yılanlı kuyudan kimin eseri / Necip Fazıl Kısakürek kimdir?

Yılanlı Kuyudan Kimin Eseri

yılanlı kuyudan kimin eseri

Cumhuriyet sonrası Türk İslam düşüncesinin taşıyıcılarından, yazar, şair, fikir adamı Necip Fazıl Kısakürek aramızdan ayrılalı tam 40 yıl oldu. Cumhuriyet'in ilanın hemen sonraki yıllarında, Türk İslam düşüncesine dava soluğunu üfleyen, o zamanın gençlerinin üstad sıfatını layık gördüğü ve şimdilerde hala üstad denildiği vakit akla gelen ilk isim olan Necip Fazıl Kısakürek

Vasiyet şiirinde de ifade ettiği gibi, bütün istediği dört inanmış adamdı. İşte, bir insan ömründen daha fazlasını yaşamına sığdıran ve ardından milyonları sürüklemeyi başaran büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in hayatına, eserlerine, düşüncelerine ve şiirlerine dair

"Son günüm olmasın çelengim, top arabam

Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam"

NECİP FAZIL KISAKÜREK KİMDİR? 

Maraşlı bir ailenin tek çocuğu olan Necip Fazıl, yılında dünyaya geldi. Ailesinin verdiği isim ile Ahmet Necip'in babası kendisi doğduğu sırada hukuk fakültesinde öğrenciydi. Daha sonraki yıllarda Bursa'da âzâ mülazımlığı, Gebze savcılığı ve Kadıköy hakimliği görevlerinde bulunan hukukçu Abdülbaki Fazıl Bey; annesi, Girit ensarlarından bir ailenin kızı olan Mediha Hanım’dır.

yaşlarında okuma dedesinden okumayı öğrenen Necip Fazıl'ın çocukluğu Çemberlitaş'ta geçmiştir. Okumaya olan tutkusunu ise babaannesine borçludur. Sıkıntılı çocukluk geçiren Necip Fazıl, pek çok farklı okulda ilkokul eğitimi almıştır. Annesinin vereme yakalanması ile Heybeli'ye taşınmışlar ve onun için Heybeliada Numune Mektebinin ardından Bahriye Mektebi yılları başlamıştır. 

Şairlerle dolu bir bahriye mektebi

İlk yayıncılık faaliyetine burada başlayan Necip Fazıl, yılında Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye-i Şâhâne imtihanlarına girdi ve üç yıl boyunca Bahriye Mektebinde eğitim gördü. Burada Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi simalardan eğitim aldı. Bahriye Mektebinde o sıralar kendisi kadar değerli bir isim olan Nazım Hikmet iki sınıf üstte eğitim görmekteydi. İlk yayıncılık faaliyetina tek nüsha elle yazılmış haftalık Nihai dergisi ile başlamıştır.

Necip Fazıl'ın yabancı dil kabiliyeti bu sıralarda gelişti. Lord Byron, Oscar Wilde, Shakespeare gibi batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okuma imkanını buldu. Ahmet Necip ismi burada şimdi bizlerin bildiği Necip Fazıl halini aldı. İstanbul'un işgali sırasında annesi ile Erzurum'a giden Fazıl, okulu yarım bırakmış ve o sıralar genç yaştaki babasını kaybetmiştir. 

Darulfünun ve ilk şiirler

yılına gelindiğinde Darulfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydolmuştur. Burada  Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmet Kutsi dönemin edebiyatçıları ile tanışma fırsatı bulmuştur. İlk şiirleri Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua'da yayınlanmıştır.  yılında Maarif Vekâleti'nin açtığı sınavda gösterdiği başarı sonucu Avrupa'ya gönderilecek öğrenci grubunun içinde yer almıştır.

Paris yılları ve Kaldırımlar

Paris'e eğitim görmek üzere ayak basan Necip Fazıl, Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümüne girdi. Bohem hayat tarzı ile okula adım atmayı başaramayan Necip Fazıl burada kumara olan ilgisi ile zor günler geçirmiştir. Paris sokaklarında yaşadığı bohem ruh hali ona Kaldırımlar'ı yazdıracaktır. Eğitimine devam etmemesi ile bursu kesilen Fazıl, yurda dönmek zorunda kalacaktır.

Yeniden İstanbul ve ilk şiir kitabı Örümcek Ağı

Paris'teki ruh hali Necip Fazıl'in İstanbul'da devam edeceği yıllara da sirayet etmeye devam edecektir. yılında ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı" ve 'de ise ikinci kitabı "Kaldırımlar"ı yayınlamıştır. Şiirleri beklenmedik şekilde ilgi görmüş ve dönemin aydınlarından büyük övgüler almıştır. Falih Rıfkı ve Yakup Kadri gibi önemli isimlerle bir arada oldu. 

Bu yıllarda yeni bir meslek olan bankacılık alanında çalışmaya başlamıştır. Bir Hollanda bankası olan “Bahr-i Sefit Bankası”nda başladığı bankacılığa Osmanlı Bankası’nda devam etti. Kısa sürede Ceyhan, İstanbul, Giresun şubelerinde çalışmıştır. yılında Ankara İş Bankasına  “Umum Muhasebe Şefi” olarak girmiş ve burada 9 yıl çalışmıştır. 

yılları arasında askerlik görevini yerine getiren Necip Fazıl, sonrasında Ankara'ya dönmüş ve üçüncü şiir kitabını yayınlamıştır. "Ben ve Ötesi" ona şöhretin zirvesini yaşatacaktır. Bu sırada dergilerdeki yazılarını topladığı "Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil” adlı kitabı yayınlamıştır. 

Abdülhakim Arvasi ile bambaşka bir Necip Fazıl

yılı Necip Fazıl için büyük dönüşümün yılı oldu. Bu senede Nakşi Şeyhi Abdülhakim Arvasi hazretleri ile tanışan Necip Fazıl'in şiirlerinde de bu dönüşümün izleri tasavvufi içerik ile kendisi göstermiştir. Önceleri bunalım, bohem ve mistik sıkıntılardan hasıl olan şiirlerinin içeriği uhreviyata ve tasavvufa kapı açtı. Büyük dönüşümü sonrası yayınladığı ilk eser Tohum adlı tiyatro oyunu oldu. İslamcılık ve Türklük vurgusunun ön planda olduğu eser, Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan sahnelense de halkın ilgisini yakalayamadı.

’da bir kültür–sanat dergisi olan “Ağaç Mecmuası”nı çıkarmaya başladı. İlk sayısı 14 Mart ’da Ankara’da çıkarılan dergi, ilk altı sayıdan sonra İstanbul’da çıkarılmaya başladı. Dergi, spirütalist özelliklere sahipti ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı gibi önemli edebiyatçılardan katkı sağlanmaktaydı.  yılında tamamladığı “Bir Adam Yaratmak” adlı piyesi ilk defa tiyatro sezonunda, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye kondu ve büyük ilgi yarattı.

Fatma Neslihan Hanımla evlendi

yılında Fatma Neslihan Balaban ile evlendi. Bu evlilikten Mehmet (), Ömer (), Ayşe (), Osman () ve Zeynep () isimli beş çocuğu oldu. kışında yeniden askerlik yapmak üzere 45 gün için Erzurum’a gönderildi. Askerde iken siyasi bir yazı kaleme alması nedeniyle mahkum oldu ve ilk kez hapis cezası aldı; Sultanahmet Cezaevi’nde hapis yattı.

Ve Büyük Doğu yayın hayatına başlar

Necip Fazıl Kısakürek, yılından itibaren siyasal tavrını ve Türk modernleşmesine eleştirisini ortaya koyan faaliyetlerine başlamıştır. Muhalefet anlayışını ifade eden araç, 17 Eylül günü ilk sayısını çıkardığı “Büyük Doğu” dergisidir. Büyük Doğu, o dönemde çıkarılan tek İslamcı dergidir. Başlangıçta dönemin ünlü isimlerinin yazılarının da yer aldığı dergide daha sonra değişik takma adlarla Necip Fazıl’ın yazdığı yazılar egemen olmuştur. Büyük Doğu dergisi yılından itibaren sayısız defa yayınlanan muhtelif yazılar nedeniyle kapandı, açıldı. 

Büyük Doğu Cemiyeti

Sanatçı, 28 Haziran 'da Büyük Doğu Cemiyeti’ni kurdu. ’de derneğin ilk şubesi Kayseri’de açıldı. Necip Fazıl, Kayseri’deki açılıştan İstanbul’a döndükten sonra bir yazısı nedeniyle tutuklandı; “Türklüğe hakaret davası”nda verilmiş beraat kararı Nisan ayında temyiz mahkemesi tarafından bozdurulunca eşi Neslihan Hanım ile birlikte hapse girdi. genel seçimlerinden sonra seçimden zaferle çıkan Demokrat Parti’nin çıkardığı Af Kanunu ile hapishaneden tahliye edilen ilk kişi olarak [18] 15 Temmuz’da serbest kaldı. 18 Ağustos ’de Büyük Doğu’yu yeniden çıkarmaya başladı. Necip Fazıl, dergide Adnan Menderes’e açık mektuplar yayınlayarak partiyi İslam ekseninde geliştirmesini önermekteydi. O yıl Büyük Doğu Cemiyeti’nin Tavşanlı, Kütahya, Afyon, Soma, Malatya, Diyarbakır şubelerini açtı.

sonrasında Necip Fazıl

Birçok suçtan birçok ceza evinde yatan Necip Fazıl, ’te Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konferanslar verdi.  yılında Hacca gitti. O yıl oğlu Mehmet’e "Büyük Doğu Yayınevi"ni kurdurdu. "Esselâm" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserlerinin düzenli yayınına başladı. 23 Kasım ’te Millî Türk Talebe Birliği tarafından Mücadelesinin Yılı münasebetiyle bir "Jübile" tertiplendi. 'da, dergi-kitap şeklinde, yılına kadar 13 sayı sürecek "Rapor"ları, 'de de SON DEVRE Büyük Doğu dergisini çıkardı. 26 Mayıs'de Türk Edebiyat Vakfı tarafından "Şairler Sultanı" ve yılında yayınlanan "Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu" isimli eseri münasebetiyle de "Yılın Fikir ve Sanat Adamı" seçildi.

Çilehaneye veda

Necaip Fazıl Kısakürek 25 Masyı günü çilehane dediği bu dünyaya veda etti. 79 yaşında vefat eden büyük şair ardında bir çok eser ve nesillere önder olacak bir fikir dünyası bıraktı. Üstad Necip Fazıl'ın cenazesi Eyüp Sultan Mezarlığına defnedildi.

NECİP FAZIL'IN ESERLERİ

Örümcek Ağı ()
Kaldırımlar ()
Ben ve Ötesi ()
Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil ()
Tohum ()
Beklenen ()
Bir Adam Yaratmak ()
Künye ()
Sabır Taşı ()
Namık Kemâl ()
Çerçeve ()
Para ()
Vatan Şairi Nâmık Kemâl ()
Müdafaa ()
Halkadan Pırıltılar (Veliler Ordusundan) ()
Nam ()
Çöle İnen Nur (İzinsiz Baskı) ()
Hadis (Büyük Doğu'nun 'de verdiği ek) ()
Maskenizi Yırtıyorum ()
Sonsuzluk Kervanı ()
Cinnet Mustatili (Yılanlı Kuyudan) ()
Mektubat'tan Seçmeler ()
At'a Senfoni ()
Büyük Doğu'ya DOĞRU (İdeolocya Örgüsü) ()
Altun Halka (Silsile) ()
O ki O Yüzden Varız (Çöle İnen Nur) ()
Çile ()
Her Cephesiyle Komünizm ()
Türkiye'de Komünizm ve Köy Enstitüleri ()
Ahşap Konak (Büyük Doğu'nun 'te verdiği ek) ()
Reis Bey ()
Siyah Pelerinli Adam (Büyük Doğu'nun 'te verdiği ek)()
Hazret ()
İman ve Aksiyon ()
Ruh Burkuntularından Hikâyeler ()
Büyük Kapı (O ve Ben) ()
Ulu Hakan II. Abdülhamid Han ()
Bir Pırıltı Binbir Işık ()
Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar I ()
Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar II ()
Büyük Kapı'ya ek (Başbuğ Velilerden) ()
İki Hitabe: Ayasofya / Mehmetçik ()
El Mevahibü'l Ledüniyye ()
Vahidüddin ()
İdeolocya Örgüsü ()
Türkiye'nin Manzarası ()
Tanrı Kulundan Dinlediklerim I ()
Tanrı Kulundan Dinlediklerim II ()
Peygamber Halkası ()
Çerçeve 1 ()
Çerçeve 2 ()
Çerçeve 3 ()
Çerçeve 4 ()
Çerçeve 5 ()
Piyeslerim(Ulu Hakan/Yunus Emre/S. P. Adam) ()
Müdafaalarım ()
Son Devrin Din Mazlumları ()
Sosyalizm Komünizm ve İnsanlık ()
Şiirlerim ()
Benim Gözümde Menderes ()
Yeniçeri ()
Kanlı Sarık ()
Hikâyelerim ()
Nur Harmanı ()
Reşahat ()
Senaryo Romanları ()
Moskof ()
Hazret ()
Esselâm ()
Hac ()
Çile (Nihaî Tertib) ()
Rabıta ()
Başbuğ Velilerden 33 (Altun Silsile) ()
O ve Ben ()
Bâbıâli ()
Hitabeler ()
Mukaddes Emanet ()
İhtilal ()
Sahte Kahramanlar ()
Veliler Ordusundan (Halkadan Pırıltılar) ()
Rapor 1 ()
Rapor 2 ()
Yolumuz, Halimiz, Çaremiz ()
Rapor 3 ()
İbrahim Ethem ()
DOĞRU Yolun Sapık Kolları ()
Rapor 4 ()
Rapor 5 ()
Rapor 6 ()
Aynadaki Yalan ()
Rapor 7 ()
Rapor 8 ()
Rapor 9 ()
Rapor 10 ()
Rapor 11 ()
Rapor 12 ()
Rapor 13 ()
İman ve İslâm Atlası ()
Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu ()
Tasavvuf Bahçeleri ()
Kafa Kâğıdı ()
Hesaplaşma ()
Dünya Bir İnkılâp Bekliyor ()
Mümin ()
Öfke Ve Hiciv ()
Çerçeve 2 ()
Konuşmalar ()
Başmakalelerim 1 ()
Çerçeve 3 ()
Hücum Ve Polemik ()
Başmakalelerim 2 ()
Başmakalelerim 3 ()
Çerçeve 4 ()
Edebiyat Mahkemeleri ()
Çerçeve 5 ()
Hâdiselerin Muhasebesi 1 ()
Püf Noktası ()
Bekleyen
Bayram

NECİP FAZIL'IN DİZELERİNDEN

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım
İstanbul,
İstanbul

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul,
İstanbul

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul

Kaldırımlar

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; 
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; 
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; 
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor; 
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; 
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; 
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; 
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; 
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! 
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; 
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; 
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! 
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; 
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.


Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; 
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! 
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; 
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; 
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; 
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! 
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.


Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; 
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; 
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan

Çile

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam, 
Gezdirsin boşluğu ense kökünde! 
Ve uçtu tepemden birdenbire dam; 
Gök devrildi, künde üstüne künde

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! 
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, 
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun. 
Bir anda kül etti can elmasımı. 
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un, 
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya; 
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. 
Al sana hakikat, al sana rüya! 
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye. 
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, 
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor; 
Mekânı bir satıh, zamanı vehim. 
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil! 
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! 
Otursun yerine bende her şekil; 
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. 
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta? 
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? 
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta? 
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap, 
Bir fikir ki, beyin zarında sülük. 
Selâm, selâm sana haşmetli azap; 
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! 
Ey yedinci kat gök, esrarını aç! 
Annemin duası, düş de perde ol! 
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi; 
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. 
Teselli pınarı, sabır memesi; 
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet, 
Sırrını ararken patlayan gülle? 
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; 
Karınca sarayı, kupkuru kelle

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, 
Mevsimden mevsime girdim böylece. 
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş, 
Fikir çilesinden büyük işkence.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm; 
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm, 
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; 
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık. 
Her gece rüyamı yazan sihirbaz, 
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın? 
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, 
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden; 
Herkesin bildiği dilden bir isim! 
Eski esvaplarım, tutun elimden; 
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, 
Arzı boynuzunda taşıyan öküz? 
Belâ mimarının seçtiği arsa; 
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, 
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, 
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, 
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta, 
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. 
Boşuna gezmişim, yok tabiatta, 
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

Gece bir hendeğe düşercesine, 
Birden kucağına düştüm gerçeğin. 
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı; 
Atlas sedirinde mâverâ dede. 
Yandı sırça saray, ilâhî yapı, 
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; 
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur. 
İçiçe mimarî, içiçe benlik; 
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz; 
Nizam köpürüyor, ta çenemde su. 
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz; 
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik; 
Artık barınamam gölge varlıkta. 
Ver cüceye, onun olsun şairlik, 
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı; 
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı; 
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! 
Heybem hayat dolu, deste ve yumak. 
Sen, bütün dalların birleştiği kök; 
Biricik meselem, Sonsuza varmak

Zindandan Mehmed'e Mektup

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! 
Baba katiliyle baban bir safta! 
Bir de, geri adam, boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! 
Kavuşmak mı? .. Belki Daha ölmedim!

Avlu Bir uzun yol Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli
Git ve gel Yüz adım Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! 
Bir âlem ki, gökler boru içinde! 
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? 
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı; 
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. 
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; 
Bahçeye diktiği üç beş karanfil

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! 
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat
Beni Allah tutmuş, kim eder azat? 
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; 
Sayım var, maltada hizaya dizil! 
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! 
İnsanlar zindanda birer kemmiyet; 
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; 
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
Yalnız seccâdemin yününde şefkat; 
Beni kimsecikler okşamaz mâdem; 
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! 
Dakika düşelim, senelik paydan! 
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin; 
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler; 
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! 
Kanla dolu sünger Beynimi içtin!

Sükût Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; 
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar? 
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? 
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir
Garip pencerecik, küçük, daracık; 
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış; 
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; 
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; 
Karanlığında nur, yeniden doğuş
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! 
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! 
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! 
Ölsek de sevinin, eve dönsek de! 
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! 
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! 
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

()

kaynağı değiştir]

İstanbul Darülfünûnu Hukuk Fakültesi'nde yükseköğrenimine başladı ve ardından Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi'ne girdi.[15] Bu okulda Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmet Kutsi gibi dönemin ünlü edebiyatçıları ile tanıştı. Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua dergisinde ilk şiirleri yayımlandı.

Lise ve darülfünun öğrencileri arasından eğitim hayatını devam ettirmek üzere Avrupa ülkelerine gönderilecek ilk grubu belirlemek için yılında Maarif Vekâleti'nin açtığı sınavda gösterdiği başarı sonucu, üniversitedeki eğitimini resmen tamamlamış sayıldı ve Paris'e gönderildi.

Paris yılları[değiştir kaynağı değiştir]

Necip Fazıl Kısakürek'in hayatı, kendi anlatımına göre, yılında Nakşibendi şeyhi Abdülhakîm Arvâsî ile tanışmasıyla değişmiş ve genel olarak ülkücü ve İslamcı bir çizgide sürmüşse de, farklı yönetim dönemlerinde yazdığı yazı, kitap ve mektuplar, fikir farklılıkları göstermektedir.[42] Gerek kendisinin, gerek arkadaşlarının yazdıklarına ve anı kitaplarına göre değişimlerinin en keskininin yılında olduğu ileri sürülür. yılında CHP'den milletvekili olmayı istemiş ancak kabul edilmemiştir.[43] Kısakürek'in yılından itibaren değişimini yazar Mîna Urgan "Bir Dinozorun Anıları" kitabında detaylarıyla yazmıştır.[44]

Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde ve ölümünden sonra Kemalist görüşte sayısız yazısı[45] olan Necip Fazıl, İsmet İnönü döneminin özellikle yılı sonrasında İnönü ve cumhuriyet rejimine karşıt görüşler savunmuştur. İnönü ve CHP'yi din düşmanlığıyla suçlamaya başlamış, Cumhuriyet rejimini ise Batı hayranlığıyla eş tutmuş, daha önce eleştirdiği rejim karşıtlarıyla aynı dili kullanmaya başlamıştır.[46]

genel seçimleri öncesinde yoğun biçimde Demokrat Parti karşıtı görüşlerini paylaşırken,[47][48] Demokrat Parti iktidara geldikten bir süre sonra Demokrat Parti yanlısı olmuştur. Örneğin henüz 12 Aralık tarihli Büyük Doğu dergisindeki yazısında, Atatürk'ün cumhurbaşkanlığında geçen cumhuriyetin ilk 15 yılı hakkındaki eleştirilerini iyice sertleştirmiştir.[49]

Necip Fazıl Kısakürek, 50'li yıllarda Adnan Menderes’e defalarca mektup yazarak para istemiş, "Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır" demiştir.[50] Demokrat Parti'ye verdiği hizmetler karşılığında maddi destek istediği mektuplardan birinde, acınacak halde olduğunu ve intihar edebileceğini de yazmıştır.[51] Yassıada duruşmalarında açıklandığına göre yılları arasında Kısakürek'e örtülü ödenekten TL ödenmiştir.[52][53] Bu dönemde yazdığı "Benim Gözümden Menderes" kitabında Menderes'e köle olmaktan şeref duyduğunu bile yazmıştır.[54]

Örneğin Menemen Olayı için, 1 ve 5 Ocak tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetelerinde hükûmet lehine, hattâ çok daha sertlik yanlısı yazılar yazarken,[55][56] tarihli "Son Devrin Din Mazlumları" kitabında tam tersi görüşlerini kaleme almıştır.[57]

Tarihsel revizyonizm yaparken en radikal görüşleri ileri sürmüştür. 31 Mart Vakası'nın masonlar ve İttihatçıların ortak planı olduğunu, ayaklanmayı bastıran Hareket Ordusu'nun "şuursuzlar sürüsü" olduğunu, Şeyh Said'in devlete isyanının isyan değil dindar bir Müslüman'ın dinsizlerle mücadelesi olduğunu, sadece şapka giymediği için idam edilenlere son kez "Şapka giyiyor musunuz, giymiyor musunuz?" diye sorulup kabul etmeyince asıldıklarını, Kurtuluş Savaşı'nda Kuvâ-yi Milliye karşıtı İskilipli Âtıf Hoca'nın vatan haini olmayıp Şapka Kanunu'na karşı çıktığı için idam edildiğini, Dersim İsyanı'nın bir Müslüman katliamı olduğunu, II. Abdülhamid'in akıl hastası denilerek tımarhaneye kapatıldığını, Said Nursî'nin büyük bir alim olduğunu ve işkence gördüğünü iddia etmişmonash.pw Mehmed Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'na karşı olmayıp mücadeleyi başlatması için Mustafa Kemal'e 40 bin altın verdiğini de iddia etmiştir.[59]

Hatırası[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır