşturur.

    Akciğer Kanserinin Histolojik Özellikleri hakkındaki bu yazı akciğer kanseri cerrahisi uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan tarafından yazılmıştır. Kaynak belirtmeden kopyalanamaz.

    Paylaş:

    kaynağı değiştir]

    kaynağı değiştir]

    DNA'daki, kromozomlardaki, onkogenlerdeki ve tümör süpressör genlerindeki değişikliklerin saptanmasında kullanılırlar.[5][6][7][7][8][9]

    1.1. DNA aneuploidy: Bir hücredeki DNA içeriğinin değişmesi, o hücrenin genetik davranışlarının değişmesi anlamına gelir. Normal hücreler -DNA içeriği de normal olduğu için- genetik açıdan duragan (stabil) hücrelerdir. Buna karşın kanser hücreleri -DNA içeriğinin değişmesi nedeniyle- genetik açıdan değişken (labil) bir nitelik kazanır.

    Ağız mukozasının skuamöz hücreli karsinomlarında "flow cytometry" ve "image cytometry" yöntemleriyle DNA içeriği belirlenerek hastalığın prognozu ile ilgili verilere ulaşılır. Örneğin, DNA içeriği normal olan lezyonlarda kanserleşme riskinin az, aberan DNA içeriği bulunanlarda ise yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu yöntem, invazif karsinoma değişme eğilimi gösteren prekanseröz lezyonların prognozunu önceden kestirebilmekte yararlı olmaktadır.

    Klinik uygulamada insizyon biyopsisi yapmadan, fırça (brush) ya da yüzey kazıması yöntemleriyle alınan örneklerdeki başarı oranının %97’nin üzerinde bulunması önemli bir kazanımdır.

    1.2. Heterozigositenin yitirilmesi: bir kromozom çiftindeki genomik materyallerden birinin yitirilmesidir. Kromozomlardaki heterozigositenin yitirilmesi tümör süppressör genlerinde olumsuzluklara ve inaktivasyona neden olır. İnsan organizmasındaki kanserlerin çoğu tümör süpressör genlerindeki bozuklukların sonucudur. Kromozomların 3p, 4q, 8p, 9p, 13q ve 18 q kollarının yitirilmesi oral prekanseröz ve kanseröz lezyonların oluşmasına yol açabilmektedir. Prekanseröz lezyonlarda heterozigosite yitirilmesi kanserleşme eğiliminin erken belirtisi olarak kabul edilir; 3p ve 9p kollarının yitirilmesi, kromozomların öteki kollarından herhangi birinin yitirilmesine oranla yaklaşık 4 katı daha fazla etkindir. 3p, 4q ve 9p kollarına ek olarak başka bir lokusun da yitirilmesi kanserleşme olasılığını 33 kat arttırmaktadır. 3p, 4q ve 9p kollarının yitirilmesi özellikle ağız tabanı, dil kenarları ve yumuşak damak karsinomlarında sık rastlanan bulgulardandır. 4q kolunun yitirildiği olgularda tümörün daha progressif geliştiği gözlenir.

    1.3. p53 (P53): hücrelerin proliferasyonunu denetleyen, otonomi eğilimi gösteren hücrelerin ortadan kaldırılmasını ve böylece tümör oluşumunu engelleyen bir TP53 ailesine özgü bir gendir (tümör geni). Bu genin kodladığı protein (p53 proteini) öncelikle hücrelerin genetik yapısını etkileyebilecek zararları önler ve hücredeki genetik yapı bozukluklarını düzeltme çabası gösterir. Yapı bozukluklarını düzeltme çabası yetersiz kalırsa genetik yapısı bozulan hücrenin ortadan kaldırılmasına çabalar. p53 proteini niceliği normal hücrelerde ve displastik epitel hücrelerinde immunohistokimya yöntemleriyle gösterilemeyecek kadar azdır. p53 artışı (mutasyon) prekanseröz lezyonlardaki kanserleşme eğiliminin erken bulgularındandır.

    Mutasyona uğrayan p53 proteini tümör hücrelerini etkileyebilme gücünü yitirir. Kanserli dokularda mutasyonlu p53 yığılması immunohistokimya yöntemleri ile kolayca gösterilebilen ve ayırıcı tanı yöntemi olarak kullanılan değişikliklerden biridir.

    Eritroplakilerde ve skuamöz hücreli karsinomların erken evresinde mukozanın parabazal hücrelerinde p53 yığılması saptanır.

    Dokularda mutasyona uğramış p53 proteininin gösterilmesi önemli bir histopatolojik bulgu olsa da tek başına değerlendirilmemeli, ayırıcı tanıda yararlı başka yöntemlerle birlikte uygulanmalıdır.

    Ağız mukozasının skuamöz hücreli karsinomlarında p53'ün Ki-67 ile birlikte pozitif olması tümörün progresyonu, histolojik grade'i ve metastaz eğilimi ile uyumludur.

    Yaşlılarda ağız mukozası p53 düzeyleri artar.

    1.4. p63: p53 gibi TP53 ailesinin bir başka üyesi olan p63 proteini ile ilgili araştırmaların sonuçları da prekanseröz lezyonların kanserleşme eğilimi konusunda bilgi verebilir. Normal epitelin bazal hücrelerinde saptanan p63, displastik değişiklikler gösteren olgularda parabazal ve spinal hücrelerde de bulunur. Ağır displazilerde displazinin olduğu her kesimde, CIS olgularında ise tüm katmanlarda pozitif boyanma izlenir, özgün bir anlamı yoktur.

    Diferansiyasyon markerleri (ABO)[değiştir

    Cevap-Bul.com

  • Blog
  • İçindekiler

    Patoloji sonucunda pozitif ne demek?

    Pozitif olması, kanserin saldırgan bir karakterde olduğu yönünde bir belirtidir. Kanserin, çecresindeki kan damarlarını (vasküler invazyon) işgal etmesidir.

    P16 ki 67 pozitif ne anlama gelir?

    AMAÇ: Ki-67, tümör içerisindeki prolifere hücreleri gösterebilen bir antikordur. Ki-67 fraksiyonunun daha yüksek olduğu tümörler, daha agresif seyretme eğilimindedirler ve bu vakalarda vasküler invazyona, kötü proliferasyona ve metastaza daha sık rastlanır.

    CD34 negatif ne demek?

    Olgulara ait ilk tanılarda aktin ve CD 34 boyanma özellikleri esas alınmıştı. CD34 ile pozitif, aktin ile zayıf pozitif veya negatif boyanan olgular GIST tanısı alırken, aktin ile pozitif CD34 ile negatif veya zayıf pozitif boyanan olgular düz kas orijinli tümör olarak tanımlanmıştı.

    CK7 CK20 ne demek?

    CK7 adı verilen daha büyük bir protein ailesine aittir. sitokeratinlerHücrelerin yapılarını korumalarına yardımcı olmaktan sorumludur. Diğer sitokeratinler şunları içerir: sitokeratin-5 (CK5), sitokeratin-6 (CK6), sitokeratin-20 (CK20), sitokeratin-8 (CK8) ve sitokeratin-19 (CK19).

    CK7 CK20 nedir?

    MHK kendine özgü immünhistokimyasal bulguları olan CK20 pozitif, CK7 negatif derinin primer yüksek derceli nöroendokrin karsinomudur. Ancak literatürde fokal CK20 ekspresyonu gösteren veya CK20 negatif olan ve diffüz CK7 ekspresyonu gösteren çok nadir olgu bulunmaktadır.

    Ki-67 değeri kaç olmalı?

    Ki-67 proliferasyon indeksi %20’nin altında ve üzerinde olan gruplarda 7 yıllık genel sağkalımlar sırasıyla %97.1 ve %90.9 olarak hesaplandı (p0.042). Ki-67 proliferasyon indeksinin tümör histolojik derecesi, patolojik tümör boyutu ile pozitif korelasyon, hormon reseptörleri ile negatif korelasyon gösterdiği saptandı.

    CD34 fokal pozitif ne demek?

    CD34 pozitif yüzeyel fibroblastik tümör nadir görülen, düşük malignite potansiyelli, mezenkimal kökenli bir tümördür. Sıklıkla orta yaşta (20-76 yaş), alt ekstremitede, ağrısız, yavaş büyüyen, yüzeyel yerleşimli, 1,5-10 cm boyutlarında nodüler lezyon şeklinde görülür.

    CK7 ve ck19 pozitif ne demek?

    CK7 için pozitif ne anlama geliyor? CK7 için pozitif, şu anlama gelir: immünhistokimya yapıldı ve doku örneğinde ilgilenilen hücrelerin içinde CK7 proteini görüldü. Tepkili patologların CK7 üreten hücreleri tanımlamak için kullandıkları başka bir terimdir.

    CK 5 6 pozitif ne demek?

    CK5/6 negatifliği tüm adenokarsinomlarda ve 2 skuamöz hücreli karsinom olgusunda izlenmiştir. p63, tüm skuamöz hücreli karsinomlarda ve 4 adenokarsinom olgusunda pozitiftir. Son tanısı skuamöz hücreli karsinom olan 17 küçük hücreli dışı akciğer karsinom olgusunda, SK5/6 ve p63 pozitif, TTF-1 negatiftir.

    Pax8 pozitif ne demek?

    PAX 8, böbreğin, Müllerian organların ve tiroidin embriyonik gelişimi için gerekli olan bir transkripsiyon faktörüdür. Bu organlarda tümör gelişiminde de bir rolü olabilir.

    Prostatın AAK'u, prostatik malignitelerin %95'ini oluşturan, dünyada altıncı sırada, erkeklerde ise en sık görülen tümördür. Histolojik olarak prostatik AAK yedi alt tipe ayrılır. Bunlar atrofik, psödohiperplastik, köpüksü, kolloid, taşlı yüzük, onkositik ve lenfoepitelyomadır. 50 yaşından sonra görülme sıklığı artar ve ortalama görülme yaşı 65'tir1-3(Tablo 2).

    ABHK ise yavaş gelişen, nüks eden ve çevre organlara sık invazyon yapan ancak sistemik yayılımı yavaş olan bir prostat kanseridir. Bu tümör oldukça nadir olup prostatta % 0.01 sıklıkta görülür4. Adenoid kistik karsinom genellikle tükrük bezlerinde görülmekle beraber; daha az sıklıkla meme, uterin serviks, cowper bezi, lakrimal bez, dış kulak yolu, özefagus ve deride de görülür4. Bu tümör sıklıkla 28 ile 76 yaşları arasında ortaya çıkar ve yaş ortalaması 57'dir5 (Tablo 2).

    İğne biyopsilerinde, prostat kanseri sıklıkla posterior ve posterolateral zonda yerleşir. Daha az sıklıkta ise transizyonel zonda görülür. Oysa ki TUR materyallerinde saptanan kanserlerin çoğu transizyonel zondadır1-3.

    Prostat kanseri asemptomatik iken bile rektal muayene ile saptanabilir. Özellikle transizyonel zon yerleşimli olanlar büyük boyutlara ulaştığında üriner obstrüksiyon ile bulgu verir. Bunun yanında pelvik ağrı ve rektal kanama da bulgulara eşlik edebilir. Prostat kanserlerinden biri olan ABHK'da da hastalar kliniğe üriner obstruksiyon bulgularıyla başvururken8, beraberinde rektal ağrı, defekasyon sırasında ağrı ve konstipasyon da görülebilir. Klinik olarak klasik adenokarsinomdan ayırmak güçtür. Her iki tümörün klinik ayrımı mümkün olmamakla beraber; ABHK, AAK'a göre yaklaşık 8-10 yıl daha erken ortaya çıkar (Tablo 2).

    Prostatın AAK'unda en sık metastaz, pelvik kemiğe ve sipinal korda olur. Lenf nodu tutulumu ise sıklıkla pelvik bölgede daha az sıklıkla sol supraklaviküler ve sol aksiler bölgede görülür. Asit ve plevral effüzyon da nadir görülen bulgulardandır1-3.

    Transrektal USG prostatik lezyonları saptamada yararlı bir yöntemdir ancak prostat karsinomundaki faydası kısıtlıdır. Prostat karsinomunda sıklıkla hipoekoik bir görünüm izlenlenmekle birlikte %25-30 oranında izohipoekoik bir görünüm saptanır. Tanıda kullanılan diğer görüntüleme yöntemleri BT ve MR'dır. Bu yöntemler özellikle klinik evrelemede kullanılır1-3.

    PSA ve prostatik asit fosfataz (PAP), prostatik duktus ve asinüsleri döşeyen epitelyal hücrelerce üretilir ve prostatik duktal sisteme direk olarak sekrete edilir. Ailesel hikayesi olan yüksek riskli olgular ve tedavi olan olguların tedaviye yanıt ve rekürrensini takip etmede oldukça faydalıdır. Ancak bu belirteçler prostat karsinomuna spesifik olmayıp, prostatik hiperplazi, kronik prostatit ve infarktüs gibi benign olaylarda da yükselebilir1-3. Bu nedenle serum değerlerinin hafif yükselmesi kanser tanısı için yeterli olmadığı gibi düşük olması da kanser olmadığını göstermez. AAK'dan farklı olarak, ABHK'da serum PSA değerleri normaldir ve yükselmez. Bu durum, ABHK tanı ve ayırıcı tanısında, önemli bir ipucu olarak kullanılabilir4,5. Olgumuzda ise serum PSA değerlerinde hafif bir yükseklik (9,32 ng/ml) saptandı.

    Makroskopik olarak AAK sitoplazmik lipid içeriğine bağlı olarak griden-beyaza, sarıdan-turuncuya kadar değişen renklere sahiptir. Süngerimsi görünümdeki benign prostat parankiminden farklı olarak kanser alanları sert, soliddir. Nadiren hemoraji ve nekroz eşlik eder1-3.

    Histopatolojik olarak AAK, küçük, sıkı, sırt sırta vermiş gruplar oluşturan asiner yapılar, solid adalar, kordonlar, komedonekroz alanları ve izole tek hücreler şeklinde görülür (Tablo 1). Tümör hücreleri amfofilik sitoplazmalı, keskin luminal sınırlı, nükleol belirginliği gösteren, iri hiperkromatik nükleuslu atipik karakterde hücrelerdir. İntraluminal müsin sekresyonu, pembe amorf sekret ve kristaloid materyal bulunuşu karsinom lehine bulgulardır. Müsinöz fibroplazi, perinöral invazyon ve glomerülasyon varlığı ise kesin karsinom tanısı koydurur. Tümör paterni, histolojik grade'e bağlı olarak değişkenlik gösterir. Prostatın adenokanserlerinin derecelendirmesinde Gleason gradeleme sistemi kullanılmaktadır. Grade 1 ve 2 prostat kanseri adenozis ile karışırken, grade 5 adenokarsinomların ise ayırıcı tanısını her zaman kolay olmayabilir. Tümör differansiasyonu azaldıkça primer tümörleri kendi içinde tiplendirmek ve sekonder tümörlerden ayırt etmek zorlaşmaktadır1-3,13.

    ABHK, mikroskobik olarak, nodüler bir büyüme paternine sahiptir ve prostat dokusuna invazyon yapar. Glandüler, trabeküler, kribriform, küçük ve büyük solid yuvalar, adenoid kistik patern ile “bazal hücre hiperplazisi benzeri” gibi farklı paternler oluşturabilir4,13 (Tablo 1).

    Baskın paterne göre, ABHK'un iki farklı varyantı tanımlanmıştır4. Birincisi bazaloid varyant: Tümör adaları ve kordonları etrafında palizadik dizilim gösterir ve bazaloid hücrelerden oluşur. Bu varyant morfolojik olarak deride bulunan bazal hücreli karsinoma benzer. Küçük veya orta boyutlu, düzensiz şekilli yuvalanma gösteren ve eozinofilik hücrelerle döşeli santral tübüllerden oluşur. İkincisi ise adenoid kistik varyant: Bu varyantta; infiltratif tümör hücrelerinden oluşan yuvalar ve adenoid kistik patern ile karakterizedir. Morfolojik olarak tükrük bezindeki adenoid kistik karsinoma benzer ve perinöral invazyon sık yapar. Tümörü oluşturan hücreler dar sitoplazmalı, vakuol içeren hiperkromatik, angule nükleuslu hücrelerdir4,9,10,13.

    Az differansiye prostat AAK'unun ayırıcı tanısında ürotelyal karsinom, ABHK ve nadiren karsinoid tümör yer alır. ABHK, prostatın az differansiye AAK'da olduğu gibi solid adalar, kribriform alanlar ve glandüler yapılar oluşturur. Morfolojik bu benzerlik nedeni ile ayırıcı tanıda immünohistokimyadan faydalanmak gerekir. ABHK'da P63, HMW keratin (34βE12), CK7 pozitif iken CK20 ve PSA negatiftir (Tablo 2). Bu immün profil ile az differansiye AAK'dan ABHK'un ayırımı mümkündür. Ayrıca serum PSA değerinin oldukça yüksek olması ise AAK lehinedir. Ancak unutulmamalıdır ki, literatürde ABHK'a eşlik eden AAK olguları da bildirilmiştir.9,10,15-17.

    Ayırıcı tanı problemi oluşturabilecek bir diğer tümör de ürotelyal karsinomdur. Ürotelyal karsinomda da az differansiye prostat AAK'a benzer şekilde solid büyüme paterni ve santral nekroz alanları içeren tümör adaları görülebilir. Ayırıcı tanıda immünohistokimya yardımcıdır. Ürotelyal karsinomda CK20, CK7 pozitif iken az differansiye AAK' unda CK7 ve CK20 negatif ve PSA pozitiftir9,10,15-17.

    Karsinoid tümör, AAK'dakine benzer şekilde trabeküler, kribriform ve solid büyüme paterni gösterebilir. Ancak karsinoid hücreleri daha uniform şekilli, eozinofilik ve ince granüler sitoplazmalı, ince granüler kromatinli nükleusa sahiptir. Sıklıkla nükleol içermezler. Bu sitolojik özelliklere ek olarak, NSE, kromogranin, LMW-CK, N-CAM pozitifliği karsinoid tümör lehinedir. Bu bulgular karsinoid tümörün, az differansiye AAK'dan ayırt edilmesinde yardımcı olur. Ancak prostat karsinoid olgularının %50'sinden fazlasına klasik AAK alanları eşlik eder. Pür karsinoid tümör olguları ise oldukça azdır1-3.

    Lokalize prostat kanserinde radikal prostatektomi ve radyoterapi başlıca tedavi seçeneğidir. Progresyon riski yüksek hastalara operasyon öncesi neoadjuvan hormon tedavisi ve eksternal radyoterapi uygulanır1-3. ABHK'da ise primer tedavi cerrahidir bunun yanında adjuvan radyoterapi, sistemik kemoterapi ve endokrin tedavide uygulanabilir5,12,14. Ancak bu tedavilerin etkisi olgu sayısının az olması ve tedavi modalitelerinin hakkında yeterli veri bulunmamasından dolayı tartışmalıdır. Prostatın ABHK'unda uzun süreli ve periyodik kontroller yapılması önerilir4.

    Sonuç olarak AAK, prostatın en sık görülen tümörüdür. Histopatolojik olarak diferansiyasyon derecesi azaldıkça ciddi tanı problemlerine yol açmaktadır. Ayrıca, AAK farklı paternler ile ortaya çıkabilir ve ABHK'u taklit edebilir. Olgumuzda olduğu gibi doğru tanı koyabilmek için tümörün morfolojik yorumu tek başına yeterli değildir. Morfolojik tanı mutlaka immün profil ile doğrulanmalıdır.

    nest...

    gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede