Moesin, aktin filamentlerini hücre yüzeyine bağlayarak hücrelerin birbirine yapışmalarını sağlayan bir yüzey komponentidir. Normal ağız mukozasında ve deride sağlıklı bazal ve spinal hücrelerin yüzeyini kuşatır. Displastik değişiklikler gösteren epitel hücrelerinin yüzeylerindeki moesin niceliği stratum corneum katmanına yaklaştıkça azalır. Skuamöz hücreli karsinom hücrelerindeki moesin yerleşimi intrasitoplazmik nitelik gösterir, hücre yüzeylerinde yoktur. Bu nitelik tümör hücreleri arasındaki bağlantı yetersizliğinin en önemli nedenlerinden biridir.[3][4]
|
Akciğer Kanserinin Histolojik Özellikleri konusunda yazılan bu yazı akciğer kanser cerrahisi alanında uzman Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan tarafından kaleme alınmış ve bilgi amaçlı paylaşılmıştır.
Akciğer kanseri; solunum yollarını döşeyen epitelden, bronşial adnekslerden ve nöroednokrin hücreler gibi bronşial yapıların özelleşmiş hücrelerinden köken alır.
40 – 70 yaş arası sık görülmekte olup yüzde 2 oranında 40 yaş altında görülmektedir.
Son histolojik sınıflama 2015 yılında yapılmıştır.
Akciğer kanserinin çoğu epitelyal (yüzde 90 – 95) epitelyal tümörlerden oluşmaktadır.
Skuamöz hücreli karsinom, adenokarsinom, büyük hücreli karsinom ve küçük hücreli karsinomdur.
Adenokarsinom
En sık görülen epitelyal akciğer kanseridir. Sigara ile ilişkisi diğer kanser türlerine göre zayıftır genellikle sigara içmeyen kadın hastalarda görülür. Skar dokusu zemininde gelişir periferik – subplevral yerleşim gösterir. Ayırıcı tanıda mezotelyoma ile karışır.2015’de adeno ca yeniden sınıflandırılmış: lepidik, asiner, papiller, mikropapiller ya da solid paternler görülebilir. Lepidik pater iyi prognozu, solid ya da mikropapiller paternlerin baskın olması ise kötü prognozu gösterir. TTF -1 ve Napsin yüzde 80 pozitiftir. CK7, EMA,CEA, Ber EP4 pozitif CK 5/6 ve CK20 negatiftir. Adeno karsinomlarda EGFR (yüzde 20-30) ve K-RAS mutasyonu (yüzde 30) ile ALK-EML4 gen füzyonu (yüzde 2-13) görülebileceğinden küçük biyopsi materyallerinde moleküller testler için doku ayrılmalıdır.
Skuamöz hücreli karsinom
Sigara ile ilişkili, santral yerleşimli, nekroz-kavitasyon bulunan akciğer tümörüdür. Keratinizasyon ve hücresel bağlantılar oluşturması en belirgin histopatolojik özelliklerdir. Son sınıflamada; keratinize, nonkeratinize vebazaloid Skuamöz hc ca olarak yapılmakta. P40,CK5/6 ve CK 7 pozitif iken TTF-1 negatiftir. Bazaloid SHK kötü prognoz.
Büyük hücreli karsinom
Yüzde 5-10’nunu oluşturur. Sigara içimi ile ilişkili, genellikle periferik yerleşimli tm dür.
Küçük Hücreli Akciğer Kanseri
Yüzde 10-15’ini oluşturur.
Akciğer Kanserinin Histolojik Özellikleri hakkındaki bu yazı akciğer kanseri cerrahisi uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan tarafından yazılmıştır. Kaynak belirtmeden kopyalanamaz.
DNA'daki, kromozomlardaki, onkogenlerdeki ve tümör süpressör genlerindeki değişikliklerin saptanmasında kullanılırlar.[5][6][7][7][8][9]
1.1. DNA aneuploidy: Bir hücredeki DNA içeriğinin değişmesi, o hücrenin genetik davranışlarının değişmesi anlamına gelir. Normal hücreler -DNA içeriği de normal olduğu için- genetik açıdan duragan (stabil) hücrelerdir. Buna karşın kanser hücreleri -DNA içeriğinin değişmesi nedeniyle- genetik açıdan değişken (labil) bir nitelik kazanır.
Ağız mukozasının skuamöz hücreli karsinomlarında "flow cytometry" ve "image cytometry" yöntemleriyle DNA içeriği belirlenerek hastalığın prognozu ile ilgili verilere ulaşılır. Örneğin, DNA içeriği normal olan lezyonlarda kanserleşme riskinin az, aberan DNA içeriği bulunanlarda ise yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu yöntem, invazif karsinoma değişme eğilimi gösteren prekanseröz lezyonların prognozunu önceden kestirebilmekte yararlı olmaktadır.
Klinik uygulamada insizyon biyopsisi yapmadan, fırça (brush) ya da yüzey kazıması yöntemleriyle alınan örneklerdeki başarı oranının %97’nin üzerinde bulunması önemli bir kazanımdır.
1.2. Heterozigositenin yitirilmesi: bir kromozom çiftindeki genomik materyallerden birinin yitirilmesidir. Kromozomlardaki heterozigositenin yitirilmesi tümör süppressör genlerinde olumsuzluklara ve inaktivasyona neden olır. İnsan organizmasındaki kanserlerin çoğu tümör süpressör genlerindeki bozuklukların sonucudur. Kromozomların 3p, 4q, 8p, 9p, 13q ve 18 q kollarının yitirilmesi oral prekanseröz ve kanseröz lezyonların oluşmasına yol açabilmektedir. Prekanseröz lezyonlarda heterozigosite yitirilmesi kanserleşme eğiliminin erken belirtisi olarak kabul edilir; 3p ve 9p kollarının yitirilmesi, kromozomların öteki kollarından herhangi birinin yitirilmesine oranla yaklaşık 4 katı daha fazla etkindir. 3p, 4q ve 9p kollarına ek olarak başka bir lokusun da yitirilmesi kanserleşme olasılığını 33 kat arttırmaktadır. 3p, 4q ve 9p kollarının yitirilmesi özellikle ağız tabanı, dil kenarları ve yumuşak damak karsinomlarında sık rastlanan bulgulardandır. 4q kolunun yitirildiği olgularda tümörün daha progressif geliştiği gözlenir.
1.3. p53 (P53): hücrelerin proliferasyonunu denetleyen, otonomi eğilimi gösteren hücrelerin ortadan kaldırılmasını ve böylece tümör oluşumunu engelleyen bir TP53 ailesine özgü bir gendir (tümör geni). Bu genin kodladığı protein (p53 proteini) öncelikle hücrelerin genetik yapısını etkileyebilecek zararları önler ve hücredeki genetik yapı bozukluklarını düzeltme çabası gösterir. Yapı bozukluklarını düzeltme çabası yetersiz kalırsa genetik yapısı bozulan hücrenin ortadan kaldırılmasına çabalar. p53 proteini niceliği normal hücrelerde ve displastik epitel hücrelerinde immunohistokimya yöntemleriyle gösterilemeyecek kadar azdır. p53 artışı (mutasyon) prekanseröz lezyonlardaki kanserleşme eğiliminin erken bulgularındandır.
Mutasyona uğrayan p53 proteini tümör hücrelerini etkileyebilme gücünü yitirir. Kanserli dokularda mutasyonlu p53 yığılması immunohistokimya yöntemleri ile kolayca gösterilebilen ve ayırıcı tanı yöntemi olarak kullanılan değişikliklerden biridir.
Eritroplakilerde ve skuamöz hücreli karsinomların erken evresinde mukozanın parabazal hücrelerinde p53 yığılması saptanır.
Dokularda mutasyona uğramış p53 proteininin gösterilmesi önemli bir histopatolojik bulgu olsa da tek başına değerlendirilmemeli, ayırıcı tanıda yararlı başka yöntemlerle birlikte uygulanmalıdır.
Ağız mukozasının skuamöz hücreli karsinomlarında p53'ün Ki-67 ile birlikte pozitif olması tümörün progresyonu, histolojik grade'i ve metastaz eğilimi ile uyumludur.
Yaşlılarda ağız mukozası p53 düzeyleri artar.
1.4. p63: p53 gibi TP53 ailesinin bir başka üyesi olan p63 proteini ile ilgili araştırmaların sonuçları da prekanseröz lezyonların kanserleşme eğilimi konusunda bilgi verebilir. Normal epitelin bazal hücrelerinde saptanan p63, displastik değişiklikler gösteren olgularda parabazal ve spinal hücrelerde de bulunur. Ağır displazilerde displazinin olduğu her kesimde, CIS olgularında ise tüm katmanlarda pozitif boyanma izlenir, özgün bir anlamı yoktur.
İçindekiler
Pozitif olması, kanserin saldırgan bir karakterde olduğu yönünde bir belirtidir. Kanserin, çecresindeki kan damarlarını (vasküler invazyon) işgal etmesidir.
AMAÇ: Ki-67, tümör içerisindeki prolifere hücreleri gösterebilen bir antikordur. Ki-67 fraksiyonunun daha yüksek olduğu tümörler, daha agresif seyretme eğilimindedirler ve bu vakalarda vasküler invazyona, kötü proliferasyona ve metastaza daha sık rastlanır.
CD34 negatif ne demek?
Olgulara ait ilk tanılarda aktin ve CD 34 boyanma özellikleri esas alınmıştı. CD34 ile pozitif, aktin ile zayıf pozitif veya negatif boyanan olgular GIST tanısı alırken, aktin ile pozitif CD34 ile negatif veya zayıf pozitif boyanan olgular düz kas orijinli tümör olarak tanımlanmıştı.
CK7 adı verilen daha büyük bir protein ailesine aittir. sitokeratinlerHücrelerin yapılarını korumalarına yardımcı olmaktan sorumludur. Diğer sitokeratinler şunları içerir: sitokeratin-5 (CK5), sitokeratin-6 (CK6), sitokeratin-20 (CK20), sitokeratin-8 (CK8) ve sitokeratin-19 (CK19).
MHK kendine özgü immünhistokimyasal bulguları olan CK20 pozitif, CK7 negatif derinin primer yüksek derceli nöroendokrin karsinomudur. Ancak literatürde fokal CK20 ekspresyonu gösteren veya CK20 negatif olan ve diffüz CK7 ekspresyonu gösteren çok nadir olgu bulunmaktadır.
Ki-67 değeri kaç olmalı?
Ki-67 proliferasyon indeksi %20’nin altında ve üzerinde olan gruplarda 7 yıllık genel sağkalımlar sırasıyla %97.1 ve %90.9 olarak hesaplandı (p0.042). Ki-67 proliferasyon indeksinin tümör histolojik derecesi, patolojik tümör boyutu ile pozitif korelasyon, hormon reseptörleri ile negatif korelasyon gösterdiği saptandı.
CD34 pozitif yüzeyel fibroblastik tümör nadir görülen, düşük malignite potansiyelli, mezenkimal kökenli bir tümördür. Sıklıkla orta yaşta (20-76 yaş), alt ekstremitede, ağrısız, yavaş büyüyen, yüzeyel yerleşimli, 1,5-10 cm boyutlarında nodüler lezyon şeklinde görülür.
CK7 için pozitif ne anlama geliyor? CK7 için pozitif, şu anlama gelir: immünhistokimya yapıldı ve doku örneğinde ilgilenilen hücrelerin içinde CK7 proteini görüldü. Tepkili patologların CK7 üreten hücreleri tanımlamak için kullandıkları başka bir terimdir.
CK 5 6 pozitif ne demek?
CK5/6 negatifliği tüm adenokarsinomlarda ve 2 skuamöz hücreli karsinom olgusunda izlenmiştir. p63, tüm skuamöz hücreli karsinomlarda ve 4 adenokarsinom olgusunda pozitiftir. Son tanısı skuamöz hücreli karsinom olan 17 küçük hücreli dışı akciğer karsinom olgusunda, SK5/6 ve p63 pozitif, TTF-1 negatiftir.
PAX 8, böbreğin, Müllerian organların ve tiroidin embriyonik gelişimi için gerekli olan bir transkripsiyon faktörüdür. Bu organlarda tümör gelişiminde de bir rolü olabilir.
ABHK ise yavaş gelişen, nüks eden ve çevre organlara sık invazyon yapan ancak sistemik yayılımı yavaş olan bir prostat kanseridir. Bu tümör oldukça nadir olup prostatta % 0.01 sıklıkta görülür4. Adenoid kistik karsinom genellikle tükrük bezlerinde görülmekle beraber; daha az sıklıkla meme, uterin serviks, cowper bezi, lakrimal bez, dış kulak yolu, özefagus ve deride de görülür4. Bu tümör sıklıkla 28 ile 76 yaşları arasında ortaya çıkar ve yaş ortalaması 57'dir5 (Tablo 2).
İğne biyopsilerinde, prostat kanseri sıklıkla posterior ve posterolateral zonda yerleşir. Daha az sıklıkta ise transizyonel zonda görülür. Oysa ki TUR materyallerinde saptanan kanserlerin çoğu transizyonel zondadır1-3.
Prostat kanseri asemptomatik iken bile rektal muayene ile saptanabilir. Özellikle transizyonel zon yerleşimli olanlar büyük boyutlara ulaştığında üriner obstrüksiyon ile bulgu verir. Bunun yanında pelvik ağrı ve rektal kanama da bulgulara eşlik edebilir. Prostat kanserlerinden biri olan ABHK'da da hastalar kliniğe üriner obstruksiyon bulgularıyla başvururken8, beraberinde rektal ağrı, defekasyon sırasında ağrı ve konstipasyon da görülebilir. Klinik olarak klasik adenokarsinomdan ayırmak güçtür. Her iki tümörün klinik ayrımı mümkün olmamakla beraber; ABHK, AAK'a göre yaklaşık 8-10 yıl daha erken ortaya çıkar (Tablo 2).
Prostatın AAK'unda en sık metastaz, pelvik kemiğe ve sipinal korda olur. Lenf nodu tutulumu ise sıklıkla pelvik bölgede daha az sıklıkla sol supraklaviküler ve sol aksiler bölgede görülür. Asit ve plevral effüzyon da nadir görülen bulgulardandır1-3.
Transrektal USG prostatik lezyonları saptamada yararlı bir yöntemdir ancak prostat karsinomundaki faydası kısıtlıdır. Prostat karsinomunda sıklıkla hipoekoik bir görünüm izlenlenmekle birlikte %25-30 oranında izohipoekoik bir görünüm saptanır. Tanıda kullanılan diğer görüntüleme yöntemleri BT ve MR'dır. Bu yöntemler özellikle klinik evrelemede kullanılır1-3.
PSA ve prostatik asit fosfataz (PAP), prostatik duktus ve asinüsleri döşeyen epitelyal hücrelerce üretilir ve prostatik duktal sisteme direk olarak sekrete edilir. Ailesel hikayesi olan yüksek riskli olgular ve tedavi olan olguların tedaviye yanıt ve rekürrensini takip etmede oldukça faydalıdır. Ancak bu belirteçler prostat karsinomuna spesifik olmayıp, prostatik hiperplazi, kronik prostatit ve infarktüs gibi benign olaylarda da yükselebilir1-3. Bu nedenle serum değerlerinin hafif yükselmesi kanser tanısı için yeterli olmadığı gibi düşük olması da kanser olmadığını göstermez. AAK'dan farklı olarak, ABHK'da serum PSA değerleri normaldir ve yükselmez. Bu durum, ABHK tanı ve ayırıcı tanısında, önemli bir ipucu olarak kullanılabilir4,5. Olgumuzda ise serum PSA değerlerinde hafif bir yükseklik (9,32 ng/ml) saptandı.
Makroskopik olarak AAK sitoplazmik lipid içeriğine bağlı olarak griden-beyaza, sarıdan-turuncuya kadar değişen renklere sahiptir. Süngerimsi görünümdeki benign prostat parankiminden farklı olarak kanser alanları sert, soliddir. Nadiren hemoraji ve nekroz eşlik eder1-3.
Histopatolojik olarak AAK, küçük, sıkı, sırt sırta vermiş gruplar oluşturan asiner yapılar, solid adalar, kordonlar, komedonekroz alanları ve izole tek hücreler şeklinde görülür (Tablo 1). Tümör hücreleri amfofilik sitoplazmalı, keskin luminal sınırlı, nükleol belirginliği gösteren, iri hiperkromatik nükleuslu atipik karakterde hücrelerdir. İntraluminal müsin sekresyonu, pembe amorf sekret ve kristaloid materyal bulunuşu karsinom lehine bulgulardır. Müsinöz fibroplazi, perinöral invazyon ve glomerülasyon varlığı ise kesin karsinom tanısı koydurur. Tümör paterni, histolojik grade'e bağlı olarak değişkenlik gösterir. Prostatın adenokanserlerinin derecelendirmesinde Gleason gradeleme sistemi kullanılmaktadır. Grade 1 ve 2 prostat kanseri adenozis ile karışırken, grade 5 adenokarsinomların ise ayırıcı tanısını her zaman kolay olmayabilir. Tümör differansiasyonu azaldıkça primer tümörleri kendi içinde tiplendirmek ve sekonder tümörlerden ayırt etmek zorlaşmaktadır1-3,13.
ABHK, mikroskobik olarak, nodüler bir büyüme paternine sahiptir ve prostat dokusuna invazyon yapar. Glandüler, trabeküler, kribriform, küçük ve büyük solid yuvalar, adenoid kistik patern ile “bazal hücre hiperplazisi benzeri” gibi farklı paternler oluşturabilir4,13 (Tablo 1).
Baskın paterne göre, ABHK'un iki farklı varyantı tanımlanmıştır4. Birincisi bazaloid varyant: Tümör adaları ve kordonları etrafında palizadik dizilim gösterir ve bazaloid hücrelerden oluşur. Bu varyant morfolojik olarak deride bulunan bazal hücreli karsinoma benzer. Küçük veya orta boyutlu, düzensiz şekilli yuvalanma gösteren ve eozinofilik hücrelerle döşeli santral tübüllerden oluşur. İkincisi ise adenoid kistik varyant: Bu varyantta; infiltratif tümör hücrelerinden oluşan yuvalar ve adenoid kistik patern ile karakterizedir. Morfolojik olarak tükrük bezindeki adenoid kistik karsinoma benzer ve perinöral invazyon sık yapar. Tümörü oluşturan hücreler dar sitoplazmalı, vakuol içeren hiperkromatik, angule nükleuslu hücrelerdir4,9,10,13.
Az differansiye prostat AAK'unun ayırıcı tanısında ürotelyal karsinom, ABHK ve nadiren karsinoid tümör yer alır. ABHK, prostatın az differansiye AAK'da olduğu gibi solid adalar, kribriform alanlar ve glandüler yapılar oluşturur. Morfolojik bu benzerlik nedeni ile ayırıcı tanıda immünohistokimyadan faydalanmak gerekir. ABHK'da P63, HMW keratin (34βE12), CK7 pozitif iken CK20 ve PSA negatiftir (Tablo 2). Bu immün profil ile az differansiye AAK'dan ABHK'un ayırımı mümkündür. Ayrıca serum PSA değerinin oldukça yüksek olması ise AAK lehinedir. Ancak unutulmamalıdır ki, literatürde ABHK'a eşlik eden AAK olguları da bildirilmiştir.9,10,15-17.
Ayırıcı tanı problemi oluşturabilecek bir diğer tümör de ürotelyal karsinomdur. Ürotelyal karsinomda da az differansiye prostat AAK'a benzer şekilde solid büyüme paterni ve santral nekroz alanları içeren tümör adaları görülebilir. Ayırıcı tanıda immünohistokimya yardımcıdır. Ürotelyal karsinomda CK20, CK7 pozitif iken az differansiye AAK' unda CK7 ve CK20 negatif ve PSA pozitiftir9,10,15-17.
Karsinoid tümör, AAK'dakine benzer şekilde trabeküler, kribriform ve solid büyüme paterni gösterebilir. Ancak karsinoid hücreleri daha uniform şekilli, eozinofilik ve ince granüler sitoplazmalı, ince granüler kromatinli nükleusa sahiptir. Sıklıkla nükleol içermezler. Bu sitolojik özelliklere ek olarak, NSE, kromogranin, LMW-CK, N-CAM pozitifliği karsinoid tümör lehinedir. Bu bulgular karsinoid tümörün, az differansiye AAK'dan ayırt edilmesinde yardımcı olur. Ancak prostat karsinoid olgularının %50'sinden fazlasına klasik AAK alanları eşlik eder. Pür karsinoid tümör olguları ise oldukça azdır1-3.
Lokalize prostat kanserinde radikal prostatektomi ve radyoterapi başlıca tedavi seçeneğidir. Progresyon riski yüksek hastalara operasyon öncesi neoadjuvan hormon tedavisi ve eksternal radyoterapi uygulanır1-3. ABHK'da ise primer tedavi cerrahidir bunun yanında adjuvan radyoterapi, sistemik kemoterapi ve endokrin tedavide uygulanabilir5,12,14. Ancak bu tedavilerin etkisi olgu sayısının az olması ve tedavi modalitelerinin hakkında yeterli veri bulunmamasından dolayı tartışmalıdır. Prostatın ABHK'unda uzun süreli ve periyodik kontroller yapılması önerilir4.
Sonuç olarak AAK, prostatın en sık görülen tümörüdür. Histopatolojik olarak diferansiyasyon derecesi azaldıkça ciddi tanı problemlerine yol açmaktadır. Ayrıca, AAK farklı paternler ile ortaya çıkabilir ve ABHK'u taklit edebilir. Olgumuzda olduğu gibi doğru tanı koyabilmek için tümörün morfolojik yorumu tek başına yeterli değildir. Morfolojik tanı mutlaka immün profil ile doğrulanmalıdır.
gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede