Hissikablelvuku kelimesinin anlamının olanları önceden tahmin etmek olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Mahşer Midillisi'nin ortalık karıştıran kimse olduğunu? Türkçede 78 bin ana kelime olmasına karşın, nüfusun büyük bir bölümü günlük yaşamında ortalama civarında kelime kullanıyor. Sizler için, muhtemelen daha önce hiç duymadığınız 50 eski kelimeyi derledik.
Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
“Eski Türkçe” denildiğinde akla ilk gelen şüphesiz ki, Osmanlı Türkçesi olur. Ancak bu tabir oldukça yanlıştır. Bu tabirin yanlış olmasına karşın konumuzun kıyısından uzaklaşmamak adına şimdilik o konuya girmeyeceğiz
Yazımızda, eskide kalan sözcüklerin listesiyle karşılaşacaksınız. Sizi, bir kısmına, daha çok Sezen Aksu ve Sıla Gençoğlu gibi isimlere ait şarkı sözlerinde denk geldiğimiz bu sözcükler ile baş başa bırakıyoruz.
Bununla birlikte, kullandığımız dili etkili ve doğru kullanmanın son derece önemli olduğunu hatırlatalıfunduszeue.info nedenle, göz atmak isteyebileceğinizi düşündüğümüz yanlış kullanılan kelimeler listemizi de bırakmış olalım ve ardından konumuza devam edelim.
“Bununla birlikte” anlamını taşıyan bu sözcük, Osmanlıca olan pek çok sözcük gibi Arapça kökene sahip. Ve ayrıca “durum böyleyken, buna rağmen” gibi anlamları da barındıran sözcük için şöyle bir cümle içi kullanım örneği sunabiliriz;
“…Mamafih, ilerlemekten vazgeçmeyi hiç düşünmedi.”
Gündelik hayatta daha çok “Konuya vâkıfım.” tümcesindeki kullanımıyla karşımıza çıkan sözcük, “bilgisi olan” anlamı içeriyor.
Türk Dil Kurumu, web sitesinde yayımladığı elektronik sözlüğünde, sözcüğün anlamı olarak şu açıklamada bulunuyor: “Tek, ayrı veya kendi başına olan”.
Kurumun verdiği örnek ise Cemil Meriç’e ait: Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi.
İçinde yer aldığı cümleye “-den dolayı” anlamı katan sözcük, Arapça kökene mensup. Ayrıca örnek için; “Haybeden kaybettik, heybeden çıkar sandık. Hatıradan mütevellit, kaldıramadık o hesabı… “ şarkı sözlerini hatırlayabilirsiniz.
“Mütehassıs” sözcüğüyle sıkça karıştırılan mütehassis, “duygulanmış, duygulanan, duygulu” anlamlarına geliyor. Bu arada hazır yeri gelmişken, bu sözcüğün karıştırıldığı mütehassızın anlamı ise “uzmanlık”tır.
O halde şimdi de mütehassise örnek sunalım:“Gösterdiğiniz alicenap tavırlar karşısında pek bir mütehassis oldum efendim.”
“Muzır” sözcüğü, “yayın” anlamına gelen neşriyat ile birlikte anılır. Çünkü bir dönem nice trajikomik repliklerin türemesine sebep olan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” denilen bir kanun vardı ve bu kanuna dayandığı iddia eden bir heyetin üyeleri istedikleri her türlü yayını durdurabiliyorlardı. Buradan da anlaşılabileceği gibi muzır sözcüğünün anlamı “zararlı” demektir. Örnek verelim hemen;
“Kıymetli bir yazarın, çok başarılı bir eseri hakkında soruşturma başlatıldığı ve “muzır neşriyat” olduğuna karar verildiği ilan edildi. (Özlem Gökbel)
En yalın haliyle “cömert” anlamını veren bu sözcük, “onurlu, şerefli” olarak da anlam kazanıyor. Ama günümüzde yer yer mecazen kullanılmak üzere; pinti, cimri vb. özellikler gösteren kişiler için de kullanıldığı görülüyor. Yani iğneleme amaçlı kullanıldığı da oluyor.
Farsça kökene sahip olan bu sözcük; “güzel, latif, seçilmiş, değerli” ve benzerleri anlamlar taşıyor.
Ayrıca bir kadın ismi olarak (günümüzde daha çok mekanların tercih ettiği bir isim olsa da) kullanılabilen berceste sözcüğü, edebiyatta; “ince anlamlı, latif, güzel, kolayca hatırlanan, sanat değeri yüksek dizeler için de kullanılıyor.
“Yararı olmayan, anlamdan yoksun” ile “boşuna uğraşları ve sözleri” tanımlamak için kullanılan sözcük Farsça kökene sahip. Tümce içindeki örnek kullanımı ise;
“O işe yaramaz adamı kurtarmak için gösterdiği tüm çaba beyhudeydi.”
Sözcük, “teşekkür etme durumunda olan” kişiyi işaret eder. Örneğin;
“Alakadar olmanıza müteşekkirim hanımefendi.”
Sözcüğün sıfat niteliği söz konusudur. Arapça “mütenahi” köklerinden türetilen sözcük; “sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan” demektir.
Sözcüğün başında yer alan ilk iki harf Arapça olumsuzluk eki. Dolayısıyla bu sözcüğün “mütenahi” halinin anlamı, “sonu olan”dır.
Sözcüğü cümle içinde kullanmamız gerekirse;
“Onu düşündüğüm her an, namütenahi bir fezada süzüldüğümü hissediyorum.”
Beynelmilel sözcüğü “uluslararası” demenin eski söylenişiydi. Örnek isterseniz, alt satırı okuyabilirsiniz.;
“Atatürk’ün hayalindeki ülke, beynelmilel kültürü benimseyen bir Türkiye. (İlber Ortaylı)
Bir sıfat olan canhıraş sözcüğü, “acı acı” ikilemesinde görüldüğü gibi ayrıca; “yürek paralayan” ve “tüyler ürpertecek kadar korkunç” olanı anlatmak için kullanıyor. Farsça kökenli olan bu sözcük, hüzün hissi yaratacak durumların dile dökülmesinde yardımcı oluyor.
Sözcüğün kullanımına örnek vermek gerekirse;
“Yavru geyiğin, dişlerini, boğazına geçirmiş kaplana canhıraş çığlıkları unutulur gibi değil”
İçi kan ağlayan, başka bir deyişle çok kederli ve üzüntülü kimseleri tanımlamak için kullanılan bu sözcük için Tevfik Fikret’e kulak verebiliriz:
“Ne zaman kıbleye dönsem dilhun / Seni bir mahfede pûyan görürüm” (Tevfik Fikret).
Her anlamda pek çok kötü seçeneğin arasında tercih yapmak zorunda kalabiliyoruz. İşte bu sözcük de tam olarak o anlamı karşılıyor; kötü seçenekler arasındaki en iyi olanı/gözükeni seçmek”
“Bu parti, bana ehvenişer gözüktüğü için oyumu alabiliyor.”
“Edeb yahu!” söylemlerine temel olabilecek gücü içinde barındıran müstehcen sözcüğü, “açık seçik” anlamını taşıyor.
Örneğin;
“Kitap, müstehcen kısımlar bulundurduğu gerekçesiyle yasaklanmış.”
Üzgün olmayı, karamsarlığı ve umutsuzluğu vurgulayan bir sözcük olan “meyus”, Arapça kökene mensup.
“Bizi bu meyus hal ve tavırlar bitiriyor açıkçası. Çünkü geleceğin güzelliklerini görmekten alıkoyuyoruz kendimizi.”
Aynı zamanda bir çalgı ismi de olan girift sözcüğünün açıklaması için; “karmaşık, çapraşık, karışık” anlamlarını sıralayabiliriz. Farsça kökene sahip bu sözcük için bir de örnek verelim:
“Öyle girift bir sorunla karşı karşıyayım ki, işin içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum.”
Sözcük, “aslında” veya “esasında” anlamlarını içeriyor. Malum, “had” “sınır” anlamını muhteva ediyor. Sözcüğü meydana getiren diğer sözcük ise “zat”. Bu sözcük de bilindiği üzere, kişilik ve öz anlamlarını koruyan bir sözcük. Dolayısıyla herhangi bir konu hakkında yapılan açıklamanın önceki cümlelerden ayrılması sağlandığı gibi kişinin kendi görüşlerinin dile getirilmesi mümkün olur. Ve bu sayede yeni bir açıklama yapılacağı da anlaşılır.
Örneğin;
“Haddizatında pek de önemli bir ihale değildi.”
Sözcüğümüz, “saf, temiz kalpli ve kolayca aldatılabilen” anlamlarını karşılıyor. Hem Arapça hem de Farsça kökene sahip olan bu sözcük, günümüzde pek kullanılmasa da uzun uzun yıllar önce yaşamış olanların dilinden düşmeyen bir sözcükmüş.
Sözcüğümüz için örnek vermemiz gerekirse;
“Yazık çocuğa; önüne gelen tarafından kandırılıyor. Yahu bir insan bu kadar safderun olur mu?”
Kurduğu fantezilerle hatırladığımız ve Mükremin Çıtır’a olan takıntısıyla unutamadığımız Feriştah Yenge Bir Demet Tiyatronun ateşli karakterine isim olan bu sözcüğün anlamı ise “bir işi yapan en iyi kişi”, yani “işin ehli” ve “alanında profesyonel” şeklinde açıklanabilir.
“Feriştahınız gelsin; yine de benden zırnık alamazsınız.”
Herhangi bir etkinin yayılmasını, dağılmasını açıklamak için kullanılan sözcüğün kökeni Arapça. Tıp dilinde metastaz sürecini ifade ettiği gibi bulaşma eylemini de anlatıyor.
Cümle içindeki halini örneklendirelim;
“Söz konusu düşünce, toplumun her katmanına sirayet etmişti.”
Herhangi bir olay karşısında vuku bulan şaşkınlık ya da acının sebep olduğu çığlıklara vaveyla deniliyor. Tahmin edileceği üzere, sözcüğün kökeni Arapça.
Örneğin;
“Onun öldüğünü duyar duymaz vaveylalarıyla tüm köyü inletti”
Dedelerimizden veya ninelerimizden duyduğumuzu hatırladığımız bu sözcük, olumlu bir anlama karşılık geliyor. Arapça kökene sahip sözcük, özetle, “cana yakın” demek. Bununla birlikte; “sevimli, sıcakkanlı, uysal ve uyumlu” gibi anlamlar da içeriyor.
“Munis tavırlarıyla dikkat çeken bu kıza beslediğim merak, beni, günden güne ona yaklaştırıyordu.”
“İnsan” anlamına gelen “beşer” sözcüğü ile türetilen fevkalbeşer, “insanüstü” anlamını doğuruyor.
“Fevkaladenin fevkinde” sözünü hatırladınız mı? İşte oradaki “fevk” fevkalbeşer”i tamamlayan diğer sözcük oluyor.
Sözcüğün cümle için nasıl kullanılabileceğine dair bir misal verebiliriz;
“Fevkalbeşer bir çalışmanın sonucunda, bu kadar düşük bir not almamalıydık.
Gündelik hayatımızdaki kullanım sıklığıyla tanışıklığımızı bir hayli ilerlettiğimiz bu sözcük bilin bakalım hangi dile mensup? Evet, aynen öyle; Arapça.
“Takdir” sözcüğünden meydana getirilen bu sözcük, “kaçınılmaz durumları” ifade etmek için kullanılıyor.
“Ben mukedderat falan anlamam, kendi kaderimi kendim çizerim.”
Dilimizdeki karşılığı; “saymama, dikkate almama, vazgeçme” olarak açıklanabilecek bu sözcük Arapça kökenli. Daha detaylı bilgi vermek gerekirse; şayet, kendinden önce gelen sözcük “-den” ekiyle sonlanıyorsa, bulunduğu cümleye; “hesaba katılmasa da, sayılmasa da, göz ardı edilse de” gibi anlamlar yüklemektedir. Ve bu anlamları içeren sözcüğümüz de, sarfınazardır.
“Gidişatı görüyor ama sarfınazar tavırlarla bildiğini okumayı sürdürüyordu.
Sırada benim en sevdiğim ve listemizde mutlaka olması gereken bir kelime var. Çünkü son zamanlarda yapılan televizyon dizilerinde bu kelimeye çok rastlıyoruz. Türkçemize Arapçadan girmiş olan hissikablelvuku, önsezi demektir. Olacakları önceden hissetmek, tahmin etmek ve içine doğmak gibi anlamlara gelir. Günümüzde bu kelimeye benzer olarak altıncı his ifadesi kullanılmaktadır. Peyami Safa şu dizelerinde hissikablelvuku kelimesine yer vermiştir.
“Mustafa Kemal, inanamayacağımız ölçüdeki bir hissikablelvuku ile emirlerini verdi ve haklı olduğunu gösterdi.”
Payidar sözcüğünün de kökeni Farsça. Anlamı ise “ölümsüz” sonsuza kadar yaşayacak olan, kalıcı ve devamlı anlamlarına gelir. Genelde bir kişi tarafından yapılan cami, okul, yardım vakfı için bu kelimeyi kullanırız. Pâyidar kelimesiyle cümleye, yapılan iyiliğin sonsuza kadar yaşayacağı anlamı katılmaktadır. Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal, yılında yazdığı İnce Memed kitabında pâyidar kelimesini şu cümle içerisinde kullanmıştır:
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” (Mustafa Kemal ATATÜRK)
Kökeni hayal sözcüğüne dayanan tahayyül, bu anlamı dışında; “imgeleme, zihinde canlandırma, gözünün önüne getirme” anlamlarını karşılıyor. Bununla birlikte sözcüğümüzün etimolojik kökeninin Arapça olduğunu söyleyelim.
Örneğin;
“O kadar güzel bir iş yaptınız ki, böylesine bir sonucu tahayyül edememiştim.”
Tumturak sözcüğü; “ihtişam, gösteriş, debdebe, görkem” gibi sözcüklerin yerine kullanılabilecek bir sözcük. Bu kelime ile ilgili olarak birtakım kaynaklar sözcüğün Arapça kökene sahip olduğunu söylese de diğer bazı kaynaklar ise Farsça iddiasını öne sürüyor.
Bu kelimenin cümle içindeki kullanımı ise şu şekilde olabilir:
“Tumturaklı kutlamalar ve bağrışmalar hiç bana göre değil”
“Detaycı, zor beğenen, titiz” gibi karşılıklarla anlamlandırılabilecek müşkülpesent sözcüğünü, sürekli bahane uyduranlar için kullanıldığını biliyoruz.
Sözcüğümüz Arapça ve Farsça kökene sahip bir şekilde türetilmiş.
“Müşkülpesent yapısı yüzünden iletişim sorunu yaşıyor fakat buna rağmen bu huyundan vazgeçmiyor.”
“Sarsılmaz” ve “güvenilir” anlamlarını karşılayan sözcüğümüzün kökeni Arapça.
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin lâyetezelzel yapısı, onun caydırıcı yanlarından birini teşkil ediyor.”
Sözcüğünün kökeni olan “efsun”, “büyülü” anlamına karşılık geliyor. Bu hali ise “karşı konulamaz derecde etkileyici” olduğuna vurgu yapıyor. Yani, başka bir deyişle Scarlett Johanssonu düşünebilirsiniz
Sözcüğün, cümle içindeki kullanımına örnek olarak;
“Onun efsunkar güzelliği karşısında hiçbirimiz bu öneriyi reddetmeyi düşünemedik
Farsça kökenli bir sözcük olan perdebîrun; “açık saçık konuşan, utanması olmayan, edep yoksunu, terbiyeden nasibini almamış” kişiler için kullanılabiliyor.
“Bu perdebîrun hareketlerinin başına bela açacağı konusunda seni son kez uyarıyorum.”
Arapça kökenli olan bu sözcüğümüz ise “kaynama, coşma, fışkırma” anlamlarını içeriyor. Mecaz anlamıyla, fevri davranış sergilemesi beklenen kimseler için kullanılması yerinde olan bir sözcük. TDK, bu sözcüğü örneklemek için şu cümleyi öneriyor;
“Sabırlı olmak, parlamamak, duygusal feveranlardan uzak kalmak hassası da bizde çok eksik. (Haldun Taner)
Polis telsizlerinde ve askeri iletişimde sıklıkla rastladığımız sözcüğün anlamı; “uzlaşma, anlaşma” olarak açıklanabiliyor. Arapça kökenli olan bu sözcüğün örnek kullanımı şu şekilde yapılabilir;
“Şüpheli şahıs malum adresten çıktı, mutabıkız.”
Şikemperver sözcüğü sıfattır. Ve bu bağlamda; “boğazına düşkün, yemek yemeyi seven, yemek yerken zevk alan” kimseler için biçilmiş kaftan olduğunu ifade edebiliriz.
“Aldığı kiloların şikemperver yapısıyla alakalı olduğunu kabul etmesi de güzel bir başlangıç oldu.”
Söylenişte de yazım sırasında da karıştırılan âmiyane sözcüğünün kökeni hem Arapça hem de Farsça olarak açıklanıyor. Anlamına gelirsek; “basit, sıradan, bayağı” anlamlarının yanı sıra “alelade” sözcüğü yerine de kullanılabiliyor. Ayrıca; “kabaca, kibarca” anlamları da sözcüğün ifade ettikleri arasında yer alıyor.
“Âmiyane tabirle söylüyorum ki, bu iş tam anlamıyla safsata”
Sosyal medyada, siyasi arenada ya da dost meclislerinde dahi pek çok kişi için kullanabileceğimiz bu sözcüğün anlamı “boş söz”dür. Farsça kökene sahip olan kelimemiz için bir de örnek verelim;
“Bu tehditler hep lafügüzaf! Havlayan köpek ısırmaz.”
Sıfat olan “lalettayin”, Arapça kökenli ve “herhangi bir” ya da “sıradan” anlamlarını karşılıyor. Örnek vermek gerekirse;
“Lalettayin bir mart gününün lalettayin bir pazartesi (Sait Faik Abasıyanık)
Kendi emeğini kullanmaktan imtina edenlerin sıfatını ortaya koyan tufeyli sözcüğünün anlamı; “asalak”tır. Haliyle; “başkasının sırtından yaşamlarını sürdüren kimseler için kullanılıyor. Ancak bununla birlikte; “salaş, virane, yıkık” anlamlarına da sahip bir sözcük tufeyli.
“Adam bu zamana kadar hiç kendi emeğiyle yükselmenin tadını almamış ki. Onun tufeyli bir kişiliği olduğu aşikar.
Anlaşılacağı üzere sözcüğün kökeninde “baba” mevcut. Farsça menşeli sözcüğümüz; “dış görünüşe, gösterişe önem vermeyen, görmüş geçirmiş, hoşgörülü, babacan” kişiler için kullanılan eski bir kelime. Cümle içindeki örneği şu şekilde olabilir;
“Senin gibi babayani biri için isnat edilenler benim bile yüreğimi parçalıyor.”
Farsça kökenli bu sözcüğün dilimizdeki karşılığı; “taparcasına, delicesine sevmek”tir.
“Ben ona zamanında perestij bir duygu beslemiştim.”
Farsça kökenli olan kelime birleşik sıfat özelliği taşıyor ve “alabalığı sevmeyen, insanlardan kaçan, kendini toplumdan izole eden” kişiler için kullanılan ön ad. Günümüzde yalnızlığı önemseyen herkes için kullanılabilir. Örneğin;
“Bugünlerde sahteliğe tahammül edemeyen herkesin kaçış noktası oluyor merdümgiriz haller.”
Bizden önceki neslin de bol bol kullandığı “meymenetsiz” sözcüğünü hatırlarsınız…
Sözcüğün anlamı ise “bereket”tir aslında. Ama bununla birlikte; “kutluluk, uğurluluk” anlamlarını da içeren bu sözcük Arapça kökenli. Aynı zamanda, ”uğursuzluk” anlamını taşıyan “nuhuset” kelimesinin karşıt anlamlısıdır. Dolayısıyla, olumsuzluk hal ekini aldığında da, sözcüğün neden suratsız kimseler için kullanıldığı anlaşılabiliyor. Örnek verelim;
“Meymenetsiz herif! Neye elini atsa hayırsız olayların habercisi oluyor.”
Zarf olarak kullanılan tevekkeli sözcüğü; “boşuna, boş yere, sebepsiz, mesnetsiz, gelişigüzel” anlamları içeriyor. Ve kulağımızda güzel bir tınıya sebep olan bu sözcüğün kökeni Arapça.
“Bu arada; onun o sinsi gülüşü de tevekkeli değilmiş demek ki.”
Kökeni Farsça olan pestenkerani sözcüğü, bizlere, “önemsiz, değersiz” ve “saçma” anlamlarını veriyor .Farsça kökenli olan kelime; önemsiz, değersiz, saçma ve uydurma söz gibi anlamları karşılamaktadır. Genellikle küçümseme anlamında kullanılıyor. Bir konuşmanın veya cümlenin ne kadar boş ve önemsiz olduğunu anlatır. Peyami Safa dizelerinde pestenkerani kelimesine şöyle yer verir;
“Pestenkerani bir detaya takılmışsın. Halbuki bunu yapmamalısın.”
”Sözün kısası” anlamıyla, yani “özetleme” manasıyla, sözcüğün etimolojik kökeni keza Arapça. Velhasılıkelam şeklinde tamlama hali de mevcuttur. Öte yandan örnek vermemiz gerekirse;
“Velhasıl, bu konuyu burada noktalayalım. Yoksa tatsızlık çıkacak.”
Zarf olarak kullanıldığında; “kuşkusuz, şüphesiz”, isim olarak kullanıldığında “dış görünüş” ve sıfat olarak kullanıldığında “açık ve/veya belli” anlamlarına gelen bir sözcüğü okumaktasınız.
Örnek verelim mi?
“Onun karşıma çıkışından zahirdi, ömrümce sevdalım kalacağı.”
Zahir sözcüğünden türeyen zevahir, “dış görünüm” gibi bir anlam içeriyor. Mecaz anlamda ise “durumu toparlamak” anlamını taşıyor. Örneğin,
“Sizin ağzınız, burnunuz dağılmış. Hemen zevahiri toplayın da, adamların karşısına öyle çıkalım.”
Sözcüğümüz, Farsça kökenli ve “uyanık, akıllı, güçlü, anlayışlı, zeki” gibi birden fazla anlam barındırıyor.
İşinde uzman olanları tanımlamak için söylenegelen bu sözcüğün cümle içindeki örnek kullanımı ise şu şekilde olabilir:
“Zeyrek olduğunu göstermeyi başarabilen kadınlardan çok hoşlanıyorum.”
“Zinhar, zinhar deme” cümlesindeki teşbihten de anlaşılabileceği gibi “asla” anlamı içeren bu sözcük, daha çok Muhteşem Yüzyıl isimli dizideki bol kullanımıyla hatırlanacaktır.
Farsça kökene sahip olan bu sözcük ile ilgili örnek vermemiz yerinde olur;
Zinhar kıyamam ben sana
Kaynak: 6
Karaman, Selçuklu döneminden kalan Türkçe sözcüklerin kullanıldığı bir yer. Karaman, Türkçe'nin Anadolu'da resmi dil ilan edildiği ilk şehir.
Türkçe'nin nereden nereye geldiğini anlamak için, Karaman'da hâlâ kullanılan sözcükler önemini koruyor: Batbat; ördek. Attırmak; at sürmek. Cıllık; oyun bozan. Cula; karga. Cunguldak; bir çeşit tahterevalli: Çağ; foseptik çukuru. Cozutmak; dağıtmak. Cızbüzzük; her şeyden incinen, alınan. Devramber; ayçiçeği. Fişkele; salyangoz. Goma; durma. Sındı; makas. Vadıl; salak."
Karaman sözcükleri
ALAYA: Siyah ve kokulu üzüme verilen ad.
ALAVURT: Kabaktan yapılmış su kabı
ALENGİRLİ: Tutarsız
AKDİMBİT: Beyaz erken olan üzüme verilen ad
ANDIK: Sırtlan
ANDIZ: Ardıç cinsinden, pekmez yapmakta kullanılan bir ağaç
ANĞ: Tarla ve bahçelerde sınır çizgisi
ANKEBUT: Uykuda sıkıntı verdiğine inanılan bir varlık
ANŞIRTMAK: Hissettirmek, duyurmak
ATTIRMAK: At sürmek
AŞENE: Mutfak
AVAİT: Düğünlerde toplanan para ve yiyecek
AVAR: Sebzelerin ekildiği yer
BAMBIL: Büyük cins arı
BATBAT: Ördek
BELERTMEK: Gözlerini alabildiğine açmak
BEKEMEK: Kapamak
BEKERE: Makara
BITIRAK: Diken
BİLLİ: Çocukların oyunda kullandığı değnek
BÖĞEMEK: Suyun önünü kapamak
BÖĞENEK: Önü kapalı su
BUĞURSAMAK: Önemsemek
BUĞUZLANMAK: Kinlenmek
BUHARE: Baca
BUNAR: Pınar
BURTAZAN: Fitneci, karıştırıcı
BÜZGÜLÜ: İri taneli, ala-siyah üzüm
CIBARMAK: Kabarmak
CILGA: İnce yol,patika
CILGISIZ: Hayırsız
CILLIK: Oyun bozan
CILLIMAK: Oyun bozmak
CILK: Bozuk
CIPKI: İnce sopa
CIRMALAMAK: Tırmalamak
CİDAV: Gözü açık
CIZBÜZZÜK: Her şeyden incinen
CONCALAZ: Kaygısız
COZUTMAK:Saçmalamak
CULA: Karga
CUNGULDAK: Bir çeşit tahteravalli
CURRUK: Islak, su gibi
CÜLEPE: Küçük
ÇAĞ: Evlerde pis suların aktığı çukur
ÇAL: Fundalıklı yer
ÇEĞELİ: Kıl keçi hastalığı
ÇEMBER: Başörtüsü
ÇENET: Bir bütünün iki parçasından biri
ÇENİLEMEK: Çok konuşmak
ÇINGIL: Üzüm salkımının bir parçası
ÇITLIK: Menengiş
ÇİTLEK: Ayçiçeği
ÇİMMEK: Yıkanmak
ÇİNGİL: Küçük bakır kova
ÇİTİL: Ufak, bakırdan yapılmış, yoğurt konan kap
ÇİRLİ: Düğün yemeği
ÇÖDÜRMEK: İşemek
ÇÖĞÜR: Diken
ÇÖĞÜTMEK: Özürlü insanın oturuşu
ÇÖKÜR: Küçük kazma
ÇÖLTE: Küçük kazma
ÇÖMÜŞMEK: Diz üstü oturmak
DAFLAMAK, DAYFALMAK: Sıkılmak
DAMKALDIRAN: Sırtlan
DEBİT: Kızıl üzüm
DEĞİRMİ: Bir en ve uzunluğun iki katı
DEPME: Kıldan dokunan pantalon
DEVRAMBER: Ayçiçeği
DIKIM: Lokma
DINILAMAK: Kendinden geçip uyumak
DİNELMEK: Ayakta durmak
DİNGİLDEMEK: Hoplamak, zıplamak
DİNİZ: Sakin
DUTTURMAK: İşemek
DUTU: Kız evinden oğlan evine götürülen, içinde altın ve lokum bulunan bohça
DUVAK: Üşütme ile ilgili hastalıklarda kullanılan tuğla
EGEL: Getir
EĞE: Karın boşluğu
ELGANEM: Uysal, elinden iş gelmeyen, koyun gibi
EMSİZ: Beceriksiz
ENDEĞİRDE: Hemen orada
EPELEME: Serpme
ESEBALI: Dayanıklı üzüm
ESİRANI: Hamur ayırmakta kullanılan, ucu geniş demir
FAŞALAKLI: Ortalığı velveleye veren
FELİK: Manevela demiri
FENİLEMEK: Şaşırmak
FENİKMEK: Başı dönmek
FICITMAK: Atmak
FIŞKI: Hayvan pisliği
FIYMAK: Kaçmak
FİRASETLİ: Düşünceli
FİREK: Domates
FİŞKELE: Salyangoz
FİŞLEMEK: Tanelere ayırmak
FOŞALMAK: Boşalmak
GALGUDURUM: Karmakarışık
GAFAKOÇANI: Nüfus cüzdanı
GARAGASPANE: Açıkça
GATIR: Topaç
GAVARA: Bal peteği
GAVLAMAK: Kabarmak, esas parçadan ayrılmak
GAVUK: İşlenen iplik
GAYKILMAK: Bir tarafa yatmak
GAYMAK: Yığmak
GEÇİNCEME: Geçinme
GELİNCE: Kaynana
GELLABA: Yenge
GEN: Hiç sürülmemiş arazi, otlak
GERİ: Büyük çuval
GEYREK: Korkuluk
GEYSİ: Giysi
GEYSUNAK: Genel çamaşır yıkanan yer
GIĞALAK: Koyun, keçi pisliği
GINCIFIRLI: Süslü
GIVIZ: Buğdayın işlenemeyen, işe yaramayan kısmı
GIYADE: Hafif aralık
GIYNAŞ: Gözü kapalı olan
GİYREK: Korkuluk
GOMA: Durma
GORA: Anahtar
GOSBATAR: Son derece kendine güvenli
GÖCER: Tarlada, kenarda çalışan işçi. Çoban
GÖMBELEK: Kelebek
GÖTCEK: Tahtadan yapılmış oturak
GÖVLEK: Tahta kova
GÖZ: Çürük
GÖZER: İri gözenekli kalbur
GUBARMAK: Gururlanmak, kibirlenmek
GUBUZ: Yüksekten atan, palavracı
GUMPİR: Patates
GUNNAMAK: Doğurmak
GURTLANMAK: Kıskanmak
GUŞANE: İki kulplu tencere
GUYNU: İçinden pazarlıklı
GÜCÜMEK: Beceriksiz
GÜMEN: Deneme
GÜNSÜ: Pekmezlik üzüm
HALAZ: Alev
HALBÜSEM: Halbuki
HAKIYETSİZ: Kıymet bilmez
HARAR: Büyük çuval
HARENİ: Küçük kazan
HAYIFLANMAK: Üzülmek, sıkıntılanmak
HAYLULU: Serseri
HAYTA: Yaramaz
HAYU: Bir çeşit ünlem
HECALET: Çekinme
HELKE: Kova
HINAZAR: Kötü düşünen
HIRTLAK: Olmamış kavun
HİNDİ: Şimdi
HORA: Ora
HOYUNU: Bundan böyle
HÜLLİYET: Mücevher
HÜMERMEK: Kabarmak, yiğitlik gösterisinde bulunmak
HÜRRİYET: Beyaz başörtüsü
ICCAK: Hamam
IĞALAMA: Yavaş hareket etme
IĞIRAĞIR: Lafı geveleme
IMZIMAK: Tadı kaçmak
INCIK: Fazla hassas
İĞSİ: Ucu yanmış odun
İHİCİK: İşte
İLİBİCCE: Yemeği pişirilen, genellikle yol kenarlarında yetişen dikenli bir bitki
İNEZ: Az
İNİ: Gelinin kocasının erkek kardeşine verdiği isim
İRİŞKİ: Sucuk içi
İSBİTİREN: Çabuk dökülen, ince kabuklu üzüm
İŞDANACIK: İşte
İŞKİLLİ: Kuşkulu
KAKLIK: Kaya oluklarında biriken su
KELETE: Uyuz
KELEŞ: Güzel
KEMRE: Tabaka, kat
KEPİR: Gözü kapalı
KESAT: Az
KIRI: Eşek yavrusu
KİTİMEK: İşini bitirmek, öldürmek
KÖFTİ: Pekmezle yapılan tatlı
KÖMBE: Fırın ekmeği
KÖSEMOR: Gelişmemiş buğday tanesi
KÖSÜLMEK: Yayılmak
KÜLÇE: Fırın ekmeği
KÜNCÜ: Susam
KÜSKÜ: Sürgü
KÜSSÜK: Sürgü
LİNGİRDEMEK: Sallanmak
LORU: Obur
MAYALI: Tandırda pişirilen bir çeşit ekmek
MALAMAT: Etrafa yaymak
MARDAVAL: Deli üzüm
MAYIŞMAK: Uyuşuk olma
MEH: Buyur, anlamında bir söz
MEYANE: Yağda kavrulan un
MEYMENE MESMENE: Açıkça
MIRRIK: Surat
MISIRGA: Hindi
MISMIL: İyi
MIYMINTI: Yapışkan, hoşlanılmayan kimse
MİLİZ: Arı
MUCUDU: Uyuz
MÜDARESİZ: Hiç kimseye ihtiyacı olmayan
MÜZEVİR: Laf getirip götüren
NATIRA: Bünye
OLÇUMLU: Kendini beğenmiş
OTBELİ: Ateş küreği
ÖDÜSITMAK: Çok korkmak
ÖRÜDURMAK: Ayağa kalkmak, hazır olmak
ÖTEĞEN: Önceki gün
ÖTÜREK: İshal
PARÇ: Su bardağı
PATAK: Dayak
PİNÇİK: Küçük parça
PORTMAK: Ürkmek
POYTURMAK: Ürkmek
PÜRÇ: Çok sayıda uç
RAFIK: Arkadaş, dost
SADALAMAK: Ne söylediğini bilmemek
SAFA: Su bardağı
SATLICAN: Karın ağrısı hastalığı
SAYADİNBİT: Az sulu kuru üzüm
SANAKA: Örnek verme
SEĞİRTMEK: Koşmak
SEKALTI: Salon
SENDEFİ: Ahmak
SENİT: Hamur tahtası
SEYİM: Hisse
SINDI: Makas
SINIK: Kemik
SINIKÇI: Kırık-çıkıkla uğraşan kişi
SIRACALI: Öfkeli
SIRSIL: Yapışkan
SITKIYI IYIRMAK: Ümit kesmek
SIYGIÇ: Kemikli kavrulmuş et
SİĞECEN: İçinden pazarlıklı
SİTİL: Yoğurt konulan bakır kap
SİNGİL: Uyuşuk
SOBUTSUZ: Sebatsız
SOMAT: Sofrabezi
SÖDELEMEK: Derlenip, toparlanmak
SÜMEYE: Boşuna
ŞALGACI: Gereksiz, boş
ŞEPİT: Yufka ekmeği
ŞEPİLDEK: Etin iyi olmayan kısmı
ŞERPENEK: Gevşek
ŞIRAHNA: Üzüm çiğnenen yer
ŞIRKIT: Göz çapağı
ŞİNİK: Buğday ölçeği
ŞİRNEMEK: Karşı gelmek
ŞİRPİK: Göz çapağı
TAFRA: Sinir
TANLAMAK: Alay etmek
TAPAN: Su içmek için oyulan ağaç
TAPTUP: Mayasız ekmek
TELLİK: Takke
TEM: Şeytan çarpığı
TEYİN: Sincap
TEZİLEMEK: Yolunu kaybetmek
TIKI: Yayık
TOKAT: Bakır yoğurt kabı
TOKUÇ: Ağaçtan yapılan, çamaşır yıkamakta kullanılan araç
TUNCUKMAN: Garip hareketlerde bulunan
TUNUŞMAK: Kaybolmak, yerinden ayrılmak
URUP: Bir ölçü aleti.
ÜĞÜTLEMEK: Ayıklamak, ayırmak
ÜLÜBÜ: Fasulye
VADIL: Salak
YAFTA: Kura ile bölüşmek
YAĞIR: Kirli
YAĞLIK: Büyük mendil
YAĞRIK: Kirli
YANFİRİ: Yanyan
YANNIK: Tuluk
YERLİ: Tamamen
YİRKELEŞMEK: Kötülüğüne uğraşmak
YOĞŞUMAK: Usanmak
YOYMAK: İsraf etmek
YUNMAK: Yıkanmak
ZAHIM: İltihap
ZAMBIR: Büyükarı
ZERLETMEK: Eşek anırtmak
ZIRINCIK: Tadı kaçmak
ZIYLAK: Kaygan
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası