santra forte mantar ilacı / Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu 1 by Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi - Issuu

Santra Forte Mantar Ilacı

santra forte mantar ilacı

Kelime Gezmece Cevapları Kelime Gezmece T&#;m Seviyeler ve Cevapları Nelerdir?

Kelime Gezmece Venedik Cevapları

 

Kelime Gezmece Bazlika Bölümü Cevapları;

 

Bazlika 1 : PİRAMİT - AMİP - RİTİM - PARTİ - PATİ - TAMİR - AMİR - PRİMAT - ARİTMİ - İMAR - PİRİT - PRİM - TAPİR - MART - İTAP - MİAT

Bazlika 2 : YARATIK - AYARTI - YAKARI - KIRAAT - AYRIK - KAYIR - KAYIT - YAKIT - YARIK - YATIR - KAYAR - ARTIK - KATIR - KIRAT - AKTAR - TARAK

Bazlika 3 : OKYANUS - YOKSUN - YOSUN. KOYUN - YOKSA - OYNAK - YUNAK - AKSON - KOYU - OYUK - OYUN - ONAY - UYAK - KAOS - KONU - SAKO -KANO

Bazlika 4 : LİSE - TEKLİ - KİTLE - İSKELE. TELEKS - TEKİL - KESE - KESİT - İSKELET - ETEK - İSKETE - İSTEK - TEKEL - LİSTE - ELEK - SEKTE - KETE

Bazlika 5 : SOLUNUM - MUSON - SOMUN - SUNUM - SONLU - SULU - SUNU - ULUS - USLU - USUL - ONLU - ONS - SOL - SON - ULU

Bazlika 6 : KRİSTAL - AKTRİS - KALSİT - LASTİK - TAKSİR - İRSAL - KARST - KASTİ - SALİK - TAKSİ - KATİL - AKİS - RİSK - SAİK - SİRK - STİL - KRAL

Bazlika 7 : MOBİLYA - BOYLAM - AMBOLİ - LİMBO - MOBİL - YOLMA - BOYA - BAYİ - MAYO - BALO - LOBİ - OLAY - MOLA - ALİM - İLAM - İMAL - İMLA

Bazlika 8 : BAKTERİ - BAKİRE - BATERİ - BERTİK - BRİKET - İBARET - KATİBE - KİTABE - TEBRİK - BARET - BATİK - BEKAR - BERAT - İBRET - KİBAR - RAKET - TRAKE - RAKIT

Bazlika 9 : FABRİKA - AFRİKA - FARİKA - AFAKİ - FAKİR - FİRAK - KAFİR - BAKİR - BARKA - KABİR - KİBAR - FARK - KAFA - KAFİ - İBRA - KABA -BARK

 

Kelime Gezmece Kanal Bölümü Cevapları;

 

Kanal 1 : FAKÜLTE - KÜLFET - AKTÜEL - TÜFEK - ÜLFET - KEFAL - KÜTLE - ETFAL - FLÜT - KÜFE - AFET - KAFE - ÜLKE - ALET - ATEL - KALE

Kanal 2 : HAMARAT - MATRAH - ARATMA - MATARA - TARAMA - HARAM - MATAH - TAMAH - RAHAT - TAHRA - ARAMA - ARTMA - ATAMA - HATA - ARMA

Kanal 3 : MANZARA - RAMAZAN - AZMAN - MARAZ - NAMAZ - ZAMAN - NAZAR - RANZA - ARAMA - AZAR - AMAN - ANMA - ARMA - MANA - NARA - ARZ - AZA - AMA - NAM - ANA - ARA

Kanal 4 : STERLİN - STERİL - İSTER - LİSTE - NESİL - NESİR - SERİN - SİREN - TENİS - TESİR - LİNET - LİRET - LİTRE - NİTEL - TİNER - TERLİ - SİNE - TREN

Kanal 5 : PANKART - KAPTAN - KANTAR - KATRAN - KAPAN - PARKA - TAPAN - KARAT - AKRAN - AKTAR - KANAT - TARAK - ARPA - PARA - PARK - NARA

Kanal 6 : YATALAK - AYAKTA - TAYLAK - YALAKA - AYLAK - KALAY - YALAK - YATAK - ALAKA - TAKLA - TALAK - ALAY - AYAK - KAYA - ATAK - TAKA

Kanal 7 : ZAFİYE - ZİYAFET - AFİYET - TAZİYE - FEYİZ - İZAFE - FİYAT - YEZİT - FAİZ - FEZA - ZİFT - AFET - ZAYİ - ZİYA - TAZE - AYET - YETİ

Kanal 8 : İHRACAT - HARİTA - İCRAAT - CİHAT - İHATA - İHTAR - RAHAT - TARİH - TACİR - ATARİ - AHİT - HATA - ACAR - İCAT - İCRA - RİCA

Kanal 9 : SERAMİK - ESKRİM - MİKSER - ASKERİ - KİMSE - MAKSE - MERSİ - MESAİ - MİRAS - RESİM - RESMİ - İKRAM - KAMER - KESİR - KREMA - MERAK - SİRKE - KREM

 

Kelime Gezmece Gondol Sefası Bölümü Cevapları;

 

Gondol Sefası 1 : PAPRİKA, KAPARİ, PİKAP, RAKİP, PARPA, ARPA, KARA, KİRA, PARA, PARK, ARKA, AKAR, APAK, ARP, PİR, KİP

Gondol Sefası 2 : PANAYIR, APAYRI, AYRAN, PINAR, YARIN, ARAP, ARPA, ARYA, AYAN, AYAR, AYIN, AYIP, AYNA, AYNI, AYRI, NARA, PARA, YAPI, PARYA

Gondol Sefası 3 : FONETİK, KONFETİ, ETKİN, ETNİK, FİTNE, KETON, KOFTİ, TEKİN, TONİK, TİFO, İKON, KENT, KONİ, KONT, FİNO, FONT, ENİK, İKEN

Gondol Sefası 4 : SEMPATİ, EMPATİ, EMTİA, İSMET, İSPAT, İSTEM, MESAİ, METİS, SEMAİ, SİTEM, TEMAS, TEPSİ, AMİP, ASİT, ESMA, MEST, SİMA

Gondol Sefası 5 : KARİZMA, AZİMKAR, MARAZİ, RAKAM, RAMAK, ZAMİR, KARMA, KAZMA, KİRAZ, ARAZİ, ARİZA, AZAMİ, MARKA, İKAZ, MAKİ, KRİZ, MAZİ

Gondol Sefası 6 : RAPTİYE, RİAYET, TERAPİ, PARTİ, PAYET, TAPİR, PARE, PATİ, PAYE, PERİ, PERT, PİRE, RİYA, TEYP, REY, PARİTE

Gondol Sefası 7 : HAYALET, AHLAT, ALEYH, HALAT, HALAY, HAYAL, HAYAT, HAYTA, ALAY, HALA, HALE, HALT, HATA, HAYA, ATEL, AYA

Gondol Sefası 8 : BİLANÇO, BALON, ÇOBAN, BALO, LOÇA, LİNÇ, LOBİ, BİNA, İLAÇ, İLAN, NAİL, ÇAN, ÇİL, İNÇ, BİN

Gondol Sefası 9 : SELÜLİT, SİLÜET, İLLET, LİSTE, SİLLE, TELLİ, İLLE, LİSE, LÜLE, SİTE, STİL, SÜET, SÜİT, ELİT, ELLİ, ELTİ, ETİL, SÜT, ÜST

Uzun zamandan beri geç kalmışla beraber açmaya çalışan Sümbülteberim yorgun bir şekilde uykuya yatması gerekirken, nihayet çiçeğini açtı

Sümbülteber (Polianthes tuberosa)


Bitki yorgun olduğu için en uçta ki tomurcuklarını besleyemiyeceğini anladım ve
çiçek sapını kesmek zorunda kalıp suda açmasını sağladım,
suya koyduktan bir kaç saat sonra alttan 2 çiçeği yavaş yavaş açılmaya başladı
Name: DSCFjpg Views: Size: KB



Açıldıkça kokusunu da bıraktı, kokusu muhteşem.
Tepesinde ki beslenmeyen tomurcukları kestim.
Name: DSCFjpg Views: Size: KB


Ve beklediğim gibi katmerli çıktı
Katmerli olunca iki kat daha sevindim
Name: DSCFjpg Views: Size: KB
Ha bu arada 10 günlüğüne Ankara'ya gitmem gerekliydi
benimle beraber Sümbülteberim de benimle birlikte seyehat etmek
zorunda kaldı, iyi ki yanımda götürmüşüm bıraksaydım bu güzel kokulu
çiçeğini görmekten mahrum kalacaktım, gittik geldik.

Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu 1


SAĞLIK TARİHİ ve MÜZECİLİĞİ SEMPOZYUMU 1

24 Mayıs


Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları Kitap No: 39 Yayın Danışmanı Ömer Arısoy Koordinasyon Erdem Z. İskenderoğlu Veli Koç

SAĞLIK TARİHİ ve MÜZECİLİĞİ SEMPOZYUMU 1 Editör Fatma M. Şen Yayına Hazırlık Murat D. Çekin ISBN TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 1. Baskı İstanbul, Mayıs Tasarım Uygulama Ahmet Yumbul Baskı ve Cilt Seçil Ofset Matbaacılık Yüzyıl Mh. Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No: 77 Bağcılar İstanbul Sertifika No: C

Bütün hakları saklıdır.


İÇİNDEKİLER Sunuş

05

Açılış Konuşması

07

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi Örneğinden Çıkarılan Dersler Nil Sarı

09

İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi/Koleksiyonu Nuran Yıldırım, Hakan Ertin

39

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi Koleksiyonu Fulya Kardeş

55

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi El Yazması Koleksiyonu Fatma Meliha Şen

61

Sıhhi Müze Atlası’nda Enfeksiyon Hastalıkları Mahmut Tokaç

79

Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim’in Çıkardığı Lokman Hekim ve Sarıay Mecmuaları ile Sağlık Kitapçıkları 89 Murat Dinçer Çekin Topkapı Sarayı Müzesi Çin Porselenleri Koleksiyonundaki Şifa Kapları Serkan Gedük

97

Halûk Perk Müzesi ve Tıp Koleksiyonu Halûk Perk

Ahmet Yamaç Ustura ve Jilet Koleksiyonu Ahmet Yamaç

Bir ‘Sedat Hakkı Eldem’ Eseri: Yalova Termal Oteli Ümmühan Alptekin

Engelli Ziyaretçilerin Müzelere Engelsiz Girişinin Sağlanması Fatma Sağlıcak Tolan

Çocuk ve Gençlik Müzelerinde Sağlık Eğitimi Programları ve Etkinlikleri F. Koray Sağlam

Yaşlılık Döneminde Sağlık Müzesinin Rolü ve Yaşlılar İçin Gözetilmesi Gerekenler Ayhan Karay

Dünyada Sağlık Tarihi Müzeleri ve Sanal Tanıtımı Cihan Çolak



SUNUŞ yılından bu yana kutladığımız ve İstanbul’un önemli bir kültür faaliyeti haline gelen Merkezefendi Geleneksel Tıp Festivali her yıl yeniliklere imza atarak zenginleşiyor. Bu defa, tıp ve sağlık tarihi disiplini içinde çok önemli yeri olan müzeler, koleksiyonlar, arşivler konusunda özel bir sempozyuma ev sahipliği yapıyoruz. Festivalimiz kapsamında her yıl düzenlemeyi planladığımız Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu, bütün dünyada giderek artan bir ilgiye mazhar olan tıp tarihi ve sağlık müzeciliği konusunda ülkemizin birikimini harekete geçiren özgün bir faaliyet olacak. Bilim insanlarımızın, koleksiyonerlerimizin ve alanla ilgili herkesin ihtiyaç duyduğu böyle bir toplantının Zeytinburnu Belediyemiz tarafından organize edilmesi bizleri gururlandırıyor. İnanıyorum ki bu sempozyum ülkemiz tıbbi mirasının hak ettiği ilgiyi görmesine katkı yapacağı gibi, bugünümüze de yarın tarih olacağı şuuruyla bakmamızı kolaylaştıracak. Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyor, nice başarılı çalışmalar diliyorum. Murat Aydın Zeytinburnu Belediye Başkanı



Açılış Konuşması Günümüzde ülkelerin uygarlık seviyesi müzelerinin çeşitliliği ve sayısıyla ölçülmektedir. Türkiye, büyük tarihî mirasına rağmen, müzecilik imkanlarını henüz tam olarak kullanamamıştır. Tıbbın gelişimini yansıtan, bizleri sağlıkla ilgili konularda bilgilendirip bilinçlendiren tıp tarihi ve sağlık müzeleri ise ülkemizde neredeyse yok gibidir. Güzel görünümlü nesneleri saklarken tıp tarihi açısından değer taşıyanları korumayı düşünmediğimiz, yer sıkıntısı gibi nedenlerle hurdaya çıkardığımız için sağlık tarihimizin kanıtlarını hızla yok ettik. Oysa canlı hayatıyla ilgili her bir tarihi nesne geçmişimizi şekillendirmiştir ve geleceğimizi belirlemektedir. Yalnız müzeler, koleksiyonlar ve sağlıkla ilgili nesnelerin sergilendiği binalar değil, tarihî hastane binaları ve tıbbi uygulamaların yürütüldüğü diğer yapılar da korunmaya muhtaçtır. Alanındaki ilk ve tek kuruluş olan Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Derneği, tıp tarihinin kanıtları olan araç-gereç, kitap, fotoğraf gibi her çeşit materyalin korunması, toplanması ve sergilenmesini , sağlık tarihiyle ilgili taşınmazların korunması ve tanıtılmasını, bu yolla eğitim ve öğretime katkı sağlanmasını, ülkemizde halkın sağlık bilincini geliştirmek için tıp tarihi ve sağlık müzelerinin kurulmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Derneğimiz, öğretim üyelerine, sağlık mensuplarının ailelerine, özel koleksiyonculara, elinde tarihi materyal bulunduran ve tarihe değer veren herkese ulaşmayı ve farklı kesimleri bir araya getirmeyi hedeflemektedir. Tecrübelerinden yararlanmak üzere yurt dışındaki müzecilerle de ortak çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz. Derneğimizin milletimize ve memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor ve I. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu’nun gerçekleşmesi konusunda bizleri destekleyen Zeytinburnu Belediye Başkanı Sayın Murat Aydın’a içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Prof. Dr. Nil Sarı Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Derneği Başkanı



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ MÜZESİ ÖRNEĞİNDEN ÇIKARILAN DERSLER Nil Sarı1

Türk tarihi boyunca yangınlar, depremler, savaşlar ve ilgisizlik kültür varlıklarımızın yok olmasının başlıca nedenleriydi. yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ne genç yaşta asistan olduğumda sağlık kurumlarında ve şahıslarda bulunan tıp tarihimizle ile ilgili birçok belge, araç - gereç, kitap vb. objelerin çeşitli sebeplerle hızla yok olduğunu gördüm. Asistanlıktan on yıl sonra, tarihinde yine çok genç bir yaşta Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığına atandığımda kürsünün bir müzesinin olmamasını dert edinir oldum. Sağlık kurumlarından hızla kaybolan tarihî malzemeyi toplayabilmek, fakültemiz anabilim dallarındaki malzemeyi koruma altına alabilmek için tek çare bir müze kurmaktı. Fakat önce elde bir koleksiyon olmalı, sonra müze kurulmalıydı. Nitekim emekli kürsü başkanımız Prof. Dr. Emine Atabek müze kurma girişimime çok şaşırmıştı: “Nil, müzeyi neyle kuracaksın, bir şey yok ki” diye beni uyardı. Daha sonra Emine Hanım da eser toplamama destek verecekti. Salonu dolduracak malzeme bulunmaması ümidimi kırmadı çünkü kararımı vermiştim. Elinde eski tıbbi malzeme bulunan şahısları kürsümüze bağış yapmaları için teşvik etmeye başladım. O günlerden günümüze kadar süregelen acılı, üzüntülü ve çok yorucu bir sürece girdiğimin hiç, ama hiç farkında değildim. Benden beklenmeyen ve istenmeyen bir görevi üstlenirken, kendisinden beklenmeyen bir kahramanlığa kalkışan kişinin yaşayacağına benzer tehlikelerin beni beklediğini görememiştim. Sevincimiz şudur ki, aradan geçen otuz seneden fazla bir süre içinde, tıpla ilgisi olan, olmayan el yazması ve matbu binlerce kitabı ve arşivi hesaba katmaz isek, on binlerce objeyi müzeye kazandırmış bulunuyoruz. 1 Prof. Dr., Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi Kurucu Başkanı, [email protected]

9


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Tıp Müzesi açacağını duyuran Doç. Dr. Nil (Akdeniz) Sarı ile yapılan röportajlardan Aralık tarihli Medikal Gazete’de (s.7) ve 29 Aralık tarihli Türkeli Gazetesi’nde (s.3) yayınlanan açıklama.

Tıp Tarihi Müzesi’nin 20 Mayıs tarihindeki açılış davetiyesi.

10


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

20 Mayıs tarihinde açılışı yapılan müzeyi tanıtan Nil Sarı sunumunu yaparken (sağda) ve aynı gün müzeyi gezenlerin intibalarını yazdıkları defterden bir sayfa (solda).

Yıllar sonra kendime sordum, tıp tarihi bilim dallarının müzesi olmalı mıdır? Tıp tarihi uzmanının tıbbı ilgilendiren tarihî eşyayı toplama, koruma, onarma ve sergileme görevi ve sorumluluğu var mıdır? Tıp tarihi anabilim dallarının koleksiyonlarından ilkini oluşturan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in ve daha sonra öğrencisi Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu’nun topladıkları İÜ Tıp Tarihi Enstitüsü bünyesinde bir salonda tıp tarihi müzesi olarak sergilenmişti. tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ikiye bölünmesi sonucunda koleksiyon İstanbul Tıp Fakültesi’nin Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı bünyesinde kaldı. Bugün de oradadır. Prof. Dr. Nafiz Uzluk’un Ankara Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü bünyesinde oluşturduğu koleksiyon Ankara Etnografya Müzesi’ne alındı. Gülhane Tıp Akademisi deposunda demirbaşa kayıtlı tarihî objeler tarihinde Prof. Dr. İlter Uzel’in başkanlığı döneminde Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’na devredilerek bir salonda sergilenmeye başlandı. Türkiye’de 36 Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı bulunmaktadır. Müzecilik tıp tarihi uzmanlarının meslekî görevleri arasında ve resmî faaliyet alanın11


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

da yer almasa da sağlık çalışanları ve aileleri eski tıbbi araç ve gereçleri, kitap ve belgeleri bağışlamak için tıp tarihi bilim dallarına başvurmakta, yadigârlarının tıp tarihçilerince en iyi şekilde değerlendirilebileceğini ve tıp tarihi anabilim dallarının mekânlarında muhafaza edilmelerinin doğru olduğunu düşünmektedirler. Peki, tıp tarihçisi tarihî malzemenin toplanmasında ve korunmasında kendini sorumlu saymalı mıdır? Tıp tarihi uzmanı buna zorlanamaz, böyle bir özveriyi ondan bekleyemeyiz ve niye müze kurmadın diye hiç kimse sorgulanamaz. Yine de tıp tarihçisinde en azından bir müze bilinci ve duyarlığı gelişmiş olmalıdır. Gelecek nesiller için devrini kapatan objeleri, kitapları ve belgeleri kaybolmaktan kurtarmak ve tıp bilgisinin ve teknolojisinin gelişimini izleyebilmek için tıp tarihi araştırmalarında ve tıp eğitiminde bu somut kanıtlardan araç olarak yararlanmak gerekir.

KOLEKSİYONUN OLUŞTURULMASI Tıp tarihini ilgilendiren malzeme nerelerden toplanabilir? Tıp tarihçileri önce yakın çevrelerinden topladıklarıyla bir koleksiyon oluşturmaya başlayabilir. Gelişen tıp teknolojisiyle birlikte hastanelerde sürekli bir araçgereç ve alet yenilenmesi oluyor. Tarihî sağlık kurumlarına başvurarak bir takım kullanılmayan ya da hurdaya çıkmış araç-gereçlerin peşine düştük. Önce yakın çevredeki kurumları araştırılarak koleksiyon oluşturulmaya başlandı. Cerrahpaşa Hastanesi eski bir sağlık kurumuydu. Darülfünun Tıp Fakültesi’nin bazı klinikleri de vaktiyle buradaydı. Fakülte’nin anabilim dalları ve laboratuvarları ile eczanesinde tarihî araç-gereçler bulunuyordu. Mesela, ilk tarihî ecza kaplarını Fakültemizin eczanesinden devraldık. Bu arada acı bir şekilde öğrendim ki, Yıldız Sarayı’nın çok değerli tıp ve eczacılık malzemesi Belediye Hastaneleri’ne dağıtılmış ve bir kısmı da açık artırma ile şahıslara satılmıştı. Yıldız Sarayı’ndan ve Darülfünun Tıp Fakültesi’nden dağılanların tarihî hastanelerde bulunduğunu zaman içinde öğrendim. Mesela, Galata Kulesi yakınındaki tarihî İngiliz Hastanesi olan Kuledibi’nde günümüz Beyoğlu Göz Hastanesi’nde gördüğümüz cam ve porselen ilaç kapları üzerinde altınla “Pharmacie Impériale” yazılıydı. Tarihî koleksiyon II. Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı Eczanesi’ne aitti. Müzemize ancak birkaç örnek alabildik. Müze için seçtikten sonra almamıza izin verilmeyen ve geride bıraktığımız bir depo dolusu değerli malzeme ne oldu, bilemiyoruz. Özel eczanelerde tespit edip de alamadığımız bir takım Yıldız Sarayı ecza kaplarını da unutamadım. 12


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

“Pharmacie Impériale” yazılı ilaç şişeleri

Demirkapı Tıbbiyesi’nin bakteriyolojihanesinde ve kimyahanesinde bulunan pek değerli laboratuvar araç-gereçlerini Askeriyenin izniyle müzeye kazandırabildik. Darülaceze’den ancak bir kaç değerli parça alabildik. yılında, İstanbul Büyükşehir Belediye Encümeni kararıyla Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğü’nden Levazım Müdürlüğü Ambarı’na intikal etmiş olan pek değerli pirinç ve bakır aletleri Müze’ye kazandırabilmiştik. Duyarlı kurum üyelerinin yanı sıra duyarlı şahıslar da tarihî malzemenin ziyan olmasına mani olabilmektedir. Mesela, Prof. Dr. Fevzi Samuk, daha önce Dahiliye Kliniği olan Psikiyatri binasının çatısından atılan ahşap tartı koltuğunun marangozhaneye götürüldüğünü, orada kırılıp tahta olarak kullanılacağını, gidip hemen almamı söyleyerek kurtarılmasını sağlamıştı. İki kollu cilalanmış ahşaptan (ceviz) ve koyu kahverengi metalden tartı koltuğu. 55 cm. eninde, cm. boyunda, cm. yüksekliğinde olan koltuk yy sonu- 20 yy. başına aittir. Önde altta siyah metal aksamla koltuğa bağlı ahşap ayak koyma yeri bulunuyor. Koltuğun arka tarafında siyah metalden dikdörtgen şekilli askı ile koltuğa asılan ve içine ağırlık ölçülerinin konduğu terazi kısmı yer almakta. Tartı koltukları tıbbi amaçlarla kullanılmıştır. İlk metabolizma çalışmaları tartı koltuğuna oturan kişinin yemekten, hareketten vd. durumlardan önce ve sonra tartılmasıyla yapıldı. Ayakta duramayan engelli, sakat, hasta ve yaşlı hastalar da oturarak tartılmaktadır. İÜ Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümünde bakım görmüştür.

13


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Yine bir gün dostumuz Nedret İşli’den haber geldi ki Haseki Hastanesi’nin tarihî kitapları, arşivi ve patoloji müzesi görevlilere oda açma amacıyla kilosu üç liradan eskiciye satılmış! Kitaplar hastanenin yan sokağına yığılmıştı. Yağmurlu bir gündü. Seka’ya gönderilmeden önce yetişmek için asistanım ile koştuk yağmur altında toplayabildiklerimizi kilosu beş liradan satın aldım Haseki Hastanesi Türkiye’nin en eski hastanelerinden, ayrıca halka hizmet veren ilk kadın hastanesi. Neleri kaybetmiş olabileceğimizi düşünmeye bile cesaretim yok. Yakın tarihte benzer olaylarla karşılaşmaya devam ettik. Mesela, Heybeliada Sanatoryumu’nda bir tıp tarihi müzesi vardı. Birkaç yıl önce gittiğimizde hepsinin bahçeye atılıp ortalığa saçılmış olduğunu gördük. Toplayabildiklerimizi Müze’ye getirdik. Getirdiklerimizin arasında bulunan camlı levhada müzeye giriş ve çıkış kuralları yazılıydı. Buna göre tek başına girilemeyecek olan müzede kalış süresi de sınırlandırılmıştı.

Heybeliada Sanatoryumu Müzesine Giriş-Çıkış Kuralları tabelası

14


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Yıkılan ya da tadilata uğrayan hastane binaları, sağlık kurumlarında boşaltılan ya da yenilenen mekânlardan atılanlar, taşınırken arkada bırakılanlar, el değiştiren eczaneler ve terkedilen ilaç imalathaneleri, kapatılan veya el değiştiren muayenehaneler nice değerli objenin ve kitabın yok olmasına yol açmıştır. Mesela bir gün Fatih müftüsü aradı. İslam Enstitüsü’nde babamın İngilizce dersi talebesi olduğunu söyleyerek, “Burada, Tıp Encümeni’nin eski kitapları var, Tabip Odası ’larda binasını yenilerken eski kitaplarını buraya yığdı gitti, bir daha da aramadı, kitapların bulunduğu mekânı seminer salonu yapacağız, boşaltmak istiyoruz. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Anabilim Dalı’na başvurdum ama istemediler, kitapları siz alır mısınız?” dedi. “Olur, ama kaç kitap var?” diye sorduğumda, “ bin! Kitap olduğunu” söyledi. “Alırım, bana birkaç gün izin verin”, diyerek gün kazanmaya çalıştım. Asırlık kitapları kaçıramazdık… Temel Bilimler binasında boş bir yer buldum. Radyolojinin eski dolaplarını aldık. Kitapların yüklenmesi bir gün sürmüştü. Akşamüstü kamyon geldi, ama aşağı indirmeye asistanların ve personelin gücü kalmamıştı Kamyonun üstüne çıktım, taşımaya başladım, beni bu hâlde görünce yardım ettiler… İyi ki almışız, içlerinde el yazmaları ve muazzam sayıda matbu Osmanlıca tıp kitapları ile yüzyıl ve yüzyıl başlarına ait yabancı dilde pek değerli tıp kitapları çıktı. Oluşturmuş olduğum binlerce matbu Osmanlıca tıp kitabı ve sağlık dergisi koleksiyonunun önemli bir kısmı bu bağıştan kazanıldı.

Pirinç mikroskoplar

Emekli sağlık çalışanları ve vefat etmiş olan sağlık mensuplarının aileleri önemli bağışlarda bulundular. Mesela, Histoloji hocası Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu babamın öğrencisiydi, Ziya Nuri Aka’ya ait malzemeyi, Hamidiye Etfal Hastanesi’ne ait pirinç mikroskopu müzeye kazandırdı. Hilal Çini, Afiyet Eczanesi’nin büyük bir koleksiyon olarak bağışlanmasını sağladı. Prof. Dr. Asım Cenani babasının laboratuvar araç-gereçlerini, Prof. Dr. Sezer Hate15


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

mi, babasının ilaç çantasını bağışladı. Mustafa Münif Paşa, Prof. Dr. Üveis Maskar, Dr. Şevket Büyükerman, Dr. Hayri Tanaçan, Dr. Kemal Özbay’ın kitapları ve arşivleri aileleri tarafından bağışlandı. Dr. Selim Berkol, tarihî laboratuvar aletlerini verdi. yılında TGRT için hazırladığım, dünya tıbbına katkıda bulunan Türk hekimleriyle ilgili program vesilesiyle de değerli bağışlar aldık. Mesela, buluş sahibi Prof. Dr. Esat Işık Paşa’nın kızı Tomris Atikkan, Prof. Dr. Reşat Sığındım’ın kızı Ender Mermerci, Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel’in hanımı Leyla Aksel’in verdikleri müzemizi zenginleştirdi. Türk tıp tarihine önemli hizmetleri olan Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’nin sürekli yapmış olduğu bağışlarına şükran duymaktayız. Yine her fırsatta bağışta bulunan rahmetli Dr. İlhami Faydagör, Dr. Adil Üçok ve Dr. Osman Üçer’i hayırla yad ediyorum. Kurtuluş’ta Sağlık Eczanesi’nden eczacı Bogos Işıkbay’ın pek değerli ilaç kaplarını bize ne kadar sevinerek bağışladığını unutamıyorum. Hekim, eczacı, hemşire ve ebelerin ve ailelerinin, dostlarının müzeye verdikleri onlarca bağışa burada değinemiyoruz. Cildiye uzmanı Dr. İbrahim Ethem Göze’ye ait ahşap doktor çantası. 35 cm. eninde, 15 cm. boyunda ve 24 cm. yüksekliğindeki çanta yy sonu ile yy başına aittir. Dört bölüm olan çantada, frengi tedavisinde kullanılan salvarsan ilaç kutuları; arka bölmede sülfürik, amonyak, alkol, tentürdiyot yazılı kahverengi hammadde şişeleri yuvalar içine yerleştirilmiştir. Kapaklı kısımda lastikli dört bölüm içinde ampuller bulunuyor. Bir adet sargı bezi, bir adet ampul kutusu ve içinde beş adet ampul ile bir adet metal enjektör ve iğnesi ile bir adet dil tutacağı da bu kısımdadır.

Fakültemizin bazı kliniklerinde ve temel tıp bilimlerinde bulunan tarihî malzemeyi müzeye kazandırabilmek için ortalama çeyrek asır beklemek zorunda kaldım. Prof. Dr. Fikret Biyal Darülfünun Tıp Fakültesi dönemine ait değerli araç-gereçleri Dahiliye Kliniği’ne getirmişti. Bunlardan bir kaçını geçici olarak sergilememize izin vermişti, ancak müzenin açılışından kısa süre sonra vefatı üzerine bıraktıkları müzeye kaydedildi. Geride kalan malzemenin müzeye devredilmesi ancak çeyrek asır sonra Fikret Biyal Merkez Araştırma Laboratuvarının müdürü Prof. Dr. Dildar Konukoğlu döneminde Prof. Dr. Özgün Enver’in ve Prof. Dr. Münire Hacıbekiroğlu’nun desteğiyle sağlandı. Cerrahi Kliniği’nin tarihî aletlerini Prof. Dr. Hürol İnsel ve Prof. Dr. Sadık Perek’in aracılığıyla müzeye alabildim. Bazı objeler Fizik Tedavi’den 16


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Prof. Dr. Dilek Önel ve Prof. Dr. Fikret Tüzün’ün döneminde, Göğüs Hastalıkları Enstitüsü’nden Prof. Müzeyyen Erk’in başkanlığında, Anesteziyolojiden Prof. Dr. Hüseyin Öz tarafından, Kulak Burun Boğaz Kliniği’nden Prof. Dr. Özgün Enver’in döneminde, Patoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Gültekin Kaner vasıtasıyla Müze’ye bağışlandı. Haseki Tedavi Kliniği’nden Cerrahpaşa’ya getirilen, Darülfünun Tıp Fakültesi döneminden kalan araçgereçlere ait zengin bir koleksiyon Prof. Dr. Esat Eşkazan’ın başkanlığı döneminde müzemize kazandırıldı. Darülfünun Tıp Fakültesi’nden kalan değerli bir takım objeleri Prof. Dr. Mustafa Samastı’nın başkanlığı sırasında Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan aldık. Büyük bir koleksiyon da ancak yakın tarihte Çocuk Kliniği’nden, Prof. Dr. Salim Çalışkan’ın başkanlığı döneminde bağışlandı. Çocuk cerrahisinden Prof. Dr. Cenk Büyükünal, göz kliniğinden Prof. Dr. Nezir Suyugül, dermatolojiden Prof. Dr. Yalçın Tüzün her fırsatta Müze’ye bağış getirdiler. Fakültemizden ve öğretim üyelerimizden yapılan ve burada sözünü edemediğim daha nice bağış söz konusudur.

Mikrobiyoloji eğitiminde kullanılan alçıdan el yapımı maket. 56 cm. eninde, 82 cm. boyunda, 13 cm. yüksekliğindedir. Maket tarihlerinde, Fransa, Paris’te Dr. Auzoux tarafından üretilmiştir. Maketin sol alt kısmındaki küçük levhanın üstünde “Establissements Auzoux, Rue de Vaugirard, Paris” yazmaktadır. Dörtgen ahşap çerçeveye metal çubuklarla bağlanmış alçı levhanın üzerinde toplam 12 amip ve kamçılı hayvan örneği bulunmaktadır.

“İlk çıkan frengi yarası” yazılı el mulajı.

17


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Porselen ekartörler

Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi’nin ikinci katında sergilenen otoklavlar

Bağış yapan özel koleksiyoncular, antikacılar ve sahaflar da oldu. Mesela, Beyoğlu’nda dükkânı olan Mustafa Kayabek, bazı şifa kaplarını ve tılsımlı mühürleri hediye etti; Selma Orhan Hanım, kadın doğum uzmanı Dr. Mahmut Ata Bayata’ya ait eşyanın torunu Ata Evliyâzâde tarafından bağışlanmasını sağladı. Sahaf Türkolog Nedret İşli çok sayıda Osmanlıca matbu tıp kitabını hediye etti. Kayınpederimin arkadaşı olan Mustafa Kınacı, porselen ilaç kavanozları, havanlar, hacamat şişeleri vd. verdi. Özel koleksiyonculardan avukat Halûk Perk ve rahmetli Dr. Kazım Ertürk Müze’ye pek değerli bağışlarda bulundular. Tıp ile ilgili çeşitli konularda koleksiyonlar yapan Prof. Dr. Cenk Büyükünal, dünyanın her bir köşesinden satın almış olduğu muhteşem bir oyuncak sağlık koleksiyonunu müzeye bağışladı. Kendi koleksiyonunu bağışlayanların özverileri, resmî bir kurumun malını bağışlayanlara nispetle daha fazladır diye düşünüyorum. İdris Cemal Kartal gibi bazı dostlar da her fırsatta kendi bütçeleriyle satın aldıkları eserleri Müzemize bağışlamayı kendilerine görev edinmişlerdi. 18


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Tılsımlı mühürler

Tarihî malzemeye ulaşmada ve bunları müzeye kazandırmada ailemden ve dost çevremizden daima destek almışızdır. Özellikle de yıllar boyunca kendi arabamızla getirdiğimiz ve eşim Prof. Hidayet Sarı’ya taşıttığım onca aletedevat ve kitap için kendisine şükran borçluyum. Eşimin hastaları vasıtasıyla da bağışlar edindik. Mesela, Dr. Reşat Belger’e bakan bir erkek hastası onun diplomalarını ve bazı belgelerini getirdi. İstanbul’da boşaltılan üç tahlisiye kliniğinden de pek değerli tıbbi araç gereçleri eşimin eski bir arkadaşı olan Hikmet Osmanpaşaoğlu vasıtasıyla müzeye kazandırdık. Mesela el yapımı cam serumların ve ilaç ampulleri koleksiyonunun büyük çoğunluğu buralardan getirildi. Bir gün kardeşim Sarıyer’deki terkedilmiş ahşap, yıkık bir evin içinde pek çok eski kitap olduğunu haber verdi, gittiğimizde yıkılmakta olan evin içinden pek çok el yazması ve matbu Osmanlıca kitap topladık. Tarihî Balıklı Rum Hastanesi’nin kitaplarını da kayınpederimin tanıdığı bir antikacı dostu getirdi. Arkadaşım İlhan Gökşen dayısının tarihî Eyüp Eczanesi’nden bağış almamızı sağladı. Dostumuz Evyap ailesi de yılından itibaren pek çok bağışlarda bulundular. Uğurol Barlas ise bazı eserleri ta Safranbolu’dan müzeye bağışlanmasını temin etti. Onlarca benzer bağış sahibini burada tanıtamadığım için üzgünüm.

Tahlisiye kliniğinden alınan porselen tükürük hokkası

“Operatör Doktor Taceddin” yazılı cam tabela

19


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Gittiğiniz, gördüğünüz, gezdiğiniz her yerde koleksiyonunuzu zenginleştirebilecek bir takım objeleri elde edebilmek mümkündür. Mesela, Kütahya’daki bir toplantı sonrasında önünden geçtiğimiz tarihî bir berber dükkânı dikkatimi çekti. Kapalı olan dükkânın sahibini arayıp bulduktan sonra bir ahşap koltuk ile bazı araç-gereçler aldım. O gün elli liraya aldığım usturanın aynısının bir hafta sonra iki bin beş yüz liraya müzayedeye çıkarıldığını televizyondan öğrendim. Koltuğu ise minibüsün ön koltuğuna koymak zorunda kalınca buranın yolcusu en arkada sıkışarak, koltuk ise en başta İstanbul’a getirildi. Bu gibi bağışlarda bana destek veren Dr. Oruç Güvenç’e teşekkür borçluyum. Tatil gezilerimiz de bize çeşitli imkânlar sunar. Mesela, bir yaz tatilinde Akçay’da gezdiğimiz bir antikacıda bulduğumuz büyük boy bir bakır imbiği müzeye getirtebildik. Büyükada’dan yapılan bir bağışı oğlumun arkadaşlarının yardımıyla çok sayıda çuvalı sırtlayarak vapura götürebildik. Bir ömür boyunca müze için yapılan bağışların alınmasını ve taşınmasını tespit için fotoğraflar çektirmiş olabilseydik bunca malzemenin ne kadar güç şartlarda toplandığını gösterebilirdik. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Hoca’nın Cerrahpaşa koleksiyonu pek çok merak konusu olduğundan bu konuda da bilgi vermek isterim. Tezhip ve minyatür derslerine başladığım yılından tarihinde vefatına kadar Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver hocamızla bir aradaydık. Üniversitede okurken haftada birkaç gün Tıp Tarihi Kürsüsü’ne giderdim. yılında da kürsünün ilk asistanı olarak resmî görevime başladığım tarihte Süheyl Hoca emekli oldu. tarihinden itibaren Hoca’nın Beyazıt’tan Cerrahpaşa’ya taşınmasına şahit oldum. Süheyl Hoca İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Kürsüsü Müzesi’nde teşhir edilen eserleri Beyazıt’ta bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak, Süheyl Hoca bana naklettiğine göre, Hamidiye Etfal Hastanesi’nden Dr. Ömer Vasıf Aybar vasıtasıyla Dr. İhsan Rıfat Sabar’dan alınan ilaç kavanozlarından teşhirde bulunmayanları almıştı. Süheyl Hoca ayrıca kayıtlı el yazmalarının bir bölümünü götürdüğü için Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu tarafından mahkemeye verilmişti ancak bunlar Cerrahpaşa’da kaldı. Süheyl Hoca’nın getiremediği iki yüz kadar el yazması arasında Şerefettin Sabuncuoğlu’nun “Cerrâhiyetü’l-Haniye’si” ve X ışınları konusunda Dr. Esat Feyzi’nin “Röntgen Şu’â‘atı ve Tatbîkât-ı Tıbbiye ve Cerrâhiyesi’si” gibi bazı değerli eserler İstanbul Tıp Fakültesi’nin Tıp Tarihi Anabilim Dalında kalmıştı. El yazmalarının sayısı başkanlığım döneminde ’ye ulaştı. Süheyl Hoca, talebesi Prof. Dr. Bedi Şehsuvaroğlu ile birlikte oluşturdukla20


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

rı ve bir odayı kapsayan tıp tarihi arşivini (hastane, biyografi vd. dosyaları) de Cerrahpaşa’ya getirememişti. Hoca, Cerrahpaşa’da yeniden oluşturduğu arşivinin büyük kısmını evinden peyderpey getirdiği dosyalarla kurdu; bunların çoğu kendi yayınlarına ait belge ve fotoğraflardan oluşmaktaydı. Süheyl Hoca’nın yine beraberinde getirdiği bir oda dolusu Âkil Muhtar Özden koleksiyonu (kitaplar, defterler, fotoğraflar, belgeler, sulu boya resimler ve yağlı boya tablolar vd.) kızı Aliye Serhan Hanımefendi tarafından, bunların İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağışlanmış olduğu gerekçesiyle, Prof. Dr. Emine Atabek’in başkanlığı döneminde İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’na geri götürüldü. Yine Süheyl Hoca, Beyazıt’tan Cerrahpaşa’ya getirmiş olduğu defter, dosya, Hoca Ali Rıza Bey dosyası, Hoca Ali Rıza Bey belgesi, şahsi eşya, 63 tablo ve levha, yeni harfli eser, 50 matbu eser ve 31 yazmayı Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi’ne bağışladı (bağış adedi sayın Hatice Karagöz ve İsmail Fakiroğlu’dan öğrenilmiştir). seneleri arasında peyderpey bağışladığı defterleri ve dosyaları için Süleymaniye Kütüphanesi’nde Süheyl Hoca adına bir salon tahsis edilmiş ve bir araştırma merkezi kurulmuştur. Hoca, kültür tarihine ait bir kısım arşivinin yanı sıra kendi sanat koleksiyonundaki pek değerli sulu boyalarını ve tezhiplerini ise Türk Tarih Kurumu’na ve arşivinin bilim tarihiyle ilgili bölümünü Kandilli Rasathanesi’ne bağışlamıştır. Hoca, sanat koleksiyonunun önemli bir bölümünü de kızı Gülbin Mesara’ya bıraktı. Süheyl Hoca şahsi kitaplarını Cerrahpaşa’ya beraberinde getirmiş, ancak kırk bine yakın nadir kitap ve süreli yayın Çapa’daki Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda kalmıştır. Hoca, getirdiği bazı yağlı boya tablolar ile sulu boya ve karakalem eserleri, hatları ve cam filmleri kürsüde muhafaza etti. Bunlardan pek azı tıp tarihimizi ilgilendiriyor. Hoca’nın Dr. Besim Ömer Paşa’dan intikal ettiğini anlattığı Hilâl-i Ahmer konulu suluboya resimler ile Feyhaman Duran tabloları değerlidir. Hocamızın Cerrahpaşa’ya taşınırken getirdikleri arasında ahşap iki büyük masa ile masif ahşap kitaplıklar da vardı. Süheyl Hoca’nın meslek hayatının kırk yılını geçirdiği İstanbul Tıp Fakültesi’nde kurucusu olduğu Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Prof. Dr. Şehsuvaroğlu’nun vefatından sonra uzun bir süre vekil başkan ile idare edildi. tarihinde Merkez Bina’dan Suphi Paşa Konağı’na taşınırken bir bölümü kazaya uğrayarak çeşitli yerlere dağılan arşivde Süheyl Hoca’nın el yazısıyla belgeler de bulunuyordu. Uzun süre bunların izini sürerek üç kez satın alma yoluyla bir kısmının kütüphanemizde ve arşivimizde toplanmasını sağladım. Alınanların çoğu Merkez Bina’da Tıp Tarihi Kürsüsü’nün üst 21


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

katında bulunan İktisat Tarihi Kürsüsü’nde görevli bir asistandan, bir kısmı (iki kutu) bir Türk Dili Edebiyatı öğrencisinden, kitaplar ve dergiler de bir sahaftan temin edilmişti. Bir kısım evrakı (Zoeros Paşa mektupları vd. Hüsrev Hatemi Hoca bu mektupları iki makale olarak yayımladı.) ve cam filmleri de boşaltılmış odalardan, yerden topladık. Anlatılanlara göre, Kürsü’den atılıp, bina önüne yığılanlar çevreden toplanmıştı. Hocanın emekli olmasından 12 sene sonra 20 Mayıs tarihinde Tıp Tarihi Müzesi’ni kurdum. Hoca, Selçuklu darüşşifalarıyla ilgili sulu boya resimlerini evinden getirerek müzeye hediye etti. Dokuz ay sonra da Süheyl Hoca’yı kaybettik (14 Şubat ).

KOLEKSİYONUN OLUŞTURULMASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR Tarihi malzemenin satın alınmasına imkân sağlayan bir ödeme kalemi üniversitemizin bütçesinde bugüne kadar yer almadı. Aslında resmî satın alma listelerinde böyle bir kalem mevcut. Bu kalemden istifade edebilmek için girişimde bulunmak gerekmektedir. Bugüne kadar ancak sağlık mensuplarının ve dostlarımızın bağışlarıyla, değerli bazı öğretim üyelerinin desteğiyle ve kendi imkânlarımızla Müze’ye yeni eserler kazandırabildik. Pahalı olanları alamadık, bugün de böyle bir imkâna sahip değiliz. Mesela, Çukurcuma semtindeki antikacılar çarşısında Tombak Ahmet olarak tanınan dükkânda Atatürk’ün oturduğu bezemelerle oymalı dişçi koltuğunu, ecza hazırlamakta kullanılan tarihî bakır araç-gereçleri almaya bütçemiz yetmezdi. Kamu kurumlarında bulunan tarihî malzemeye de birçok kez ulaşamadık ve kaybettik. Osmanlı Türkçesiyle basılı on binlerce kitap ve evrak kamu kurumlarından atılabilmişti. Mesela, Sultan II. Abdülhamid döneminde yaptırılmış olan günümüz Numune Hastanesi’ni yirmi beş yıl kadar önce ziyarete gittiğimizde kütüphanesindeki tarihî kitapların biz gelmeden bir ay önce Seka’ya gönderildiğini çok üzülerek öğrenmiştik. Bu nedenle ara ara anabilim dalları başkanlarını ziyaret ederek kullanmadıkları ve depolarında bulunan araç-gereçlerini müzeye almak istedim. İki binli yıllara dek çoğu kürsüden bağış almakta zorlandık. Onlarca yıl sonra daha genç yöneticilerden bağış alınabildi, bazen de müzeye almak istediklerimizin kaybolduğunu ya da atıldığını öğrendim. Nice değerli malzemeyi de atılmış oldukları yığınlar arasından, kapı önlerinden, koridorlardan ya da depolardan tesadüfen 22


I. Sağlik Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

topladık. Bazı kürsüler Müze’ye vermediklerini hurdaya çıkartıp, eskilerden kurtulma amacıyla temizlik yaparak tarihî araç-gereçlerin yok olmasına sebep oldular. Müzeye bir şey istendiğinde, beğenildiği ve değerli olduğu düşünülerek verilmeyip şahısların eline de geçebiliyordu. Mesela, Türkiye’nin en eski ahşap möbleli ultrason cihazı bir hocanın özel muayenehanesine götürüldü. Tarihî değere sahip kadın-doğum kliniği araç-gereçleri de bir hocanın özel muayenehanesinde ve tarihî kitapları ise bir diğer hocanın kütüphanesinde yerini almıştı. İleriki tarihlerde Prof. Dr. Seyfettin Uludağ ve Prof. Dr. Veli Yedigöz dönemlerinde bazı cenin örnekleri, mulajlar ve aletler Müze’ye bağışlandı. Modern cerrahinin memleketimizdeki kurucusu Cemil Paşa’nın Cerrahi Kliniği’ne almış olduğu ve dönemin fotoğraflarında görülen muazzam büyüklükteki cerrahi alet takımı da temel bilimlerde görevli bir öğretim üyesi tarafından saklandı. Diğer kamu kurumlarında da benzer sıkıntılar yaşanabiliyor. Mesela Aliye Serhan Hanım amcası Dr. Celal Muhtar Özden’e ait kitaplarını bir devlet okuluna bağışlamışken, bunların eksildiğini tespit edince kalanlarını bize getirmişti. Dr. Akil Muhtar’ın ünlü ressam Feyhaman Duran tarafından yapılan yağlı boya tablosu da İTF’nin tıp tarihi kürsüsü başkanı tarafından dönemin Rektörüne verilmişti. Bir tez çalışması sırasında arandığında tablo ortaya çıkınca emekli rektör hoca CTF Dahiliye Kliniği’ndeki odasında bulunan tabloyu müzemize bağışladı. Aliye Serhan Hanım yaptığı sözleşmede Dr. Akil Muhtar koleksiyonundan bir parçanın bağışlandığı kurumun dışına çıkarılması hâlinde tümünün geri alınmasını şart koşmuştu, ama Aliye Hanım vefat ettiğinden olanları göremedi. Avrupa’daki üniversite hastanelerinde klinikler ve laboratuvarlar kullanımdan kalkan aletlerini- büyük de olsa- klinik koridorlarında ve boş alanlarda teşhire bırakıyorlar, yani hurdaya çıkarmıyorlar. Bizde ise kullanımdan kalktığında hurdaya gönderilen aletler üst üste atıldığından çarpılıp bozuluyor. Zaman zaman nadide bir kısım aleti böyle hırpalanmış şekilde depolardan müzeye taşımak durumunda kaldık. Ama bazen hurda deposundan bile bir şey alamadığımız oldu. Mesela yılında Sağlık Müdürlüğü’nün resmî yazısıyla İstanbul Bölge Depo ve Tamirhane Müdürlüğü’ne vardık ama burada tespit ettiğimiz tarihî pirinç ve bakır araç gereçler makine - kimya sanayine gönderileceği söylenerek verilmedi ve o nefis parçaların hurda işlemi görerek adi metale dönüştürüleceğini öğrendik. Bir kurumdan diğerine yapılacak bağışlarda bile bu gibi güçlükler çıkabiliyordu. Karşılaştığımız sıkıntıyı aşabilmek amacıyla çeyrek asır önce başvurduğumuz dönemin 23


I. Sağlik Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

İstanbul İl Sağlık Müdürü, “Biz de müze kuracağız.” diyerek bize yardımcı olamadı. Sağlık Müdürlüğü onca yıl bir müze kurmadığı gibi, bazı hastanelerde tespit ettiğimiz pek değerli malzemenin zaman içinde kaybolduğuna da şahit olduk. Ancak tarihinde Sağlık Bakanlığı Sultanahmet’teki Sağlık Müzesi’ni yeniden kurup canlandırılmaya karar verdiğinde tarihî kamu hastanelerinde bulunabilen objeler ve kitaplar Necla Kınık başkanlığında müzede görevlendirilenler tarafından toplandı.

Ressam Feyhaman Duran, Prof. Dr. Akil Muhtar Özden’i bir tavşan deneyi yaparken resmetmiştir.

Kamu kurumlarına ait tarihî malzemenin şahsi koleksiyonlara alınması doğru değildir. Özellikle bizler gibi kamu müzelerini, kütüphanelerini ve arşivlerini kuran veya bu gibi kurumlara bağış almaya giden ve buralarda çalışan kişilerin tarihî malzemeyi kendilerine almaları düşünülemez ve kabul edilemez. Biz bağışları müze adına istiyoruz; satılanlar da müze adına alındığından bize indirim yapılıyor veya hediye ediliyor. Bunun içindir ki şahsıma ait bir tarihî koleksiyon yapmayı hiçbir zaman düşünmedim. Müze için topladığım malzemeyi kendi bağışım olarak kayda geçirmedim. Bağış ya da parayla aldığım kitaplara, el yazmalarına veya evraka imzamı atmadım. Otuz yıllık başkanlık dönemimde benim kitap ve dosyalarıma karışmış olabilecek her şeyi gözden geçirip ayıkladım. Müze, kütüphane ve arşiv gibi kurumlarda görev yapanlar kendileri için koleksiyon yapmamalıdır ve bunların ticareti ile uğraşmamalıdır. Bu gibi kurumlarda çalışanlar ahlaklı olmalıdır. Ne yazıktır ki, değil kayıt altına alınmamış olanlar envantere geçirilmiş olanlar dahi müzelerimizden çalınabilmektedir. Tüm koleksiyonlar milletin malıdır, insanlık mirasıdır ve gelecek nesillere intikal ettirilmelidir. Müzeciliği bir şöhret ve para kapısı olarak görmemeliyiz. Ne var ki, maddi değer taşıyan kültür varlıklarımızı müzelerde korumakta bile güçlük çekebiliyoruz. 24


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Özel çalışan sağlık mensuplarında ve ailelerinde bulunan tarihî malzeme de hızla yok olmaktadır. Genellikle eski model aletler süs eşyası gibi değerli sayılmadığından muhafaza edilmezler. Bodrum ya da çatıya taşınan eski aletler kısa bir süre saklandıktan sonra, bir daha işe yaramayacağından, hurdacıya verilir. Özellikle de saklanamayacak veya sergilenemeyecek olan büyük ebattaki aletler en sıklıkla gözden çıkarılanlar olmuştur. Kurumlarda olduğu gibi ailelerle temasa geçtiğimizde de çok kere geç kalmış olmanın üzüntüsünü yaşadık. Bağış yapanın beklentileri ve tutumu da önemlidir. Gösterilen malzemeden seçtiklerimiz birden değerlenebiliyor ve bağış sahipleri bunları vermekten cayabiliyordu. Birçok kere verilen hiçbir şeyi ayırt etmeden kabul etmek zorunda kaldık. Verilenin bağışlayanın kendisine mi, yoksa ölmüş olan bir yakınına mı ait olduğu tutum ve davranışları etkiler. Fotoğraf ve diploma gibi belgeler şahsi eşya kabul edildiğinden vefat eden doktorların aileleri bunları çok kere vermek istemezler. Dekoratif özelliği olan porselen kavanoz ve şişe gibi ecza kapları; küçük, şık kutular içine yerleştirilmiş pirinç ve bakır araç gereçleri aileler evlerinde veya iş yerlerinde sergilemek üzere saklama arzusunun yanı sıra maddi değeri olduğu düşüncesiyle de vermek istemezler. Sağlık kurumlarının bazı yetkilileri ve görevlileri de benzer şekilde davranmıştır. Çok kere demirbaş listelerinde yer almayan bu gibi güzel görünümlü parçaları şahıslar odalarında sergilemekten hoşlanır. Mesela süslemeli porselen ecza kaplarının tarihî hastanelerin başhekimlik dairelerini süslediğine şahit olduk. Özel koleksiyoncuların tıp alanına girmeleriyle ortaya çıkan rekabetle birlikte satın alma yoluyla malzeme edinmek giderek güçleşti. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Anabilim Dalı’ndaki tek salonda gerçekleşen ilk sergilemeden sonraki yıllarda tıp ve eczacılık tarihine ait araç-gereç, malzeme, belge, fotoğraf ve kitapların piyasası oluşmaya başladı ve pazarı giderek gelişti. Daha önce kimsenin dikkatini çekmeyen ve değer verilmeyen kitaplar ve objeler alıcı bulmaya ve aranır olmaya başladı. Bu yeni koleksiyoncular fiyat artışlarına yol açtı. Çok kere talep zengin ilaç şirketlerinden gelmekteydi. İlaç firmaları tıp ve eczacılık koleksiyonlarını kendileri için bir saygınlık aracı saymaya başlamıştı. Yirminci yüzyılın ilk yarısına ait matbu kitaplar ve küçük ilaç şişeleri bile müzayede eşyası oluverdi. Bağışa ikna yolu ile koleksiyonumuzu geliştirmeyi öncelikli yol olarak sürdürmeye devam ettik. Bir diğer konu da, nelerin toplamaya değer malzeme olduğu sorusudur. Prof. Dr. Selçuk Erez sanata ve tarihe meraklıydı, dostu olan ünlü iş ada25


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

mı, sanayici Rahmi Koç’u koleksiyonumuzu görmeye getirdi. Koleksiyonu kurmayı tasarladığı bilim tarihi müzesine vermemizi istedi. “Hayır, bunlar üniversitemize toplandı. Biz koleksiyoncu değiliz. Devletin memuruyuz, devlete hizmet ediyoruz.” dedim. Rahmi Koç: “Koleksiyonunuzda değerli parçalar ile “junk” yani çöpler bir arada. Tabii, siz bunları emekle topladınız elleyip, okşamak istersiniz ama bakamaz ve koruyamazsınız, veriniz biz sergileyelim, sizin adınıza bir teşekkür yazarız.” dedi. O gün, bu gibi müzeleri ve kurucularını üniversiteleri ne kadar teşvik ediyor ve destekliyor diye düşünmeden edemedim. Tarihî ve nadir eserler koruma, eğitim, yatırım, saygınlık ve sadece bir merak - hobi gibi çeşitli amaçlar doğrultusunda toplanabilir. Bir nesnenin değerli sayılması için hangi ölçüler gözetilmelidir? Hiçbir zaman malzemenin maddi değerine ve bir eser sayılıp sayılmadığına bakmadım. Önemli olan bir nesnenin tıbbın tarihinde yerini almış olmasıdır. Bir nesne yenisi üretildiğinden kullanımdan kalkmışsa ve topladıklarınız arasında bir örneği bulunmuyorsa koleksiyonunuza dâhil edilmelidir. Tarihî sağlık kurumlarına, vefat etmiş hekim, eczacı, ebe ve hemşirelere ait tıbbi araç-gereç, kitap, malzeme vd. eşyalar maddi değeri düşük de olsa bizim için değerlidir. Toplumun bilim tarihi belleğini canlı tutmak, geleceğin yapı taşları olacak gençler için en büyük teşvik aracıdır. İlerisi için bir yatırım olup olmayacağına göre her bir nesneye değer biçen bir koleksiyoncu gibi düşünemeyiz. Müze’yi gezenler görecektir ki sergilenen pek çok obje maddi değer taşıyan bir eser niteliğinde değildir, ama tümü tıp tarihimizi yansıtmaktadır. Biz eğitimciyiz ve tarihî malzemeyi tıbbın gelişimini göstermede eğitim aracı olarak kullanıyoruz. Bu sebepledir ki müzemizde bulunan araç-gereçler nadir örnekler olarak muhafaza edilmektedir.

SERGİLEMEDE MEKÂN SORUNU Bir koleksiyon oluşturabilmek ve daha sonra da toplananları bir müzeye dönüştürebilmek için geniş mekânlara ihtiyaç vardır. Eğer yeterince yeriniz yoksa hiçbir şey toplayamaz ve sergileyemezsiniz. yılında müze kurma çabasıyla bir sergi salonunun ve teşhir dolaplarının arayışı içine girdim. Ancak, Anabilim Dalımızda bir sergilemenin yapılabileceği büyük salon Toplum Sağlığı Anabilim Dalı’nın kullanımına verilmişti. Altı ay süresince yaptığım uzun görüşmeler sonucunda büyük çaba sarf ederek bu salonu boşalttırabildim. 26


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Deontoloji Anabilim Dalı’nda kurulan ilk müzeden bir görüntü.

Yirmi yıl boyunca bağışlananların muhafazasına ve sergilenmesine Anabilim Dalımız yetmez olduğundan koleksiyonun önemli bir kısmı depolarda saklanmaktaydı. Dönemin Dekanı Prof. Dr. Hürol İnsel’e başvurdum ve durumumuzu anlattım. Onun desteği ile tarihinde Temel Bilimler binasında üç depo yaptırıldı. Bu sayede toplananların korunabileceği yerler temin edilmişti. Gün geldi bu yerler de yetmedi. Çok daha geniş bir mekâna ihtiyaç vardı. Koleksiyonun tek çatı altında sürekli korunacağı ve teşhir edileceği bir yer gerekiyordu. Bunun için önce tarihî bir mekân arayışına girdim. Cerrahpaşa semtindeki Gevher Sultan Medresesi’ni müze binası olarak Vakıflar Müdürlüğü’nden istedim, olmadı. Tıp Tarihi Müzesi’ne en yakışanı Süleymaniye Darüşşifası’dır, diye düşünerek ilgililere başvurdum. Vakıflar Genel Müdürlüğü, “Süleymaniye Üniversitesi kuracağız.” diye başvurumu kabul etmedi. Aradan yirmi yıl geçti, ama burada bir Süleymaniye Üniversitesi kurulmadı. Süleymaniye Camii’ni görmeye gelenler Camiin karşısındaki Tıp Medresesi’nin ve Süleymaniye Darüşşifası’nın, yani dönemin en büyük hastanesinin ve tıp okulunun farkına bile varmıyorlar.

Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi binasının dış cephesi

27


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

İçinde bulunduğumuz Temel Bilimler binasında yaptırmış olduğumuz depolar herkesin dikkatini çekiyordu. Nihayet depolar Dekanlığa şikâyet edildi. Bunun üzerine dönemin dekanı “çer çöp” olarak nitelediği müze malzemesinin atılarak depoların boşaltılmasını istemişti. Bu dönemde rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’na başvurarak Müze için bir yer istedim. Rektör Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin en eski binasını Müze’ye tahsis etti. Aslında rektör yurt dışında gezip gördüğü tıp müzelerinden çok etkilenmişti. Bundan sonraki yılları arasında binanın müzeye dönüştürülmesi sırasında çok acılı günler geçirildi. Koleksiyonun Fakülte’nin en eski binasına taşınması için binanın restorasyonu gerekiyordu. Fakat sadece iç mekânın yenilenmesi düşünülmüştü. Bunun için de bir ekip oluşturulamadı. Yer karolarının temizlenmesinden, pencere-kapı tamirine, duvar badanasına kadar her bir onarım işiyle bizzat ilgilenmek durumunda kaldım. yılında koleksiyon ziyarete açıldı. Tarihî bina temelden restorasyona tabi tutulmadığından binada giderek artan biçimde hasarlar meydana gelmeye başladı. Çatı, bodrum ve tuvaletlerde su sızıntıları ve nem oluştu. Binada giderek büyüyen bir çatlağın ilerleyerek duvarın yarılmaya başlaması sonucunda restorasyon için çeşitli başvurularda bulundum. Birkaç yıl süren çabadan sonra yılında İstanbul İl Özel İdaresi ile İstanbul Üniversitesi arasındaki protokol doğrultusunda binanın boşaltılmasına ve orijinal mimari yapısı gözetilerek restorasyonuna karar verildi. tarihinde Müze’deki eserler, kütüphane ve arşiv taşınarak koruma altına alındı. Binanın zemini açıldı, sondaj yapıldı, çatısı kaldırıldı, pencereleri ve kapıları söküldü, iç ve dış cephesi soyuldu. Soyulmuş olan binanın bir köşesinde hâlen faaliyette bulunan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin bilgi-işlem biriminin boşaltılarak Müze’ye terkedilmesine, tarihî fotoğraflarda tespit edilen ve planda yer alan ek koridorun yeniden inşa edilmesine karar verildi. Müze alanına dâhil edilecek olan bu yeni mekânlarda sosyal faaliyet alanlarının (toplantı salonu, geçici sergi salonu, çocuk faaliyet odası, kafe, satış merkezi) yapılması plana eklendi. Müzeye girişin tarihî yapıya uygun olarak tasarlanan restorasyon planı doğrultusunda kemerli bölümden açılmasına, mevcut restorasyon planında yer alan asansör ve özürlü tuvaletinin yapılmasına karar verildi. Ne yazıktır ki il özel idarelerinin kapatılmasıyla birlikte restorasyona başlanamadı. İlgili tüm kurumların haberdar edilmesine rağmen üç yıl boyunca hiçbir ilerleme olamadı. Müzenin eserleri yıllardır kapalı kaldı. Üç sene boyunca binanın iskeleti açıkta kaldığından bina zarar gördü. Binanın üç yönü yaya yolu üstünde olduğundan, gelip 28


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

geçen insanlar için de tehlike arz etti. Nihayet İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın girişimiyle ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’ın desteğiyle binanın restorasyonu için yeniden faaliyete geçildi.

TEŞHİR-TANZİM SORUNU tarihinde koleksiyonu oluşturmaya başladığımda sergilemenin yapılabileceği vitrinlere sahip değildik. Teşhir dolaplarının tasarımı için Topkapı Sarayı’nda görevli uzmanlarla görüştüm. O gün anladım ki bu gibi tasarımlar büyük meblağlar karşılığında çizilmekte. Tasarım için bir bütçemiz olmadığı gibi vitrin malzemesini satın alacak bir gelirimiz de yoktu. Başkanlığa atandığımda yürürlüğe giren YÖK Yasası üniversite bütçesinin rektörlüklere bağlı havuz içinde toplanmasına izin verdi. Anabilim dalları için ayrı ayrı yıllık bütçeler ayrılmasına son verilmişti. İş başa düştü. Vitrinlerin çizimini kendim yaptım. Babam Sabri Akdeniz’in Ticaret Okulundan öğrencilerine ve o tarihte IRCICA’nın başında olan Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun tanıdığı iş adamlarına giderek mali destek temin ettim. Topladığım bağışlarla Anabilim Dalımızın boşaltılan en büyük odasına sergi dolapları yaptırdım. O tarihte Anabilim Dalımızda sadece eczacı bir asistan, yeni mezun bir okutman, yine yeni mezun bir kütüphaneci, yeni tayin olan bir sekreter ve bir de odacı görevliydi. Anabilim Dalı içindeki bir salonda hazırlanan sergilemenin üstünden geçen 20 yıldan sonra dört katlı yeni bir mekâna kavuştuğumuzda 20 yıl boyunca toplanan binlerce yeni objenin yeniden teşhir-tanzimi büyük bir mesai ve emek gerektiriyordu. Tek salonda teşhir edilen objelerin toplanıp sarılması tüm kürsü mensuplarının katılımıyla birkaç günde gerçekleşti. Ancak kapalı dolaplarda, koridorlarda ve depolarda muhafaza edilenlerin taşınması yıllarca devam etti. tarihinde dönemin fakülte dekanı Prof. Dr. Fikret Sipahioğlu ile toplanarak iş bölümü yapmak için birçok kez buluştuk, ancak dört kat olan tarihî binada müzenin yeniden teşhir-tanzimi görev taksimi yapılan kadro tarafından gereğince yürütülüp sürdürülemedi. Teşhir dolaplarıyla ilgili görüş alış verişinden sonra Doç. Dr. Sümer Atasoy ve yüksek mimar Halil Onur tarafından iki salona yaptırılan dolapların da arkası gelmedi. yılı sonbaharından yılı baharına kadar binlerce parçanın ortaya dökülüp sınıflanmasından, hangilerinin nerede ve nasıl sergileneceğini kararlaştırdıktan sonra sergilemeyi 25 bölüm olarak planlayarak üç kata yaydım. Koleksiyonun hastanenin en eski binasında müzeye dönüştürülmesinin heyecanı yorgunluğu ve üzüntüleri gideriyordu. 29


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Bir müzenin teşhir-tanziminde çok yönlü uzmanlıklara ihtiyaç vardır ve aslında büyük bir takım çalışmasıyla ve büyük bir bütçe ile gerçekleştirilmelidir. İmkânsızlıklar çerçevesinde bina onarımından, teşhir dolaplarının teminine ve tamirine; objelerin taşınması, yerleştirilmesi, bakımı, temizlenmesi; bilgi panolarının hazırlanması, çerçevelerin yaptırılması, etiketlerin hazırlanması ve temizlik işlerine kadar her bir işle bizzat ilgilenmek ve fiilen yapmak durumunda kaldım. Bu işlerin yürütülmesi sürecinde Doç. Dr. Fethiye Erbay’ın isimlerini ve irtibat adreslerini verdiği ustalara ulaştım. O sırada doktora öğrencisi ya da adayı olan gençler bana destek verdi. Öğrenci adaylarından Emrah Kurt ve Necla Kınık beni hiç yalnız bırakmadı. Müzede yardım eden doktora öğrencimiz Dr. Elif Vatanoğlu ile her hafta çerçeveciye giderek teşhir edilecek fotoğraf ve resimleri çerçevelettik. Rahmetli arkadaşım mimar ve usta sanatçı Nusret Çolpan ikinci katın ahşap platformlarını, dolaplarını, masalarını ve giriş katının vitrinlerini ve ahşap panolarını bize maliyetine yaptı. Yokluğa-parasızlığa çıkış yolu bulunması gerekiyordu. Anabilim Dalımızdan ve Fakültemizin diğer bölümlerinden toplanan eski dolapları onartmaya başladım. Tarihî malzemenin bir kısmının tarihî dolaplar içinde sergilenmesi, özellikle Mikrobiyoloji ve Farmakoloji Anabilim Dallarından temin edilen ve Darülfünun Tıp Fakültesi’nden günümüze ulaşan eski dolapların tamir edilerek vitrin olarak değerlendirilmesiyle müzeye zenginlik katıldı. Aday öğrencilerden Ahmet Ataman’ın teknik desteği ile hazırladığım posterlerin çalışılmasında asistanımız Dr. İbrahim Topçu ile her hafta mesai yaptık. Sergilenen malzemenin dönemini yansıtan bilgilendirme panolarında tarihî hastaneler, muayenehaneler, eczaneler, laboratuvarlar, sağlık çalışanları, sağlık ürünleri, araç-gereçler tanıtıldı. Sergi planını eldeki objelerin yönlendirmesiyle birlikte bir müzede olması gereken diğer ihtiyaçların da göz önünde bulundurulması gerekiyordu. Müze müdürünün odası, araştırmacıların çalışma mekânı ile kompakt dolaplarda muhafaza edilen arşiv ve yazmalar giriş katında yer aldı. yılında İstanbul İl Özel İdaresi’nin Müze binasının aslına uygun olarak restorasyonunu üstlenmesiyle birlikte yeni teşhir-tanzim planlarına ihtiyaç doğdu. tarihinden sonra aradan geçen zaman zarfında koleksiyon daha da zenginleşmişti. Restorasyon planına uygun olarak üçüncü kez yepyeni bir teşhir-tanzim planı hazırladım. Bu sefer her bir bölüm için farklı birer tema kurguladım. Bu planda yalnızca objeler tek başına yönlendirici değildi. Üç çeşit müze yaklaşımından yararlandım. Bunlardan “tıp müzeleri” tıp eğiti30


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

minde kullanılan türdendir. Mesela, Mekteb-i Tıbbiye’de kurulan müzeler bu çeşitti. Tıp öğrencileri için eğitici numuneler seçilerek sergilenir ve derslerde örnek olarak gösterilirdi (patoloji mulajları gibi). Sağlık Müzeleri ise halkın ve orta eğitim öğrencilerinin temel tıp bilgisini geliştirmeye, salgın hastalıklardan korunma ve hijyen gibi konularda bilinçlenmesine yöneliktir. tarihinde Sultanahmet’te kurulan ve Türkiye’nin ilk sağlık müzesi olan “Sıhhiye Müzesi” bu türdendi. Tıp tarihi müzeleri ise tıbbın gelişimini gösteren objelerin, kitap, belge ve fotoğrafların sergilendiği kurumlardır. Yeni teşhir-tanzim planlarında her üç yaklaşımı da göz önüne alarak tasarımlar yaptım. Özellikle de ziyaretçinin katılımını sağlayacak bir takım uygulamalar bu planda yer aldı. Çocuklar için faaliyet alanları tasarlandı. Teknolojiden olabildiğince yararlanılan yeni teşhir-tanzim tasarımında kurgulanan on üç temanın on üç bölümde sergilenmesi planlandı. Tasarladığım yeni teşhirtanzim planlarını ilgililere ilettim.

KOLEKSİYONUN İÇERİĞİ VE KAPSAMI Sağlıkla ilgili her çeşit objeyi ihtiva eden koleksiyon Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk dönemine yani yüzyıl sonları ile yüzyılın ilk yarısına aittir. CTF Tıp Tarihi Müzesi, kendi alanında Türkiye’deki en zengin koleksiyondur ve malzeme büyük çeşitlilik göstermektedir. Fakat Türkİslam tıbbının kökleri binlerce yıl geriye gidiyor. Ne yazıktır Avrupalıların yaptığı gibi bizler mazideki tıp kültürümüzün maddi varlıklarını koruyamamışız. Mevcut nadir eserler de tarafımızdan elde edilemeyecek kadar çok yüksek maddi değere sahiptir. Mesela, bir Selçuk havanını ya da bir Osmanlı şifa gömleğini satışta bulup da alamamışızdır. Antik dönemlere ait arkeolojik tıp aletleri için de durum aynıdır. Müzemizde bulunan ve Roma’da Tıp Tarihi Müzesi kurucusu Pazzini’nin kürsüye eski bir bağışı olan ve Süheyl Hoca tarafından getirilen antik cerrahi alet takımı ile rahmetli Dr. Kazım Ertürk’ün antik döneme ait birkaç bağışı mevcuttur. Halûk Perk koleksiyonundan da antik döneme ait bağış almak ümidindeyiz. Somut nesnelerini bulamasak da Ortaçağ İslam, Selçuklu ve Osmanlı dönemi el yazmalarında yer alan sağlık konulu minyatürleri meslek hayatım boyunca toplamıştım. yılında başkanlığını yürüttüğüm uluslararası tıp tarihi kongresi için el yazmalarından ve albümlerden hazırlattığım sergilerden bağışlanan yüzlerce reprodüksiyon giriş katında dört odada sergilendi. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait hekim, cerrahi müdahale, doğum sahneleri, sağlık hayatı, 31


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

hastalar, sağlık kurumları bu minyatürler vasıtasıyla izlenebilmektedir. Arap harfli Türkçe, Arapça, Farsça ve Latin harfli el yazmaları ile arşiv vesikaları, mesela reçeteler, antetli evrak, mektuplar, etiketler vd. giriş katındaki arşiv odasında; Arap harfli Türkçe, Arapça ve Farsça matbu nadir kitaplar ikinci kattaki iki odada; Latin harfli matbu Almanca, Fransızca, İngilizce ve diğer dillerdeki nadir kitaplar alt kattaki kütüphanede muhafaza edilmekteydi. Tıp eğitimimizde kullanılmış olan nadir yayınlar, ders defterleri; öğrenci fotoğrafları, diplomalar; teknik cihazlar, mesela daktilolar, fotoğraf makinaları, enerji kaynakları, projeksiyonlar, agrandizörler vd.; tıbbi deney cihazları, mesela kimograflar, laboratuvar aletleri; tanı araçları, mesela steteskoplar, sfigmomanometreler, ÇKS’ler; optik aletler, oftalmoskoplar, focimetreler, perimetreler; KBB tanı araçları; pirinç monokuler mikroskoplar (hurdebîn) ve ilgili gereçler, biyomikroskoplar (slit-lamp mikroskopları); sterilizasyon aletleri, mesela ısıtma/kaynatma cihazları/ocaklar, etüvler, otoklavlar, tromerler; patoloji araç-gereçleri, mulajlar, maketler; biyokimya laboratuvar aletleri, çeşitli santrifüj örnekleri; tartılar, ölçüler, havanlar, su banyoları; radyoloji araç gereçleri- ilk röntgen cihazları (Crookes tüpleri) vd.; tedavi cihazları, mesela ultrason, elektroşok, pnemotoraks aletleri gibi objeler ikinci katta sergilendi.

İlaç araştırmalarında kullanılan kimograflar CTF Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’ndan bağışlanmıştır.

İlaçla tedavi odasında el yapması ve hazır ilaçların (müstahzarat) hazırlanmasında kullanılan araç-gereçlerin sergisi.

Darülacezeden CTF Müzesi’ne bağışlanan «Aloe Socc» yazılı ve Aleo Socotrina tasvirli ecza kabı

32


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Üçüncü katta, nazarlıklar, muskalar, tılsımlı mühürler, şifa kapları, geleneksel ilaçlar ve kapları, ilaç hammaddeleri, ilaç yapımında kullanılan araç-gereçler, havanlar, huniler, karıştırıcılar ve kaşıklar, tartılar / teraziler, dirhemler, vezin kutuları, benmariler, imbikler, pilül tahtaları, fitil kalıpları, mantar sıkacakları, yüzlerce ilaç şişesi; porselen, seramik, cam, toprak, tahta, mukavva ve metal ilaç kapları, merhem kapları, damlalıklar, ampuller ve serumlar, ilaç çantaları vd. ilaçla tedavi odasında teşhir ediliyordu. Yine üçüncü kattaki cerrahi tedavi odasında haricî ve cerrahi girişimlerde kullanılan araç-gereçler sergilendi. Mesela, hacamat aletleri ve şişeleri, koterler, kesiciler - bistüriler / bıçaklar, pensler, pensetler, makaslar, matkaplar, ekartörler, forsepsler, valfler, spekulumlar, küretler / kazıyıcılar, kanüller, pamuklar, bandajlar, şırıngalar ve enjektörler, klempler, bujiler, alligatorler, portegüler, koherler, spatulalar, trokarlar, ponksiyon aletleri/takımı, küvetler, iğneler/dikiş seti ve graftlar, dermatomlar, kadın doğum aletleri, üroloji ve sünnet aletleri, diş aletleri, anestezi cihazları, küçük cerrahi alet setleri (göz, KBB, vd.), sondalar, endoskoplar, sistoskoplar, genel cerrahi aletleri ve setleri vd. de üçüncü kattaydı. İlaçla ve cerrahi tedavi odalarında sergilenenlerin kullanıldığı dönemin eczacılığını ve cerrahisini yansıtan posterler yer aldı. Beratlar, nişanlar, madalyalar, kokartlar, rozetler ve benzeri objeler üçüncü katta teşhir edildi.

Cerrahi salonundan iki vitrin

Türkiye’de modern cerrahinin öncülerinden Dr. Cemil Paşa’nın CTF Cerrahi Kliniği’nden bağışlanan yağlı boya tablosu. Resim ve Heykel Müzesi Plastik Sanatlar Restorasyon Konservasyon biriminde onarılmıştır.

33


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

KOLEKSİYONUN ZİYARETE AÇILMASI VE MÜZELEŞME Tarihî objelerin ve nadir eserlerin müzelerde muhafaza edilmesi gerekir. Tarihî malzemenin herkesin ulaşabileceği mekânlarda bulundurulması çok sakıncalıdır. Öncelikle koruma amacıyla oluşturduğum ilk koleksiyon 20 Mayıs tarihinde Tıp Tarihi Müzesi adı altında CTF Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nın bir salonunda teşhir edilerek ziyarete açıldı. Serginin açılışına öğretim üyelerinin ve sağlık çalışanlarının yanı sıra bağış sahiplerini de davet ettim. O gün açılışa gelen hocaların birçoğu artık hayatta değil. Bir müzede ya da koleksiyonda bulunup da envantere geçmemiş olan eserlerin korunmaya ihtiyacı vardır. Envantere kayıtlı olmayan eserlerin sorumlu bir kişiye zimmetlenmesi söz konusu olamadığındandır ki bir eserin kaybolması durumunda kimse sorumlu tutulamaz. Kültür varlıklarımızı kötü niyetli kişilerden koruyabilmek için öncelikle onları kayıt altına almalı ve güvenilir bir görevliye zimmetlemeliyiz. Ama uzun yıllar boyunca bizim müzemize koleksiyondan sorumlu tutulabilecek bir memur tayin edilemedi. İlk günden itibaren müzeye bağışlananları tanımlayıp listesini yapmayı ve bağışlayanlara teşekkür yazmayı ve her bir bağışın yanına bilgi etiketinin yazılmasını âdet edinmekle birlikte, ileriki yıllarda bu âdet tam anlamıyla sürdürülemedi. yılında, Roche Müstahzarları Sanayi Anonim Şirketi desteğiyle Hüseyin Olcay müzede sergilenenlerin fotoğraf çekimlerini yaptı. Benzer objeleri bir araya getirerek renkli paspartular üstünde estetik bir görünümle fotoğrafları çektirmiş olmamız envanter bakımından sakıncalı oldu. Her bir objenin tek olarak fotoğraflanması gerekiyordu. Üniversitemize sunduğum bir proje ile müze salonunda sergilenen ve fotoğraflanan eserlerin etiketleri yılında bilgisayara geçirildi. Büyüyen koleksiyonun CTF’nin en eski binasında yeniden teşhir-tanzim edilmesiyle ziyaretçiye ikinci açılışı 17 Mayıs tarihinde Tıp Kültür Birimi adı altında üç katta yirmi beş bölüm olarak gerçekleşti. Binanın her katına kamera sistemi kuruldu. Her iki açılış da müzeye yapılan bağışların artmasıyla sonuçlandı. Tarihî binanın zemin katındaki giriş holüne yaptırılan teşhir panoları ile bir sergi mekânı hazırlanmıştı. Üç haftada bir yeni sergi açılıyordu. tarihleri arasında toplam 89 adet geçici sergi açıldı. Bunlar; 46 yağlı boya resim, 5 sulu boya resim, 20 geleneksel sanat, 8 fotoğraf, 2 karikatür, 3 tıbbi çizim, 2 heykel, 1 gemi maketi, 1 kara kalem 34


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

resim ve 1 kumaş ve nakış sergisiydi. Öğretim üyeleri, hemşireler, personel, öğrenciler, hastalar, koleksiyoncular, tanınmış ve tanınmamış sanatçılar eserlerini Müzede sergiliyordu. Sergilerin açılış günlerinde her kata ayrıca özel güvenlik sağlandığından Müze izin alınmadan gezilebiliyordu.

Müzede bir resim sergisinin açılışı

İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi kampüsünde bulunan eski Dekanlık binası tarihinde “tarihî ve kentsel sit alanı içerisinde kalan kültür varlığı” olarak tescil edildi. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Özel Müzeler ve Denetimleri Hakkındaki Yönetmeliği’nin istediği koşullara uygun olduğu tespit edilen koleksiyon CTF Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nın özel müzesi konumuna getirildi. tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı CTF Tıp Tarihi Müzesi’nin özel müze olmasını uygun görerek onaylandı. Bu, Müze İstanbul Üniversitesi’nin ilk resmî müzesidir. tarihinde İstanbul Üniversitesi Senatosu kararı ile müzenin başkanlığına Prof. Dr. Nil Sarı ve müze müdürlüğüne sanat tarihi mezunu Fatma Tolan atandı. Müzenin yönergesi tarihinde İÜ Rektörlüğü tarafından onaylandı. Bundan sonra Müze, Kültür Bakanlığı görevlileri tarafından senede bir denetlenmeye başladı. 23 Ekim tarihinde İstanbul Üniversitesi’nin tüm koleksiyonlarını Rektörlük bünyesinde toplayan MUSEUM isimli merkez kuruldu. tarihinde İstanbul İl Özel İdaresi’nin desteğiyle CTF Tıp Tarihi Müzesi’nde bulunan eserlerden yetmiş beş bini müze envanteri kurallara uygun olarak kayda geçirildi ve her birine taşınır mal numarası verildi. 35


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

BEKLENTİLER Uluslararası düzeye sahip bir müze olabilmek için gerçekleştirilmesi gereken pek çok husus vardır. Öncelikle koleksiyonun korunması esastır. Güvenlik için her birime yangın uyarı cihazı, kamera sistemi, hırsıza karşı alarm düzeneği, ısı ve nemi ayarlayan iklimlendirme sağlanmalı, depreme karşı alınacak tedbirler yerine getirilmelidir. Teşhir-tanzimin uygulanmasında uluslararası müzeler düzeyinde çağdaş yöntemlerden ve araç-gereçlerden yararlanılmalıdır. Ziyaretçilerin faydalanacağı bilgi panolarının, görüntülerin ve sesli bilgilendirmelerin hazırlanması; öğretici ve eğlendirici video ve film gösterimi; dokunmatikler; projeksiyonlar; hologram ile canlandırma; maketler; mankenler; müzik dinletisi (müzeye ses düzeneği kurulmalıdır); harekete ve ısıya duyarlı özel aydınlatma gibi konular teşhir-tanzim planında yer almalıdır. Bunları gerçekleştirebilmek için teknik donanım sağlanmalıdır. Projeksiyon makinası, bilgisayar, yazıcı, tarayıcı, fotokopi, faks, telefon santralı, fotoğraf makinası gibi elektronik cihazların teminine ihtiyaç vardır. Sergilenecek çok değerli bazı eserlerin bakıma ve/veya onarıma ihtiyacı vardır ve teşhir öncesinde bunların konservasyonu yapılmalıdır. Müzenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi ve planlanmış olan çeşitli faaliyetlerin sürdürülebilmesi için tam gün çalışan uzman kişilere ihtiyaç vardır. Müzeye, programları planlayan, tasarlayan ve yönlendiren danışman bir başkan, yürütücü bir müdür, müze envanterinin sürdürebilecek olan sanat tarihi mezunu ve araştırmacı genç bir müzeci, taşınır mal sürecinden ve ayniyat işlerinden anlayan ’li bir memur (ön kayıt, malzemeye değer biçme, bağış kabulü ve benzer işleri üstlenecek), çok iyi Osmanlı Türkçesi bilen bir arşiv uzmanı (Türkoloji veya tarih bölümü mezunu), ilgili bilgisayar programlarını bilen, belge yönetimi mezunu bir kütüphane sorumlusu, müzeyi gezdirip tanıtacak bir rehber, bakım ve onarım yapan bir uzman (restoratör-konservatör), güvenlik görevlisi, temizlik elemanı ve satış memuru görevlendirilmelidir. Ziyaretçilerin tekrar tekrar gelip Müzeyi gezmesi sağlanmalıdır. Müzeler yaşayan varlıklara benzer. Çeşitli faaliyetlerle müze bir cazibe alanı olabilir. Koleksiyonun genişletilmesi, teşhir-tanzimin yenilenmesi, geçici sergilerin düzenlenmesi, konuşmacı olarak alanında uzman kişilerin davet edilmesi (hekimler, roman ve hikâye yazarları, şairler, tiyatrocular, müzisyenler, tarih36


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

çiler, arkeologlar vd.); çocuklar, hastalar ve hasta yakınları gibi belirli gruplar için özel faaliyetlerin planlanıp yürütülmesi; satış merkezinde müzeyi tanıtan, sağlık tarihiyle ilgili hediyelik eşya ve kitap satışı yapılan bir mekânın bulunması; satış reyonunun yanında ziyaretçilerin dinlenip vakit geçirebileceği bir kafenin işletilmesi ziyaretçi çekmeye katkıda bulunacaktır. Müze aynı zamanda bir araştırma ve yayın birimi olmalıdır. Sağlık tarihini araştıranların rahat çalışabileceği bir ortam hazırlanmalıdır. Burada sağlık müzecileri eğitilmeli ve danışmanlıklar alınmalıdır. Müzeyi tanıtan broşür, katalog, kitap vd. çalışmalar yayınlanmalıdır. Ben de, ellerimle getirdiğim, gözyaşı döktüğüm objelerden ve kitaplardan örneklerle müzenin bir kataloğunu hazırlamayı vazife biliyorum. Araştırma ve yayın faaliyetlerinin sağlıklı yürütülebilmesi için, CTF Tıp Tarihi Müzesi binasının yan tarafında bulunan ve yer altından ve üstünden bir koridorla bağlanmış olan diğer tarihî binanın (günümüzde dekanlık olarak kullanılıyor) tıp tarihi kütüphanesi ve arşivi olarak düşünülüp planlanmasında büyük yarar vardır. CTF Müzesi binasının ön ve arka bahçesi düzenlenerek müzenin kullanımına tahsis edilebilir ve bu bölgede küçük bir tıbbi bitki bahçesi düzenlenebilir. Yukarıda belirttiğimiz tüm beklentilerimiz donanımlı görevlilerin yanı sıra sağlam bir bütçe ile gerçekleşebilir. Binanın kalorifer, elektrik ve su masrafı bile sorun olabilmektedir. Düzenlenen faaliyetlerin (geçici sergiler, toplantılar, konferanslar), kullanılan teknik araç-gereçlerin, yayınların giderlerinin yanı sıra müze çalışanlarının maaşları, küratörlük ve danışmanlık ödenekleri bir araya geldiğinde yüklü bir bütçe gerekmektedir. Koleksiyonu zenginleştirecek yeni eserlerin satın alınması için de bir bütçe ayrılmasına ihtiyaç vardır. Sağlık müzeciliğinde belki de en önemli eksiğimiz yetişmiş sağlık müzecilerinin olmamasıdır. Sağlık müzecisi iki uzmanlığa birden sahip olmalıdır. Hem tıp tarihi uzmanı olmalı, hem de sağlık müzeciliği konusunda uzmanlaşmalıdır. Yetişmiş gençlere ve yeni mekânlara şiddetle ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kurduğumuz Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Derneği’nin öncülük yaparak yolu açacağına inanıyoruz.

37



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ MÜZESİ/ KOLEKSİYONU Nuran Yıldırım1, Hakan Ertin2 KURULUŞ İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Koleksiyonu, her ne kadar resmen Üniversite Reformu ile kurulmaya başlanmışsa da temeli Üniversite Reformu öncesine, Dr. A. Süheyl Ünver’in İ. Ü. Tıp Fakültesi’ne intisabıyla başlar (). Dr. Ünver, bir yandan Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden yönetimindeki Tedavi ve Farmakodinami Kliniği’nde çalışır, bir yandan da İstanbul kütüphanelerinden ve müzelerinden Türk Tıp Tarihi ile ilgili bilgiler toplar ve tıp ile ilgili minyatürleri çizerdi. Çünkü kendisi aynı zamanda hattat ve tezhipçi idi. yılında Bükreş’te düzenlenen Uluslararası Tıp Tarihine Kongresi’ne, “Türkiye’de Hastaneler” ve “Veba Hastalığı” konulu iki bildiriyle katılmıştı (). Ayrıca Tedavi Seririyatı ve Laboratuvarı Dergisi’ne farmakoloji ve tıp tarihine yönelik makaleler yazmaktaydı.3 Üniversite Reformu’nda Tıp Fakültesi yeniden yapılandırılırken, Rektör Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp’in önerisiyle ders programına alınan, Tıp Tarihi ve Deontoloji dersleri için hoca aranırken akla gelen ilk isim, tıp tarihi yayınlarıyla dikkati çeken Doç. Dr. A. Süheyl Ünver olur. Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’nde vekâleten görevlendirilir. Fakat Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) Dr. Refik Saydam, bir kişinin iki ayrı görev yapmasını uygun görmez. Dr. Ünver, iki daldan birini seçmek zorundadır. Tedavi ve Farmakodinami Kliniği’ni tercih eder. Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ne uygun biri bulunamayınca, rektörlük ve dekanlık, Dr. Ünver’den yeni kürsünün kuruluşunu üstlenmesini ister. 1 Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi. 2 Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, [email protected] 3 Tıp Tarihi Enstitüsünün Kuruluşu ve İnkişafı, TEN Tıp ve Eczacılık Neşriyatı 1, İstanbul , s.

39


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Tedavi ve Farmakodinami Kliniği’ni bırakan Doç. Dr. A. Süheyl Ünver asaleten Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ne tayin edilir. Dr. Ünver, 9. Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi için Romanya’ya gittiğinde, Bükreş’teki tıp tarihi enstitüsünü görmüş, Cluj’daki enstitünün de methini işitmişti. Bu enstitülerde olduğu gibi, Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’nün mutlaka bir araştırma enstitüsüne bağlı olması gerektiğini düşünmekteydi. Bu arada kendisine İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki merkez binasının ikinci katında küçük bir oda tahsis edilir. Tıp Fakültesi Kütüphanesi’ndeki yazma eserler ve eski matbu tıp kitaplarıyla kimi eski resimler devredilir. Dr. Ünver, bu küçük odada, bir dolap, bir masa, birkaç sandalye, lise mezunu bir sekreter ve eski yazı bilen Hattat Refet Bey ile çalışmaya başlar. Tıp Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Tevfik Salim Sağlam’ı ziyaret ettiği bir sırada, Romanya’da ve diğer Avrupa ülkelerindeki benzerleri gibi, yeni kürsünün adının, Tıp Tarihi Enstitüsü olmasını önerir. Tıp Tarihi Enstitüsü, hem Türk Tıp Tarihi hakkında araştırmalar yapacak hem de Tıp Fakültesi ders programında yer alan Tıp Tarihi ve Deontoloji derslerini üstlenecektir. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tevfik Salim Sağlam bu öneriyi uygun görür, o sırada makamında bulunan Prof. Dr. Sedat Tavat da destekleyince Tıp Tarihi Enstitüsü adı resmiyet kazanır. Dr. Ünver bir yandan, üniversite yönetiminin göndermiş olduğu tarihî resimlerin tasnifi ile müze çalışmalarına başlar, bir yandan da sahaflardan satın aldığı el yazması tıp kitaplarını, Tıp Fakültesi Kütüphanesi’nden gelen kitaplara ekleyerek, bir başvuru kitaplığı kurar. Tıp Tarihi Enstitüsü, bu gelişmelerle bir odaya sığamaz hâle gelince, Merkez Bina’nın giriş katındaki büyük bir salona taşınır.4 Tıp Fakültesi Kütüphanesi’nden gelenler arasında, yılında açılan Tıbhâne-i Âmire’nin mührünü taşıyan kitaplar vardır. ’li yıllarda ise ’da kurulmuş olan Cemiyet-i Tıbbiye-i Şâhâne’nin kütüphanesi koleksiyona dâhil olmuştur. O yıllarda müze ve koleksiyon ayrımı yapılmadığından, toplanmakta olan koleksiyon, Tıp Tarihi Müzesi olarak adlandırılır, demirbaş kayıtları da bu şekilde tutulur. Tıp Tarihi Müzesi, Doç. Dr. A. Süheyl Ünver’in odasındaki dolaplarda sergilenmeye başlanır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı müfettişlerinden Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu, asistan olarak kürsü kadrosuna katıldıktan sonra (), müze ve ki4 Bedi N. Şehsuvaroğlu, “Memleketimizde Tıp Tarihi ve Deontoloji Öğretimi ve İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü”, İ. Ü. Tıp Fakültesi Mecmuası, cilt 32 (), s.

40


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

taplığı zenginleştirme çabaları hız kazanır. yılında Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü, merkez binanın giriş katında yedi odaya yayılmış bulunmaktaydı. En büyük mekân olan seminer salonu Tıp Tarihi Müzesi’ne de ev sahipliği yapıyordu.5 Tıp Tarihi Müzesi’ne nasıl malzeme toplandığını Süheyl Hoca’dan dinleyelim: “Müze Malzemesi: Enstitünün kuruluşundan beri bu sahadaki mesai memnuniyete şâyândır. Tıbbî folklor, eski tıbbî aletler, orijinal resim, minyatürler ve nadir fotoğraflarla koleksiyonumuz satın alınan ve gerek teberru edilen malzeme ile zenginleşmektedir. Bunlar dekanlıkça verilen bir büyük salon, bir asma kat ilavesiyle yapılan Tıp Tarihi Müzesi’ne konacaktır. Bu meyanda parası Prof. Dr. İhsan Rıfat Sabar tarafından verilerek satın alınan Yıldız Fabrikası mamulatından Şişli Etfal Hastanesi ilaç kapları ve diğer eczanelerden temin edilenler, ilk defa bizde röntgen tarzında kullanılan krooks borusu ve buna mümasil emsalsiz ve nadide eşya toplanmıştır ve hâlâ da bulunduğu nisbette tedarik olunmaktadır.”6

Tıp Tarihi Müzesi, kuruluş aşamasında ilk vitrinler,

Hamidiye Etfal Hastanesi ilaç kaplarını Tıp Tarihi Müzesi’ne bağışlayan Dr. İhsan Rıfat Sabar hakkındaki yazı,

5 Bedi N. Şehsuvaroğlu, Tıbbi Deontoloji Dersleri, cilt I, İstanbul , s. 6 Tıp Tarihi Enstitüsünün Kuruluşu ve İnkişafı, s.

41


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Süheyl Hoca’nın sözünü ettiği ilaç kapları, II. Abdülhamid’in, kuşpalazından ölen küçük kızı Hatice Sultan anısına yaptırdığı, Hamidiye Etfal Hastanesi eczanesi için Yıldız Çini Fabrikası’nda üretilmişti. Bu değerli ilaç kaplarından adedi, yılında Tıp Fakültesi Ftizyoloji Kürsüsü’nden Doç. Dr. İhsan Rıfat Sabar tarafından liraya satın alınır ve Tıp Tarihi Enstitüsü’ne

İ.Ü. Merkez Bina zemin katta Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı mekânları,

Tıp Tarihi Müzesi, 2- Sergi Salonu, 3- Seminer Salonu, 4-Kürsü Başkanlığı ve sekreterlik, 5-Tevfik Salim Sağlam Kütüphanesi, 6- Neşet Ömer İrdelp Kütüphanesi, 7- Depo, 8- Âkil Muhtar Özden Kütüphanesi, 9 ve Fotoğraf atölyesi, Mutfak, WC

42


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

bağışlanır. Süheyl Hoca, Tıp Tarihi Müzesi’ne yapılan bu katkıdan çok memnun olur. 4 Nisan tarihinde, Tıp Fakültesi Dekanlığı’ndan, Dr. Sabar’a teşekkür edilmesini ve bu tür bağışlara bir örnek olmak üzere gazetelere haber verilmesini rica eder.7 Tıp Tarihi Müzesi Sonraki yıllarda, seminer salonunun yan karşısında, Adli Tıp Kürsüsü’nün bulunduğu koridorun başında yer alan geniş bir mekân, içine asma kat da yaptırılarak vitrinlerle donatılır ve kapısına, Tıp Tarihi Müzesi tabelası asılır. yılında Adli Tıp Kürsüsü, Çapa’ya taşındıktan sonra, Tıp Tarihi Müzesi’nin yanındaki salon, yağlı boya tablolar için daimi sergi alanı olarak düzenlenir. Duvarlara özellikle Büyükelçi Dr. Hulusi Fuat Tugay tarafından, İstanbul Şehir Kütüphanesi Kurma ve Yaşatma Derneği’ne bağışlanmış olan iki büyük boy yağlıboya tablo ile Şeref Akdik, Feyhaman Duran gibi ünlü ressamların eserleri asılır. Feyhaman Duran’ın en değerli eserleri arasında sayılan Atatürk yağlıboya tablosu da bunlar arasındadır. Bağış yoluyla edinilen el yazması eserlere, Süheyl Hoca’nın dostu kitapçı Raif Yelkenci kanalıyla satın alınanlar eklenince zengin bir el yazması tıp kitapları koleksiyonu oluşturulur.8 Tıp Tarihi Enstitüsü’ndeki bu müze tanındıkça vefat eden hocaların ve kimi ünlü hekimlerin aileleri; diplomalar, belgeler ve kitaplar bağışlar. Bunların en önemlileri; Âkil Muhtar Özden, Tevfik Salim Sağlam ve Neşet Ömer İrdelp’in kütüphaneleri ve kişisel evrakıdır. Bu kütüphanelerin her biri orijinal dolaplarında ayrı ayrı odalara yerleştirilir. Âkil Muhtar Özden’in kişisel evrakı, defterleri, kimlikleri, madalyaları gibi değerli objeler Tıp Tarihi Müzesi’nde ayrı bir dolapta sergilenir. Aynı zamanda bir ressam olan ve II. Abdülhamid ile Atatürk’ün ölümlerine tanık olan Âkil Muhtar Özden’in bu iki devlet adamını ölüm döşeklerinde gösteren karakalem çizimleri de bunlar arasındadır. Atatürk’ün müdavi hekimlerinden olan Âkil Muhtar Özden’in, Atatürk’ün son hastalığı sırasında tuttuğu günlük mahiyetindeki notlar, Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu tarafından yayına hazırlanmış, ani vefatı nedeniyle ailesi tarafından, Atatürk’ün Sağlık Hayatı (Hürriyet Yayınları, İsanbul ) adıyla yayımlanmıştır. 7 Tıp Tarihi Enstitüsünün Kuruluşu ve İnkişafı, s. 12; İstanbul Tıp Fakültesi Personel Arşivi, İhsan Rıfat Sabar dosyası. 8 Tıp Tarihi Enstitüsünün Kuruluşu ve İnkişafı, s.

43


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Hamidiye Etfal Hastanesi ilaç kapları

Ünlü Ressam Feyhaman Duran’ın, Özden ailesi bireylerine ait yağlıboya tabloları da Âkil Muhtar Özden’in kızı Aliye Haldun Sarhan tarafından bağışlanmıştır. Âkil Muhtar Hoca’ya ait zengin preparat koleksiyonu, fotoğraflar, suluboya tablolar da bu şekilde koleksiyonumuza dâhil olmuştur. Tevfik Salim Hoca’nın masası, altın kaplama yazı takımı ve ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden sayılan sandalyesi, Tıp Fakültesi’nde ilk radyografilerin çekiminde kullanılan crooks tüpü de müzenin değerli varlıkları arasındadır.

Tıp Tarihi Müzesi, İ.Ü. Merkez Bina. Bedi N. Şehsuvaroğlu: “Memleketimizde Tıp Tarihi ve Deontoloji Öğretimi ve İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü”, İ. Ü. Tıp Fakültesi Mecmuası, C. 32 (), s.

44

Zamanla müzeye; antik dönemden Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait tıbbi-cerrahi aletler, değerli mikroskoplar, Atatürk’ün müşavir hekimlerinden Dr. Kâmil Berk’in Atatürk’ün son hastalığında kullandığı serum tüpü, Prof. Dr. Lutfü Aksu tarafından Atatürk’ün tahnitinde kullanılan alet, Pasteur’un iç hastalıkları hocası Zoeros Paşa’ya ve Freud’un Dr. İzzettin


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Şadan’a yazmış olduğu mektuplar kazandırılır. Tıp Fakültesi’ne ait çeşitli tarihlerde verilmiş diplomalar, kimlik belgeleri, ilaç yapımında kullanılan mermer havanlar, sterilizasyon aletleri ve etüvler; nazarlıklar, bitkisel drog örnekleri, kan taşları ve şifa tasları gibi folklorik tıp objeleri toplanır. Prof. Dr. Süheyl Ünver, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne gittikten sonra, Bedi N. Şehsuvaroğlu; Tıp Fakültesi’nin kullanımdan düşmüş mühürlerini, hocaların ve tanınmış Tıp Tarihi Müzesi kurucuları, A. Süheyl Ünver ve Bedi N. hekimlerin evrakı ile resimle- Şehsuvaroğlu rini, kliniklerde kullanılmayan tıbbi araç-gereçlerle müzenin zenginleşmesine önemli katkılarda bulunur. Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’nda, yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi resmen iki fakülteye bölünür; İstanbul Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi. Bu arada, Tıp Tarihi Enstitüsü kurucusu Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ile Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu’nun arası açılır. Süheyl Hoca Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni tercih eder. Yeni fakültenin fiilen ayrılması ve Cerrahpaşa’ya taşınması üç yıl sürecektir.

Tıp Tarihi Müzesi, Abdüllatif Suphi Paşa Konağı

Prof. Dr. Süheyl Ünver, sonlarında İstanbul Tıp Fakültesi’nden ayrılırken; Tıp Tarihi Enstitüsü’nün demirbaşına kayıtlı olan; Feyhaman Duran imzalı tabloların bir kısmını, yaz45


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

ma eserlerin tamamını, Hamidiye Etfal Hastanesi ilaç kaplarının çoğunu, kütüphane kartotekslerini ve ayrıca pek çok tarihi resim ile kimi müze objelerini beraberinde götürür. Çoğu tespit edilip listelenir ve İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı’na bildirilir. Nuran İşcan (Yıldırım), 26 Ekim günü kürsüde Osmanlıca okutmanı olarak çalışmaya başladığında kendisine verilen ilk görev, Süheyl Hoca’nın kısa bir süre önce Cerrahpaşa’ya giderken beraberinde götürdüğü demirbaşları ve kalan kitapları listelemektir. Tespit edilebilen eksikler Dekanlığa bildirilir.

Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’nda müzenin tabelası

Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu’nın 13 Mayıs tarihinde aniden vefatı üzerine, Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ne iki sene Adli Tıp Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Cahit Özen vekâlet eder. Almanya’dan Doç. Dr. Arslan Terzioğlu’nun gelmesiyle kürsü faaliyetleri hareketlenir (). Tıp Tarihi Müzesi de Dr. Terzioğlu’nun sorumluluğundadır.

İstanbul Üniversitesi’nde Haziran ’de başlayan öğrenci olayları, öğrencilerin sağ ve sol kamplara bölünmesine yol açar ve silahlı çatışmalar başlar. 12 Mart askerî müdahalesi ardından şiddetlenen çatışmalarda öğrenciler, ana giriş kapısının iki yanındaki iki köşkte bulunan Rektörlük makamını ve ofislerini, sık sık işgal ederler ve çalışmaları sekteye uğratırlar. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazım Terzioğlu’nun girişimiyle Fatih-Horhor’daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı satın alınır. Rektörlük ve büroları, tarihî yarım adanın Osmanlı’dan günümüze ulaşan ilk sivil kâgir mimari eseri olan Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’na taşınır. 12 Eylül askeri darbesiyle ordu yönetime el koyunca öğrenci olayları durulur. Rektörlük merkez binaya dönme hazırlıklarına başlar. yılında yürürlüğe giren YÖK Kanunu ile adı değişen Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı, bu sırada Merkez Bina’nın giriş katında soldan ilk ve 46


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

ikinci koridorda dokuz mekâna yayılmıştı. İlk koridorda; Tıp Tarihi Müzesi ile sergi salonu bulunmaktaydı. İkinci koridorda; seminer salonu, yanında anabilim dalı sekreterliği ve başkanlık odası, bitişiğinde Tevfik Salim Sağlam Kütüphanesi, Neşet Ömer İrdelp Kütüphanesi, depo ile koridorun sonunda Âkil Muhtar Özden Kütüphanesi vardı. Fotoğraf atölyesi ise girişin solundaki merdivenin iki yanındaydı. Ayrıca bir mutfak ile tuvaleti vardı. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Beyazıt’taki Merkez kampüs ana kapısının yanındaki iki köşk yerine, yılından önce Harbiye Nezareti olarak kullanılmış olan Merkez Bina’nın tamamına yerleşmeye karar verince, Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nın Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’na taşınması istenir. Boşaltacağı mekânlara Rektörlüğe bağlı birimler yerleşecektir. sonbaharında başlayan taşınma sırasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemalettin Öner’in emriyle depoda yığınlar hâlinde durmakta olan kayıt dışı kitaplar, çuvallara doldurulup SEKA’ya gönderilmek üzere bir kamyona yüklenir. Kitapların SEKA’ya gönderilmekte olduğunu duyan kimi kişiler kamyonun yolunu kesip, şoföre bir miktar para vererek kitapları sahaflara satarlar. Sahaflardan biri, o sırada Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Nil Sarı’yı arayarak kitap çuvallarından söz eder. Dr. Sarı da dekanlık ile temasa geçerek kimi çuvalları satın alır. Satın alınan çuvallardan çıkan eski diplomalar ve tarihî belgeler bugün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir. Konu gazetelere intikal eder. Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu’nun eşi Leyla Şehsuvaroğlu, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne başvurarak şikâyetçi olur. Dr. Terzioğlu hakkında soruşturma açılırsa da, bu göstermelik soruşturma aklanma ile son bulur. Tıp Tarihi Müzesi, Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’nın ikinci katına yerleştirilir. İki müze vitrini de üçüncü kattaki anabilim dalı başkanlık odasının yanına konur. Bu müze yılında “İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi” adıyla Kültür Bakanlığı müze rehberine girmiştir. Daha sonra Dr. Terzioğlu müzenin adını; “Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ve Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu Tıp Tarihi Müzesi” olarak değiştirmiştir. Tıp Tarihi Müzesi’nin Fatih’e taşındığı yıl, müzeleri ilgilendiren çok önemli bir kanun yürürlüğe girer; 21 Temmuz tarihli ve sayılı, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu”. Bu kanunun maddesiyle; bakan47


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

lıklar, kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişilerle vakıflara, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan izin almak şartıyla, kendi hizmet konularını veya amaçlarını gerçekleştirmeleri için, her çeşit taşınır kültür varlığını içeren özel müzeler kurma yetkisi verilir. Bu kanun ve yönetmelik yürürlüğe girdikten sonra Tıp Tarihi Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan onaylanmaz ve koleksiyon kapsamında kalır. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arslan Tıp Tarihi Müzesi’nde Prof. Dr. Kazım Arısan resim sergisi açılışı, İ. Ü. Merkez Bina. Soldan; Nuran Yıldırım, Kazım Arısan, Bedi N. ŞehsuvaTerzioğlu’nun bu duroğlu, Aliye Haldun Sarhan, 7 Haziran rumdan haberi olmadığı için, Tıp Tarihi Koleksiyonunu, bu düzenlemeye göre müzeye dönüştürmek için hiçbir çaba sarf etmez. Bu dönemde; Dr. Feridun Frik varisleri tarafından tıbbi malzeme, kuru hacamat, süt sağma aparatı, enjektör gibi tıbbi araçlar yanında Dr. Frik’e ait plaket ve belgeler bağışlanır. Ecz. Kimyager Naşit Baylav’ın ailesinden satın alınan; yazma eserler, nadir bulunan Arap harfli basılı botanik kitapları koleksiyona katılır. Bu yazma eserlerin bir kısmı taşınırken, Dr. Terzioğlu’nun odasında bulunan ve kilidi çilingir marifetiyle açtırılan bir komodinde bulunmuştur. Hepsi kayıtsız olan bu yazma eserler arasında, yüzyılın tanınmış Osmanlı Hekim Cerrahı Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun Mücerrebname adlı eserinin olması hepimizi heyecanlandırmıştı. Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Türkân Erbengi, yıllarında aynı anabilim dalında çalışmış olan ünlü Alman Anatom Prof. Dr. Max Clara’nın histolojik preparatlarını bağışlar. Histoloji preparatları, 6 Ekim tarihinde, Dr. Erbengi’nin yaptırdığı vitrinde sergilenmeye başlanır. 48


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Tıp Tarihi Müzesi, Max Clara preparatları vitrini önünde, sağdan; Abdullah Köşe, Hakan Ertin, Alpertunga Kara, Sadun Kandan, Arslan Terzioğlu, Türkân Erbengi, Arın Namal, Öztan Öncel, Ayşe Nur Gökçe, Bülent Özaltay, Doğan Üvey, 6 Ekim

Dr. Terzioğlu emekli olunca Anabilim Dalı Başkanlığını üstlenen Prof. Dr. Öztan Öncel döneminde, 18 Ocak tarih ve sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, “Taşınır Mal Yönetmeliği” uyarınca, Tıp Tarihi Müzesi ile anabilim dalının diğer varlıklarının, bu yönetmelikle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde envanter numaraları yenilenerek sisteme kaydedilmesi gerekirken bu da yapılmaz ve Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’nın neredeyse bütün varlıkları kayıt dışı kalır. Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’ndan Depoya yılında Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in talimatları doğrultusunda, İstanbul Üniversitesi’nde bulunan koleksiyonların Kültür Bakanlığı’ndan onaylı özel müzelere dönüştürülmesi çalışmaları başlar. Bu kapsamda İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Koleksiyonu’nun bulunduğu Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’nın restorasyonu ve müze olarak yeniden düzenlenmesi gündeme gelir. Bunun için Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’nın konaktan taşınması gerekmektedir. O zaman anabilim dalının bütün varlıklarının kayıt dışı olduğu anlaşılır. Üstelik, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” 49


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

uyarınca kayıtsız tarihi varlıkların taşınması yasaktır. İ.Ü. Rektörlüğü İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı’nca yapılan “İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Tıp Tarihi Müzesi ve Kütüphanesi Envanter Uygulaması ve Taşıma İşi” ihalesiyle, anabilim dalındaki, Tıp Tarihi Koleksiyonu, kütüphaneler ve arşiv kayıt altına alınmaya başlanır. Bu kapsamda Tıp Tarihi Koleksiyonu’na, ilerde müze olarak onaylandığında kullanılmak üzere, “İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi” adı verilir. 1 Haziran tarihinde Anabilim Dalı Başkanlığına atanmış olan Prof. Dr. Nuran Yıldırım ile Dr. Hakan Ertin’in nezaretinde, kayıt işleri ve envanter çalışması başlar. Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’ndaki taşınır kültür varlıkları, çağdaş müzecilik, kütüphanecilik ve arşivcilik yöntemlerine uygun olarak; temizlenir, çeşitli cephelerden fotoğrafları çekilir ve tanımları yapılarak listelenir. Ayrıca depolardan koliler içinde, vaktiyle bağışlanmış olup hiçbir işlem görmemiş, çok sayıda koleksiyon objesi çıkar. Bunlar da aynı işlemlere tabi tutularak kayıt altına alınır. Obje envanter numaraları üretilir ve RFID akıllı etiketleme sistemine tabi tutulur. Yazma eserler, nadir basma tıp kitaplarının önemli bir bölümü, tarihî önemi haiz fotoğraf albümleri, radyografi albümleri, preparat koleksiyonları ile eski fotoğrafların çoğu dijitalize edilir. Depolarda çuvallar içinde bulunan kitaplar ve süreli yayınlar tasnif edilir. Böylece müzelik obje sayısı yaklaşık ’e yükselir. Ayrıca; adet el yazması eser, adet Tıp Fakültesi Eczacı Mektebi talebe dosyası, harem ağalarına ait 43 defter ve pek çok tarihî fotoğraf da müze kapsamına alınır. El yazması eserlerin en değerlisi tarihinde ünlü Osmanlı hekim cerrahı Şerefeddin Sabuncuoğlu tarafından yazılmış olan, Cerrahiyetü’l-Haniye’dir. Cerrahi hastalıklar ile uygulamaların anlatıldığı bu eserde ameliyatlar, minyatür tekniği ile çizilmiş resimlerle gösterilmiştir. Başka Birimlere Verilen Tablolar İstanbul Tıp Fakültesi Koleksiyonu’nun en değerli parçası, tanınmış ressamlarımızdan Nazmi Ziya Güran imzalı, Atatürk’ün yağlıboya boy tablosudur. Atatürk’ün sağlığında, / yılında yapılmış olan, x cm ebadındaki tablonun Atatürk’ü gerçek boyuyla betimlediği düşünülmektedir. Ekspertizlerin değer biçmede zorlandığı bu çok değerli tablonun ilginç bir 50


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

öyküsü vardır. Prof. Dr. Nuran Yıldırım, bir gün Dr. Terzioğlu’nun istediği bir kitabı ararken, kitaplığın en üstünde rulo şeklinde bir bez görür. Merak edip baktığında Atatürk’ün tam boy yağlıboya resmiyle karşılaşır. Altında Arap harfleriyle yazılı Nazmi Ziya imzasını ve tarihini görünce sevinçle kucaklayıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arslan Terzioğlu’nun makamına koşar. Bu çok önemli tablonun ressamını ve yılında yapıldığını söyleyip Dr. Terzioğlu’na teslim eder. Kısa bir süre sonra Dr. Terzioğlu bu tablo ile birlikte A. Guftel (?) imzalı tarihli “İstanbul” konulu yağlıboya tablo (75x cm) ve Abdullah Çizgen imzalı, “Topkapı Sarayından” konulu yağlıboya tabloyu (58x72 cm), o yıllarda İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığını yürütmekte olan Prof. Dr. Cemalettin Öner’e verir. Atatürk tablosu Dekanlık tarafından çerçevelenip Hulusi Behçet Kütüphanesi ile aynı binada bulunan Kemal Atay Amfisi’ne, diğer iki tablo ise İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlık makamı duvarına asılır. Prof. Dr. Nuran Yıldırım’ın, anabilim dalı başkanlığını üstlendiği yılında, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı onarım nedeniyle Abdüllatif Suphi Paşa Konağı’ndan, İstanbul Tıp Fakültesi’nin Çapa yerleşkesindeki Hulusi Behçet Kütüphanesi’ne taşınır. Dr. Yıldırım’ın ilk işi Kemal Atay Amfisi’ne bakmak olur. Tablo yerinde yoktur. Hemen Dekan Prof. Dr. Bilgin Saydam’dan randevu alır ve tabloyu sorar. Dekan böyle bir tablodan haberi olmadığını fakat aratacağını söyler. Dr. Yıldırım yılında bir gün doktora öğrencilerine vize sınavı yapacaktır, fakat yer bulamaz. Tıp Fakültesi öğrencilerin ders çalıştığı yerde boş masa olup olmadığına bakmak için kütüphanenin orta salonuna girdiğinde duvarda Nazmi Ziya’nın Atatürk tablosunu görür. Derhal Hulusi Behçet Kütüphanesi Müdürü Perihan Hanım’a gidip tablo hakkında bilgi alır. Tablo, senelerce önce Dekanlık tarafından gönderilmiş ve Perihan Hanım’a zimmetlenmiştir. Dr. Yıldırım Dekan Prof. Dr. Bilgin Saydam’a durumu anlatır ve makamındaki iki tablo ile birlikte bu üç tablonun anabilim dalına iade edilmesini ister. Bu talebi olumlu karşılanır. İlgililere haber verilir. Ekspertize inceletilen tabloların orijinal oldukları belgelenir ve Prof. Dr. Nuran Yıldırım’a zimmetlenerek, sıkı güvenlik önlemleriyle Tıp Tarihi Koleksiyonu’nun bulunduğu depoya götürülür. Prof. Dr. Arslan Terzioğlu’nun Rektör Prof. Dr. Bülent Berkarda’ya verdiği ve rektörlüğü boyunca makamında duran, Âkil Muhtar Özden’in ünlü tavşan 51


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığındaki İstanbul manzaralı tablo geri alınırken. Soldan; Av. Enver Kibiroğlu, Tıp Fakültesi Genel Sekreteri Ekrem Aydın, Dekan Bilgin Saydam, Dekan Yardımcısı Ateş Kadıoğlu, Hakan Ertin, Nuran Yıldırım, 11 Ocak

diseksiyonu tablosu ise Dr. Berkarda tarafından rektörlüğü bitince Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’na gönderilir. Günümüzde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir. Çok değerli kültür varlıklarına sahip olan, İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Koleksiyonu, hâlâ bir depoda, uygun bir mekânda müzeye dönüşeceği günü beklemektedir.

KAYNAKLAR 1. Bilgil, Turhan. “Türkiye’de Bir Tane Tıp Tarihi Müzesi Var. Atatürk’ün Hastalığında Kullanılan Aletler İle Pasifik’teki Yerlilerin Küçülttüğü İnsan Kafatası İlgi Topluyor”. Tecüman Gazetesi, 2 Kasım 2. Cenani, Nükhet. “İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü ve Geçmişe Yolculuk”. Türkiye Klinikleri J. Med. Ethics, 16 (), s. 3. “İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi”. Spatula, sayı 12 (), s. 4. Şehsuvaroğlu, Bedi N. “Memleketimizde Tıp Tarihi ve Deontoloji Öğretimi ve İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü”. İÜ Tıp Fakültesi Mecmuası, cilt 32 (), s.

52


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

5. Şehsuvaroğlu, Bedi N. Tıbbi Deontoloji Dersleri, cilt I. İstanbul 6. Terzioğlu, Arslan. “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane ile Ahmed Fethi Paşa ve Abdüllatif Suphi Paşa Döneminden Bugünkü İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesine Kadar Bizde Müzeciliğin Gelişmesine Kısa Bir Bakış”. Türk Tıp Tarihi Yıllığı, Acta Turcica Historiae Medicinae VII. İstanbul (), s. 7. Tıp Tarihi Enstitüsünün Kuruluşu ve İnkişafı. TEN Tıp ve Eczacılık Neşriyatı 1, İstanbul 8. Uslu, Saadet. “Tıbbın Yıllık Tarihi”. Cumhuriyet Gazetesi. 26 Mayıs

53



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ MÜZESİ KOLEKSİYONU Fulya Kardeş1

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi, yılından beri faaliyet gösteren Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin psikiyatri, nöroloji ve nöroşirurji alanlarındaki öncülüğünü gözler önüne seren, kültürel mirasının toplandığı, korunduğu ve kamusal alanla paylaşıldığı bir kurum müzesidir. Hastane 84 metrekarelik müzesi aracılığıyla, kuruluşundan günümüze, tarihinden kesitleri toplumla paylaşmaktadır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Müzesi; hastane yönetimi, Ruh Hastaları Readaptasyon Derneği ve YTÜ Müzecilik Yüksek Lisans Programı’nın ortak çalışması ile yine hastanede bulunan eski PTT binasında 26 Haziran ’de ziyarete açılmıştır. Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nde yer alan Toptaşı Bimârhanesi’nden Reşadiye Kışlası arazisine taşınan hastane yılından beri Bakırköy’de faaliyet göstermektedir. Dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, başbakanı İsmet İnönü ve sağlık bakanı Refik Saydam’ın onayı ile yılında başlayan taşınma süreci 15 Haziran ’de tamamlandı ve Toptaşı Bimârhanesi kapatıldı. Adı İstanbul Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi olarak değiştirildi Reşadiye Kışlası arazisinde hizmet vermeye başladı. Hastane’nin tarihi Bakırköy’ün tarihinin önemli bir parçasını oluşturur. Bakırköy’e taşınmasından günümüze kadar ruh ve sinir hastalıkları alanında bütün Türkiye’ye hizmet vermekte olan hastane, sahasında önemli bir boşluğu dolduran köklü bir sağlık kurumudur. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cumhuriyet döneminin en büyük ruh ve sinir hastalıkları hastanesi olmakla birlikte, ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda değerli hizmetler 1 Müze uzmanı, [email protected]

55


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

vermiş, çok sayıda uzman ve bilim adamının yetiştirilmesini sağlamıştır. Müze koleksiyonu, Toptaşı Bimarhanesi ve hastanenin Bakırköy’de tekrar kuruluşundan bugüne kadarki zaman dilimine ait tarihî ve kültürel değerini yansıtan her türlü bilgi, belge ve nesneyi kapsamaktadır. Bu sebeple hastanenin sahip olduğu kültürel miras, Toptaşı’na yani “bimarhane” dönemine kadar gitmektedir. Hastanenin arşivinde bulunan bu döneme ait hasta dosyalarının birkaçı müzede sergilenmektedir. Bunların dışında, koleksiyonun neredeyse tamamı Cumhuriyet dönemine aittir. Müze koleksiyonu hastanede görev yapmış kişilerin şahsi eşyaları, hizmet alanlar için kullanılan tıbbi malzeme, çeşitli tıbbi cihaz ve ürünler, hastanenin yönetimi, işleyişi ve faaliyetlerine ilişkin kurumsal malzemeler, hastanenin tıbbi faaliyetleri ve personeli ile ilgili basılı kaynaklar (kitaplar, reçeteler, gazete kupürleri, afişler, bilimsel program kitapçıkları) ile görsel ve işitsel malzemeden meydana gelmektedir. Müzede, hastanenin tarihî gelişimi onar yıllık dönemler hâlinde, kronolojik olarak sunulmaktadır. İlk kısımda hastanenin kuruluşu ve kurucusu Mazhar Osman’ın (Uzman) hayatı ve çalışmalarına dair bilgi ve belgeler sunulmaktadır. Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman’ın kitapları (Akıl Hastalıkları, Tababet-i Ruhiye, İstanbul Seririyatı), cübbesi, reçetesi, hokka takımı, eldiveni, kravatı ve traş takımı da burada sergilenenler arasındadır. Hastane ’lu yılların sonunda, her biri büyük klinik kabul edilebilecek 40 servis ile hizmet vermekteydi. yılında yapılan “Üniversite Reformu” sonrasında Üniversite’nin Nöroloji ve Psikiyatri Kürsüsü, Haydarpaşa Tıp Fakültesi’nden Bakırköy’e taşındı ve yılında Çapa’daki yeni binasına geçene kadar burada kaldı. Bu yıllara ait malzemenin sergilendiği bölümde, hastanenin ’lardaki kurumsallaşmasına yönelik bilgiler verilmekte, kuruma staja gelen akliye ve asabiye öğrencilerinin kürsü başkanı Mazhar Osman’la birlikte çekildikleri fotoğraflar bulunmaktadır. Bölümün en dikkat çekici kısmı hastanede ilk defa yılında yapılan beyin cerrahisi operasyonuna ait malzemelerin sergilendiği bölümdür. Ayrıca burada Mazhar Osman’ın akliye, asabiye ve beyin cerrahisi alanlarında eğitim alması için yurtdışına gönderdiği, daha sonra her biri tıpta önemli çalışmalara imza atacak hekimlere ait görseller de bulunmaktadır. Müzede sergilenen beyin cerrahisi (nöröşirurji) tarihine ışık tutması bakımından da önemli yeri olan ameliyat defterleri, Dr. Hami Dilek’in Bakırköy 56


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

yıllarına () aittir. Bunlar Dr. Hami Dilek’in tuttuğu ameliyatla ait notlar ve bilgilerin yanı sıra vakalarla ilgili renkli kuru kalemlerle çizilmiş detaylı resimleri de içermektedir. Bu notlar ve çizimlerde cerrahi yaklaşım şekli ve elde edilen sonuçlar özenle anlatılmıştır. Bunlarda ayrıca yılına ait Umumi Cerrahi ve Nöroşirurji İstâtistikleri genel ameliyat dökümü ve çeşitleri de mevcuttur. Defterlerde, aralarda kesintiye uğrasa da, ile yılları arasında yapılan ameliyat kayıtları bulunmaktadır. Bunları üç grupta incelemek mümkündür: 1) 2) 3) Türkiye’de toplum temelli ruh sağlığı hizmetleri ve programlı rehabilitasyon çalışmaları gibi önemli hizmetler ilk defa Bakırköy’de hayata geçirilmiştir. Mazhar Osman’ın başhekimliğinden bu döneme kadar rehabilitasyon çalışmaları yapılmışsa da bunlar ’lardan itibaren programlı ve eğitim alan hemşirelerce yürütülmüştür. Müzede, rehabilitasyon atölyelerine dair fotoğraflar ve hastaların kullandığı müzik aletleri (rebab, keman, def) de sergilenmektedir. Bu bölümde ve devamında sergilenen hasta dosyaları bize hastanenin adının ’den sonra sıkça değiştiğini de göstermektedir. Bu buradaki hasta dosyalarında hizmet alan kişiler hakkında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır: Hastanın adı, geldiği yer, mesleği, ailesi ve sağlık durumu vb. Psikiyatri müzelerinde en çok sergilenen ve ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken eserler deli gömleği ve kemeri, elektroşok aleti, refleks çekicidir. Müzede Dr. Faruk Bayülkem’in ve 70’lerde kullandığı EKT cihazı, şırıngası, refleks çekici ile hareketli hastaları ayaktan, bilekten ve göğüsten tespite almaya yarayan (kendisine ve çevresine zarar vermemesi için) Tespit Gömleği ve kemerleri (halk arasında deli gömleği diye tabir edilen) görülmektedir. Müzede ayrıca ’li yıllardan bugüne kadar hastanenin yataklı hasta eczanesi bölümünün etiketleri ve içlerindeki formülleri ile muhafaza edilmiş olan ilaç hammaddelerinin bulunduğu şişeler, hassas terazi ve vezinler, reçetelerle birlikte sergilenmektedir. Bunlar ziyaretçilere ilaçların hazırlanmasına ilişkin kanıtlar sunmaktadır. Müzede ayrıca kurumda kullanılmış farklı modellerde alet ve cihazlardan 57


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

örnekler de sergilenmektedir. Bunlar arasında ’lere kadar kullanılmış, aynası ve dışarıdan ışık kaynağı olan monoküler tipi laboratuvar mikroskobu, ’li yılların öncesinde kullanılan ‘Reichert’ marka mikroskop oküler parçası ile patalojik preslerin film çekim makinesi ve E. Leitz, Wetzlar marka binoküler mikroskop başlığı ve parçaları bulunmaktadır. Prof. Schioetz’un tonometre seti Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman dönemine aittir ve kendisi tarafından kullanılmıştır. Ayrıca ziyaretçilerin hastanede çekilmiş eski Türk filmlerinden parçalar ile yılında hastanenin tanıtımı için hazırlanmış kısa filmi seyretmeleri de mümkündür. Müzede mekanın yetersizliği sebebiyle ve sonrası kurumsal gelişmelere ait yalnızca pano bilgileri mevcuttur. Müze deposunda, sergilenenlerin oldukça fazlası bulunmaktadır. Bakırköy’e ve Türk tıp tarihine damgasını vuran hastanenin daha geniş bir müze binasıyla hizmet etmesi, sahip olduğu birikimi kamuyla paylaşılmasını mümkün olacaktır.

58


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

59



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ MÜZESİ KÜTÜPHANESİ EL YAZMASI KOLEKSİYONU Fatma Meliha Şen1

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Müzesi’nin kurulması ile birlikte müzeye bağlı bir nadir eserler kütüphanesi oluşturulmuştur. Kütüphanede el yazmalarının yanı sıra Prof. Dr. Nil Sarı tarafından toplanan Osmanlıca matbu tıp kitapları koleksiyonu ve yüzyılda ile yüzyılın başlarında yayımlanmış İngilizce, Fransızca, Almanca tıp kitapları da yer almaktadır. Böylece Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde el yazmaları ile Türkçe ve diğer dillerde basılmış binlerce kitap bir araya getirilmiştir. El yazmaları koleksiyonu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Kürsüsü’nün kurulmasıyla ortaya çıkmaya başlar. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ve Prof. Dr. Bedii Şehsüvaroğlu’nun teşebbüsleriyle bir araya getirilmiş olan el yazmalarının bir kısmı tarihinde kürsünün kurucu başkanı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver tarafından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ne taşınmıştır. Koleksiyon yılından itibaren Prof. Dr. Nil Sarı’nın anabilim dalı başkanı olmasıyla gelişmeye başlamış ve hocamızın şahsi gayretleriyle çoğu satın alınan, bazıları bağışlanan, bir kısmı ise bağışlanan koleksiyonların arasından çıkan yazmalarla zenginleşmeye devam etmiştir. Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nda bulunan yazma eserler yılından sonra emniyet altına alınmak için Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Son sayıma göre koleksiyonda adet el yazması eser bulunmaktadır. Bu eserlerin içinde klasik İslam tıbbının önemli kaynakları olan müellifi bilinen eserler yanında çeşitli tıbbi bilgilerin kaydedildiği ve çoğunlukla kimin tarafından ve nerede kopya edildiği bilinmeyen 1 Dr., İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

61


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

mecmualar da bulunmaktadır. Ayrıca yine tıp konusunda yazılmış küçük kitaplar olarak tarif edebileceğimiz risaleler, tercümeler, tıbbiye talebelerinin tez ve makaleleri ile çeşitli ders notları ve tıbbi raporlar da mevcuttur. Burada Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi koleksiyonunda bulunan tıbbi eserlerin dikkat çeken örnekleri tanıtılacaktır. Öncelikle müellifi bilinen önemli ve tıp tarihi literatüründe önemli yeri bulunan eserler kronojik olarak tanıtılacak daha sonra mecmualar ve diğer el yazmalarına yer verilecektir. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi el yazmalarının büyük kısmını tıbbi eserler teşkil eder. Bunları tasnif etmemiz gerekirse öncelikle klasik İslam tıbbının önemli eserlerinin kopyalarından başlamalıyız ki ilk sırada Tıbb-ı Nebevî adı altında toplanan eserlerin zikredilmesi gerekir. Tıbb-ı Nebevî tabiri, “Hastalıkların tedavisi ve sağlığın korunması hakkında Resûl-i Ekrem’den nakledilen hadislerle bunlara dair literatürü ifade eder.”2 Bu sahada çok sayıda kitap kaleme alınmıştır fakat Ebû Nu‘aym (ö. /) ve İbn elKayyım el-Cevziyye (ö. /)’nin eserleri en tanınmışlarıdır.3 Tıbb-ı Nebevî’ye dair eser yazanlardan biri de Celâleddîn Suyûtî’dir (/

Celâleddîn Suyûtî, Tıbb-ı Nebevî, Y// 2 Ayhan Tekineş, “Tıbb-ı Nebevi”, DİA, c. 41, İstanbul , s. 3 Jalalu’d-Din Abd’ur-Rahman As-Suyuti, As-Suyuti’s Medicine of the Prophet, may Allah bless him and grant him peace, London, Ta-Ha Publishers, , s. v.

62


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

/). Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi el yazmaları arasında Suyûtî’nin Tıbb-ı Nebevî adlı eserinin / tarihinde istinsah edilmiş bir kopyası bulunmaktadır (No. Y. //). Müstensihi Mehmed b. el-Hacc enNablusî olan nüsha miklepli, baskı şemseli cilt içindedir. İslam tıbbının en önemli isimlerinden olan İbn Sînâ (ö. /) Buhara yakınlarındaki Afşina kasabasında dünyaya geldi. Küçük yaştan itibaren öğrenmeye olan ilgisi sebebiyle kısa zamanda mesafe kaydetmiş; on yaşında hafız olmuş; astronomi, fıkıh, mantık, felsefe, kelam dersleri almış ve bu konularda çeşitli eserler yazmıştır. Onun tıbbi eserleri içinde hem Doğu hem Batı dünyasında en tanınmışı el-Kânûn fî’t-Tıbb’dır.4 İbn Sînâ kendisine kadar ulaşmış Helenistik, Bizans ve Süryânî tıp literatürünü sistemleştirmiş ve kendi bilgi, görgüsünü de katarak eserini yazmıştır. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi el yazmaları arasında Kanûn’un yedinci fennine ait bir parçanın kopyası bulunmaktadır: el-Fennü’s-sâbi fî Zîneti’l-makâleti’l-ulâ fî Ahvâli’ş-şi’r. Fenler Kanûn’un üçüncü kitabında bulunmaktadır. Bu nüsha Hacı Hasan b. Mustafa Efendi tarafından / tarihinde kopya edilmiştir. Koleksiyonda / numarada kayıtlı olan kitap şemseli ve köşebentli deri cilt içinde muhafaza edilmektedir ve yapraktır. Zagrep’te düzenlenen XI. Tıp Tarihi Kongresi’nde Zagrep Üniversitesi profesörlerinden Thaller tarafından Süheyl Ünver’e hediye edilmiştir (Eylül ). Endülüslü botanikçi İbnü’l-Baytâr (ö. /) basit ilaçlarla besin değeri taşıyan bitki türleri hakkında Kitâbü’l-câmî li-müfredâti’ledviye ve’l-agziye adlı Ortaçağ’ın en önemli botanik-farmakoloji kitabının yazarıdır. İbnü’l-Baytâr Makedonya ve bazı Ege adaları da dâhil olmak üzere bütün Akdeniz

İbn Sînâ, el-Kânûn, Y. //

4 İbn-i Sînâ, el-Kânûn fi’t-Tıbb, Birinci Kitap, Çeviren Prof. Dr. Esin Kahya, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara , s. XXXVII.

63


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

havzası ile Ortadoğu’nun büyük kısmını ve Anadolu’yu gezmiş topladığı bilgileri kitap hâline getirip eserini Eyyûbî hükümdarı el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb’a takdim etmiştir (/).5 Cerrahpaşa el yazmaları arasında bu eserin Türkçe tercümesi bulunmaktadır. Giriş kısmındaki kısa dua cümlelerinden sonra mütercim “Şöyle işâret olundı ki Müfredât-ı İbn Baytâr musannif tertîbi üzerine Türkî dilce tercüme olına.”6 ifadeleriyle eserin sıralamasını değiştirmediğini, aslına sadık kaldığını açıklamakta, fakat kendi ismini yazmamaktadır. Yine son kısım eksik olduğundan nüshanın tercüme ya da istinsah tarihini de tespit etmek mümkün değildir. Sadece bazı yapraklarının yıpranmadan dolayı tekrar yazılarak eskisinin yerine yerleştirilmesi ve kabartma şemseli eski cildinin de çok yıpranmış olması dolayısıyla çok okunduğunu ve tamir gördüğünü söyleyebiliriz. Kitapta varak yerine sayfa numaraları gösterilmiş ve eser numaralı sayfada Arap alfabesinin son harfi (y) ile başlayan maddelerle bitmektedir.

Terceme-i Kitâb-ı Müfredât-ı İbn Baytar, Y //

Müzenin en dikkat çekici yazma eserlerinden birisi Mansur b. Muhammed b. Ahmed b. Yûsuf b. İlyas’ın Kitâbu Teşrihü’l-Ebdân min et-Tıb isimli eseridir. Müellifi hakkında çok fazla bilgi bulunmayan kitap ’da tamamlanmış ve Timur’un torununa ithaf edilmiştir. Resimli bir anatomi kitabı olan eserin dili Farsça’dır. Yazarın genellikle Arapça tıp terimlerinin yerine Farsçalarını tercih etmiş olması metnin dili üzerinde çeşitli incelemelerin yapılmasına sebep olmuştur.7 Kitabın ilk kısmı beş bölümden meydana gelir: 5 Mahmut Kaya, ‘el-Müfredât”, DİA, c. 31, İstanbul , s. 6 Tercüme-i Kitâb-ı Müfredât-ı İbn Baytâr, Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi, Y. , vr. 1b. 7 Mansur b. Muhammed b. Ahmed, Kitâb-ı Teşrîhü’l-Ebdân mine’t-Tıbb, 2. Bs., yayıma hazırlayanlar

64


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Mansur b. Muhammed b. Ahmed b. Yûsuf b. İlyas, Kitâbu Teşrihü’l-Ebdân min et-Tıb, Y. //

65


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Kemiklerin, sinirlerin, kasların, toplardamarların ve atardamarların anatomisi. İkinci kısımda ise “mürekkep organlar” anlatılmaktadır. Kitapta bulunun resimler eserin daha önemli hâle gelmesine yol açmıştır. Cerrahpaşa el yazmaları koleksiyonunda bulunan bir nüshası Y. //17 numarada kayıtlıdır. Emirzâde Pîr Muhammed Bahadır Han yazılan nüsha tarihsizdir ve müstensihinin Ömer Elbistânî olduğu kaydedilmiştir. Asıl adı Celâleddîn Hızır olan ve Anadolu’nun İbn Sînâ’sı diye tanınan Hacı Paşa (ö. / [?]) Kahire’deki Şeyhûniyye Medresesi hocalarından Ekmeleddin el-Bârbetî’nin talebesi olmuş; Molla Fenârî, şair Ahmedî, Bedreddin Simâvî ve Müeyyed b. Abdülmü’min gibi Anadolu’dan Mısır’a tahsil için gidenlere yardımcı olmuştur. Ders arkadaşlarından birisi de Seyyid Şerîf el-Cürcânî’dir. Hacı Paşa Kahire’deki öğrenciliği sırasında hastalanınca tıpla meşgul olmuş ve dinî tahsilinin yanında tıp kitapları okumaya başlamış ayrıca Cemâleddin İbnü’ş-Şevbekî gibi hekimlerin bilgi ve tecrübelerinden istifade etmiştir. Bu çalışmalarının sonucu olarak el-Melikü’l-Mansûr Kalavun Bîmâristânı’nda tabiplik yapmaya başlamıştır. Daha sonra Anadolu’ya dönen Hacı Paşa eserlerinin önemli kısmını tıp sahasında vermiştir: et-Te‘âlîm

Hacı Paşa, Teshîl, Y. //

Esin Kahya, Betül Bilgen, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara , s.

66


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

fî ‘İlmi’t-tıb, el-Ferîde fî Zikri’l-agziyeti’l-müfîde, Şifâü’l-eskâm ve Devâ’ü’lâlâm (Şifâ-yı Hacı Paşa, Kânûn-ı Hacı Paşa), el-Usûlü’l-hamse, Kitâbü’ssa‘âde ve’l-ikbâl, Müntehab-ı Şifâ, Teshîl, Mecma‘u’l-envâr fî Cemî‘i’l-esrâr.8 Cerrahpaşa’da Hacı Paşa’nın dördü Teshîl, ikisi Müntehâb-ı Şifâ olmak üzere altı eserinin nüshaları bulunmaktadır. Teshîl’in en eski tarihli olanı / tarihinde, Bosnalı Ömer b. Mehmed tarafından kopya edilmiştir. Hacı Paşa’nın bir diğer eseri Müntehab-ı Şifâ’nın eski tarihli bir nüshası (/) Y. // numarada kayıtlıdır.

Hacı Paşa, Müntehab-ı Şifâ, No. Y //

Cerrahpaşa el yazmalarının en eski tarihli kopyalarından birisi İbrâhim b. Abdullah’ın (/ ’de sağ) Alâ’im-i Cerrâhîn isimli eseridir. Müellif hakkında bilgi bulunmamakla birlikte saray cerrahlarından olduğu tahmin edilmektedir. İbranice ve Süryanice de bilen yazar Eski hekimlerin kitaplarından faydalanmış, kendi tecrübelerini de ekleyerek devrin cerrahi anlayışına göre yazdığı eserinde kırık çıkıklar, deri hastalıkları, apseler, tümörler ile bunların tedavilerinden bahsetmektedir. O zaman “frenk uyuzu” adı verilen frengi hastalığından ilk bahseden kitap olarak tanınmış olan Alâ’im-i Cerrâhîn’in tespit edilebilen altı nüshasından biri Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi’ndedir. Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu no. ’den9 sonra en eski tarihli kopyadır. / tarihinde istinsah edilmiştir ve ebru kaplı cilt içindedir. Hicri 9., miladi yüzyılda yaşadığı anlaşılan ve İbn Şerîf adıyla tanınan Ali Çelebi et-Tabîb’in hayatı hakkında bilgi yoktur, fakat eserinde hayatı boyunca tıp ile uğraştığını kendisi ifade eder. Ayrıca Bursa Dârüşşifâsı’na hekim olduğu tahmin edilmektedir. Tıp üzerine Yâdigâr fî’t-Tıb isimli eserinin yazıldığı tarih ve ithaf edildiği kişi hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar eserin Fatih devrinde yazıldığını, bazıları Karatimurtaş 8 Cemil Akpınar, “Hacı Paşa”, DİA, c. 14, istanbul , s. 9 Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi = History of the Literature of Medical Sciences During the Ottoman Period, c. I, hazırlayanlar Ekmeleddin İhsanoğlu, Ramazan Şeşen, M. Serdar Bekar, Gülcan Gündüz, Veysel Bulut, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, İstanbul, , s.

67


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Paşazâde Umur Bey’e takdim edildiğini kaydederler. İbn Sinâ ve İbnü’l-Baytâr’ın eserlerinden faydalanarak yazılan kitap beş fasıldır Eser Latin harfleriyle yayımlanmıştır Cerrahpaşa’da Yâdigâr-ı İbn Şerîf’in metnin tamamını ya da çeşitli parçalarının kaydedildiği altı nüshası mevcuttur. İbrâhim b. Abdullah, Alâ’im-i Cerrâhîn, No. Y// Bunların ikisin zikretmek gerekir. Y// numarada kayıtlı nüsha her ne kadar baş ve son kısımları eksik de olsa telifine yakın bir tarihte kopya edilmiş olmalıdır. Yaprakları çok yıpranmış eserde rutubet izleri de görenmektedir. İkinci Yâdigâr nüshası Y. // numaradadır ve / tarihinde istinsah edilmiştir. Osmanlı dönemi tabiplerinin en tanınmışlarından olan Nidâî (ö. /’den sonra) çok sayıda tıp eseri yanında tarihî ve tasavvufi eserler de yazmıştır Eserleri içinde en tanınmışı II. Selim devrinde İbn Şerîf, Yâdigâr, No. Y. // tamamladığı Menâfiü’n-nâs isimli kitıbıdır. Yazma eser ihtiva eden kütüphanelerin hemen hepsinde birkaç nüshasına tesadüf edilen bu eserin tamamı ya da bazı bölümleri yüzlerce defa kopya edilmiştir. Cerrahpaşa’da Menâfiü’n-nâs’ın tam metninin ya da çeşitli bölümlerinin otuz bir adet kopyası bulunmaktadır. Bunların en eski 10 Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi = History of the Literature of Medical Sciences During the Ottoman Period, c. I, s. 11 Tabib ibn-i Şerif, Yadigar: Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı, proje danışmanı Ayten Altıntaş, hazırlayanlar Orhan Sakin, Yahya Okutan, Doğan Koçer, Mecit Yıldız, Merkezefendi Geleneksel Tıp Dernegi, İstanbul 12 Bkz. Nidâî, Fetihnâme-i Kal‘a-i Cerbe, hazırlayan Ümran Ay, Kocav Yayınları, İstanbul,

68


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

İbn Şerîf, Yâdigâr, No. Y. //

Nidâî, Menâfiü’n-nâs, No. Y. 58//65

69


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

tarihlilerinden birisi / yılında istinsah edilmiş olandır. Müstensihi Hocazâde Mustafa’dır ve Prof. Dr. Tevfik Sağlam tarafından, yılında hediye edilmiştir. IV. Murad devri başhekimlerinden Emîr Çelebi (ö. /) Kahire’de tıp tahsili gördükten sonra Kalavun Dârüşşifâsı’nda uzun yıllar başhekimlik yapmıştır. İstanbul’a döndükten sonra (/) bir süre kendi muayenehanesinde hastalara bakmış daha sonra IV. Murad’ın başhekimi ve musahibi olmuş, IV. Murad’ın Bağdat Seferi sırasında (/) ordu Nizip yakınlarında konakladığı sırada vefat etmiştir Emîr Çelebi dört adet kitap telif etmiştir: Garâ’ibü’l-Hakîm, İstiskâ İçin Müfidler, Netîcetü’t-Tıbb ve Enmûzec fî’t-Tıbb. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde Emîr Çelebi’nin eserlerinin beşi Netîcetü’t-Tıbb ve beşi Enmûzec fî’t-Tıbb olmak on kopyası bulunmaktadır. Bunlarla ilgili olarak dikkat çeken bir husus Enmûzec fî’t-Tıbb’ın vezir ve kapudan Receb Paşa için iki adet istinsah edilmiş olmasıdır. Bunlardan Y. // numarada kayıtlı kopyanın başlıkları bezemeli, cedvelleri de yaldızlıdır. Kitapta Süheyl Ünver’in “Hususi kütüphanem için Prof. Dr. Necmeddin Rifat Yazar ile hocaları hediyesidir. / ” notu bulunmaktadır.

Emîr Çelebi, Enmûzec fî’t-Tıb, Y. //

İbn Sallâm adıyla tanınan Sâlih b. Nasrullâh (ö. /) Osmanlı tıbbının dönüm noktalarından birini temsil eder. Halep’te doğmuş ve Halep Dârüşşifâsı’nda tıp tahsil ettikten sonra yine aynı kurumda çalışmıştır. İstanbul’a geldikten sonra (/) IV. Mehmed Dârüşşifâsı’nda baştabip olmuş, padişahın hekimleri arasına girmesini hekimbaşı olması takip etmiştir (/). Batı tıbbıyla yakından ilgilenen Sâlih b. Nasrullâh, Paracel13 Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi = History of the Literature of Medical Sciences During the Ottoman Period, c. I, s.

70


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

sus tarafından ortaya konulan kimyevi tıb hakkında, ondan ve talebelerinin eserlerinden yararlaranak et-Tıbbü’l-Cedîdi’l-Kimyevî adlı Arapça eseri yazdı. Ayrıca Senartus’un iskorpit hastalığı hakkındaki risalesi ile Akrabadin’ini İspanyol Merkados’un ateşli hastalıklara dair risalesini de Arapça’ya tercüme etti. Arapça Gâyetü’l-İtkân ve onun Türkçesi Gâyetü’l-Beyân Sâlih b. Nasrullâh’ın önemli eserleridir Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde on altı adet Gâyetü’l-Beyân fî Tedbîri Bedeni’l-İnsân nüshası bulunmaktadır. Tarihli olan nüshaların en eskisi telifinden yirmi beş sene kadar sonra / tarihinde istinsah edilenidir.

Sâlih b. Nasrullâh, Gâyetü’l-Beyân fî Tedbîri Bedeni’l-İnsân, No. Y. / /

Aslen Sinoplu, fakih ve mutasavvıf bir ailenin oğlu olan Ömer Şifâî (ö. /) gençliğinde Konya’ya gidip Mevlevî tarikatine girmiş daha sonra çilesini Yenikapı Mevlevîhânesi’nde tamamlamıştır. Suriye ve Mısır’ı tıbbi bilgisini arttırmak için dolaştığı ve özellikle Şam’da Hanne isimli Musevî bir hekimden dersler aldığı, ardından Avrupa’ya giderek tıp alanındaki gelişmeleri takip ettiği bildirilmektedir. Kahire’de karşılaştığı bir şeyhten aldığı nasihatler üzerine seyahat etmekten vaz geçip Bursa’ya yerleşmiş ve bu şehirde Yıldırım Dârüşşifâsı’nın başhekimi olmuştur. Yine Bursa’da vefat eden Ömer Şifâî Avrupa seyahati sırasında öğrendiği Latince ve Batı tıbbını takip ederek Paracelsus’un etkisinde kalmış ve Batılı yazarların eserlerinden yaptığı tercü14 Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi = History of the Literature of Medical Sciences During the Ottoman Period, c. I, s.

71


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Ömer Şifâî, Cevherü’l-Ferîd fî tıbbü’l-Cedîd, No. Y. / /

meler ile kimyanın tıbba uygulanması konusunda önemli katkılar sağlamıştır Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi el yazmalarının en kıymetlilerinden ikisi Ömer Şifâî’nin müellif hattı olan yani kendi el yazısıyla yazdığı Cevherü’l-Ferîd fî tıbbü’l-Cedîd ve Minhâcü’ş-Şifâî fî Tıbbi’l-Kimyâî adındaki iki eseridir. Kütüphanede Y. // numarada kayıtlı eserler aynı ciltte bulunmaktadır. Birincisi /, ikincisi / yılında yazılmıştır. Tıp kitapları içinde lügatler önemli yere sahiptir. Çünkü bunlar değişik dillerdeki tıbbi terminolojinin toplandığı kitaplardır. Cerrahpaşa el yazmaları arasında bulunun bu sözlüklerden biri Y. / / numarada kayıtlıdır. İsmi Risâle-i Feyziyye fî Lügati’l-Müfredâtı’t-Tıbbiyye olan eserin yazarı Mustafa b. Muhammed b. Ahmed et-Tabib’tir. Müstensihi Yeğen Mustafa Efendi’nin oğlu el-Hâc Süleymân’dır ve / tarihinde istinsah edilmiştir. Süheyl Ünver’in imzası bulunan kopya Dr. Ahmet Ziya Ateş’in eşi tarafından bağışlanmıştır. 15 Necdet Okumuş, “Ömer Şifâî Efendi”, DİA, c. 34, İstanbul , s.

72


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Yukarıda zikredilen müellifi tanınmış ve tıp literatüründe önemli yeri olan tabiplerin ve eserlerin yanında tedavi yöntemlerinin ya da çeşitli terkiplerin listelendiği, küçük uygulamaların anlatıldığı kitapçıkları ve yazanın ya Mustafa b. Muhammed b. Ahmed et-Tabib, Risâle-i Feyziyye fî da derleyenin genellikle Lügati’l-Müfredâtı’t-Tıbbiyye, No. Y. / / meçhul olduğu tıp mecmualarını da zikretmek gerekir. Yazma ihtiva eden bütün kütüphanelerde olduğu gibi Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi el yazmaları arasında da bu tip eserlerden çok miktarda bulunmaktadır. Bu eserler bazen belli bir konu üzerindeki bilgilerin derlemesi olabileceği gibi genellikle tıbbi notlar, ilaç terkipleri, dualar, tılsımlar vb. eski tıbbın kapsamına giren çok değişik notlardan da meydana gelirdi. Arapça aslı hicâme(t) olan hacamat kelimesi “emmek” anlamındaki hacm kökünden gelir. Hacamat sağlığı korumak veya tedavi amacıyla kan aldırmaktır. Hacamat yaptırmaya ihticâm, bu işi meslek edinen kişiye haccâm ve kullanılan fanus ya da bardak gibi aletlere de mihcem (mihceme) adı verilir. “Bu yöntemle kan almak yahut vücudun istenen yerine kan toplamak için, küçük bir fanus ters tutularak içine süratle sokulup çıkarılan bir alev vasıtasıyla havası boşaltıldıktan sonra vücuda kapatılmakta, böylece kanın üzerindeki hava basıncının azaldığı o kesime hücum etmesi sağlanmaktadır. Eğer amaç sadece kan toplamak değil kılcal damarlardan kan almaksa fanus, o kesim bir bıçakla çizildikten sonra kapatılır ve bu durumda kan iç basıncın etkisiyle kolaylıkla dışarı çıkar yani fanus tarafından emilmiş olur.”16 Cerrahpaşa koleksiyonundaki hacamat uygulaması konusunda yazılmış bir risale bulunmaktadır. Kütüphanede Y. // numarada kayıtlı Hacamat Risâlesi Mehmed Halîm ibn eş-Şeyh el-Hac Abdullah Efendi tarafından yazılmış ya da derlenmiştir. / tarihinde ince pelür kağıda yazılmıştır. Tezhipli deri cildi bulunan eserde Süheyl Ünver imzası bulunmaktadır. Mecmualara örnek olarak müzede Y. // numarada kayıtlı, derle16 Abdullah Köşe, “Hacamat”, DİA, c. 14, İstanbul , s.

73


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Mehmed Halîm ibn eş-Şeyh el-Hac Abdullah Efendi, Hacamat Risâlesi, No. Y. //

Mecmûa-i Mücerrebât, No. Y. //

74


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

yeni bilinmeyen, tarihsiz, düzensiz sayfalı olan Mecmûa-i Mücerrebât isimli eseri verebiliriz. Bu mecmua değişik sayıdaki satırları, çeşitli yazı karakterleri ile tam olarak eski derleme tıp kitabı görüntüsünü vermektedir. Tıbbiye-i Şâhâne’nin kurulmasından sonra bu okuldan mezun olacak öğrencilerin yazdığı bitirme tezlerinin bazıları Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi koleksiyonunda bulunmaktadır. Bunlardan biri Dr. Nureddin Râmiz’in Verem-i Guddevî (Lenfadenome) ismindeki mezuniyet tezidir. Muallim Aristidi Paşa’ya takdim yazısıyla başlayan kitap, tarihlidir. Armalı ve sanatlı cilde sahip eser, 21 yapraktan meydana gelir ve koleksiyonda Y. / / numara ile kayıtlıdır.

Dr. Nureddin Râmiz, Verem-i Guddevî (Lenfadenome), No. Y. / /

Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde Tıbbiye-i Şâhâne öğrencilerinin bitirme tezlerinden başka yazdıkları tıbbi makaleler de bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Agop Agop Sandalcıyan, Butlan-ı Hiss-i Umûmi ve Mevziî, No. Sandalcıyan’ın “Butlan-ı Hiss-i Y. 2 //2 Umûmi ve Mevziî” isimli makalesi gösterilebilir. Tarihi kaydedilmeyen kırk yedi yapraklık bu makaleyi adı geçen öğrencinin son sınıftayken kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Müze koleksiyonundaki tıbbi eserlerin bazıları da Avrupa’da yazılmış eser75


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

lerin Türkçe tercümeleridir. Ali Brusî’ye ait olan Terceme-i Akrabadîn isimli eserin Mynischt adlı hekimin kitabının tercümesi olduğu kaydedilir. İstinsah tarihi / olan tercüme, cedvelleri altın yaldızla çekilmiş, miklepli kahverengi ciltlidir ve yüz elli yapraktan meydana gelir. Son derece sanatlı bir yazıyla yazılmıştır. Bir başka tıbbî tercüme Pasteur Müessesesi müdürlerinden Mençikof ’un Şeyhûhât ismi verilmiş eseridir. Abdî Osman tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiş olan eserin Cerrahpaşa nüshası Mustafa Münîf Paşa’ya takdim edilmiştir. Tercüme tarihi /’tir ve başlığı renklendirilmiş altına insan figürü resmedilmiştir.

Mençikof, Şeyhûhât, Mütercim Abdî Osman No. Y. //

Berlinli Dr. Koch’un keşfettiği verem tedavisini tetkike gönderilen heyet-i tıbbiyenin hazırladığı rapor, No. Y. 1// 1.

76


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Müze kitap koleksiyonunda tıbbi eserlerin içinde az sayıda araştırma raporu da bulunmaktadır. Bunlardan biri Berlinli doktor Koch’un yeni keşfettiği verem tedavisi usulünü takip ve tetkik etmesi için gönderilen “heyet-i tıbbiye”nin tanzim ettiği raporun tercümesidir. yılına ait rapor sırtı açık kahverengi, kapakları siyah bez cilt içindedir ve yedi sayfadır. Tıbbiye talebeleri tarafından tutulan ders notlarının bazıları birer yazma eser özelliğine sahiptir. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ders notlarının yazıldığı defterlerin bir kısmı kıymetli olduklarından yazma eserler arasına kaydedilmiş fakat yüzyılın başından itibaren daha özensiz yazılanlar ayrıca defterler adıyla listelenmiş ve müze envanterine kaydedilmiştir. Bu ders notlarından biri Mustafa Münif Paşa’nın göz tedavisi ile ilgili notlarının derlendiği “göz doktorlarının rehberi” anlamındaki

Mustafa Münîf Paşa, Rehnümâ-yı Kehhâlîn, No. Y. //

77


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Rehnümây-ı Kehhâlîn’dir. Müsvedde olarak tutulduğu anlaşılan birinci fasıldan ibaret olan defter, siyah bez ciltli ve tarihsizdir. Kütüphanedeki ders notlarının bir kısmı Fransızca’dır. Bunlara örnek olarak Dr. Rifat Hüsameddin Paşa kitaplarından olan kimya ve sıcak ülke hastalıkları ders notlarını verebiliriz: Ecole de Application Medécine et Militaires. Année Scolaire Pharmacie. Chimie. Maladies des Payschand Sonuç olarak Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi’nde zengin bir el yazmaları koleksiyonu bulunmaktadır. Başta Tıbb-ı Nebevî olmak üzere klasik İslam tıbbının önemli eserlerinin nadide örnekleri dikkat çekmektedir. Çeşitli tıbbi mecmualar, ders notları, araştırma raporları vb. çok değişik konulardaki el yazmalarının yanında tıp dışındaki ilimlere ait konularda yazmalar da mevcuttur. Sempozyumun konusu tıp tarihi ve müzeciliği olduğundan araştırmamız tıbbi eserlere yoğunlaştı fakat astronomi, felsefe, tasavvuf, edebiyat, sanat tarihi gibi çok değişik araştırma alanlarında da zengin eserler başka bir araştırmanın konusunu teşkil edecek kadar önemlidir.

KAYNAKLAR 1. Akpınar, Cemil. “Hacı Paşa”. DİA. c. istanbul 2. İbn-i Sînâ. el-Kânûn fi’t-Tıbb, Birinci Kitap. Çeviren Prof. Dr. Esin Kahya. Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 3. Jalalu’d-Din Abd’ur-Rahman As-Suyuti. As-Suyuti’s Medicine of the Prophet, may Allah bless him and grant him peace. Ta-Ha Publishers, London 4. Kaya, Mahmut. “el-Müfredât”. DİA. c. İstanbul 5. Köşe, Abdullah. “Hacamat”. DİA. c. İstanbul 6. Mansur b. Muhammed b. Ahmed. Kitâb-ı Teşrîhü’l-Ebdân mine’t-Tıbb. 2. bs. Yayıma hazırlayanlar Esin Kahya, Betül Bilgen. Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 7. Nidâî.Fetihnâme-i Kal‘a-i Cerbe. Hazırlayan Ümran Ay. Kocav Yayınları, İstanbul 8. Okumuş, Necdet. “Ömer Şifâî Efendi”. DİA. c. İstanbul 9. Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi = History of the Literature of Medical Sciences During the Ottoman Period. 5 cilt. Hazırlayanlar Ekmeleddin İhsanoğlu, Ramazan Şeşen, M. Serdar Bekar, Gülcan Gündüz, Veysel Bulut. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, İstanbul, Tekineş, Ayhan. “Tıbb-ı Nebevi”.DİA. c. İstanbul Tabib ibn-i Şerif. Yadigar: Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı. Proje danışmanı Ayten Altıntaş. Hazırlayanlar Yahya Okutan, Doğan Koçer, Mecit Yıldız. Merkez Efendi Geleneksel Tıp Derneği, İstanbul Tercüme-i Kitâb-ı Müfredât-ı İbn Baytâr. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi Kütüphanesi, Y.

78


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

SIHHÎ MÜZE ATLASI’NDA ENFEKSİYON HASTALIKLARI Mahmut Tokaç1

Sıhhî Müze Atlası halkın sağlık konularında duyarlı olmaları amacıyla hazırlanmış birçok levhanın/tablonun olduğu Osmanlıca bir kitap. Sıhhiye ve Muâvenet-i İctimâiyye Vekâleti (şimdiki Sağlık Bakanlığı’nın Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki adı) tarafından yılında yayımlanan kitap Hıfzıssıhha Müzelerindeki tablolardan yararlanılarak hazırlanmış olup 22 x 31,5 cm boyutlarında ve 68 sayfadır. Sıhhî Müze Atlası’nda içki belası ve yüksek ökçeler gibi halk sağlığını ilgilendiren bazı konular tablo ve levhalar ile anlatıldığı gibi frengi, kolera, tifo (kara humma), verem, çiçek, kızamık, kızıl kuş palazı, tifüs (lekeli humma), veba gibi bulaşıcı hastalıklar da anlatılmıştır. Kitapta yazar adı belirtilmeyip sadece Sıhhiye ve Muâvenet-i İctimâiyye Vekâleti tarafından yayımlandığı bilgisi mevcuttur. Kitaptaki tabloların kaynakları olarak İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Hıfzıssıhha Müzelerinin gösterilmiş olması dolayısıyla bu müzelerin hâlen var olup olmadığını araştırma ihtiyacı hissettik. Araştırmalarımızda Bur1 Yard. Doç. Dr., Medipol Üniversitesi, [email protected]

79


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

sa ve İzmir’de herhangi bir müzenin olmadığını öğrendiğimiz gibi tabloların akibetinin ne olduğuna ilişkin bir bilgiye rastlamadık. Ankara’da da böyle bir müze olmadığı, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın deposunda birtakım tabloların bulunduğu ancak bir müze çalışması yapılması düşüncesi dolayısıyla henüz sergilenmediği bilgisine ulaştık.

SAĞLIK MÜZESİ Kitapta “İstanbul Hıfzıssıhha Müzesi” olarak adlandırılan müzenin kuruluş çalışmaları yılına dayanıyor. O yıllarda verem, frengi, çiçek, tifo, tifüs, sıtma gibi sık görülen bulaşıcı hastalıkları önleyebilmek için halkı eğitmek gerekiyordu. Ayrıca hastalıklarla mücadelenin yanında hastalıklardan korunmak için sağlıklı beslenme, beden ve çevre temizliğini de öğretmek gerekiyordu. Bu gaye ile yılında Sıhhiye Umum Müdürü Dr. Adnan (Adıvar) bir müze kurulmasına karar verir. Bu görevin başına hem doktor hem de Hoca Ali Rıza’nın öğrencisi olan ressam ve hattat Dr. Hikmet Hamdi getirilir. yılında Berlin’e gönderilen Dr. Hikmet Hamdi, Almanya’daki benzeri müesseseleri araştırır ve incelemeler yapar. yılında yurda döndüğünde Cağaloğlu’ndaki Sıhhiye Umum Müdürlüğü binasının (eski Sağlık Müdürlüğü binası) bir odasında yanında Ticaret Okulu mezunu olan ancak istek ve kabiliyeti sayesinde mülajcılığı öğrenen Halit isminde bir teknisyen ve bir hademe ile müze hazırlıklarına başlar. Dr. Hikmet Hamdi’nin yağlı boya tabloları, bilgi verici levhalar ve alçı modelleri çoğalınca bu birikim, o günlerde Müdâfaa-yı Milliye Cemiyeti’nin Divanyolu’ndaki binanın Sağlık Müzesi için ayrılan bölümüne taşınır. Sağlık Müzesi böylece 60’lı yıllara kadar faaliyet göstereceği mekâna geçmiştir. Bugün de Sağlık Müzesi olarak anılan bu bina Defter-i Hakanî Senedât Müdürü Sâlih Efendi tarafından yılında yanan ahşap konak yerine yaptırılan kâgir konaktır. Burada Dr. Hikmet Hamdi bilgi veren tablolarını çoğaltırken, Almanya’dan getirilen halkı eğitici 25 levhayı Türkçe’ye çeviriyor ve kendi özel rika yazısı ile hazırlıyordu. Bunlar 30 mülaj ve Teşrîh-i Marazî Muallimi Hamdi Suat (Aknar)‘ın 10 adet hastalık patolojisini gösteren maketleri ile zenginleştirmişti. Esat Paşa’nın Sıhhiye Umum Müdürlüğü zamanında 23 Temmuz günü bir tören ile müze açıldı. Bu açılışından birkaç ay sonra Mondros Mütarekesi imzalanmış bu sebeple Müdâfaa-yı Milliye Cemiyeti dağılmıştı. Onun yerine Sanâyî-i Nefîse mektebi taşınmıştı. yılında İstanbul işgal edince 80


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

müzesinin bulunduğu bina İtalyan askerleri tarafından el konularak alelacele boşalttırıldığından, birçok mülaj ve tablolar Sağlık Müdürlüğü binasının deposuna kaldırılırken hasar görmüştü. Müracaatlar neticesinde bir süre sonra müze eski yerine dönmüş ancak hasar gören eserler Dr. Hikmet Hamdi tarafından büyük bir gayretle eski hâline getirilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyetle birlikte sağlık alanında önemli atılımlar gerçekleştirilirken başta Ankara olmak üzere Anadolu’da 13 vilayette de bu müzelerden kurdurulmuştu. ’deki Harf Devrimi’nde yeni harflerin kabulüyle Osmanlıca olan tablolar ve mulajlar tekrar depoya kaldırılmış, yeni harfli levhalar hazırlanmaya başlanmıştır. yılında Dr. Hikmet ani bir kalp krizinden öldü ve kısa bir süre sonra yerine Dr. Ziya Hüzni getirildi. Dr. Ziya Hüzni de ölünce müdürlüğe ressam ve doktor Nuri Aktansel atandı. yılında bina büyük bir tamir gördü. İçindeki birçok değişiklikler yapılmış binanın giriş katındaki dükkânlar binanın hizmetine verilmiş, bahçesinde kişilik sinema yeri yaptırılmıştı. Teşhir olunan malzemelerde de değişiklikler yenilenmeler, ilaveler yapılıyordu. Anatomi fizyoloji tablolarının sergilendiği salon açılmıştı. yılında müzede 1 müdür, 1 muavin, 1 mülaj mütehasssısı, 1 sinema operatörü, 1 ayniyat memuru, 8 teknisyen ve hademe çalışıyordu. O yıllarda harp tehlikesine karşı zehirli gazlardan korunma yolları halka öğretilmeye başlandı. Hastalıklardan korunma ön plana alındı. Sinema salonunda parasız sıhhi filmler gösteriliyordu. Müze ayda ortalama bin kişiye hizmet veriyordu. ’lı yıllara kadar işlevini kaybetse de yaşayan Sağlık Müzesi bu yıllarda kapatılarak eserler Sağlık Müdürlüğü depolarına kaldırılmıştır. yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Bölümü’nden Doç. Dr. Ayten Altıntaş ve İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Bölümü’nden Doç. Dr. Nuran Yıldırım dönemin İl Sağlık Müdürü Hürriyet Yılmaz’ın davetiyle tabloları araştırmaya başlamış, bulunan 50 kadar tablonun 23’ü hocaların gözetiminde çeşitli ilaç firmaları desteğiyle onarılmış ve 14 Mart yılında Sağlık Müdürlüğü binasında 15 gün süre ile sergilenmiştir. Tablolar halen İl Sağlık Müdürlüğü’nde muhafaza edilmektedir. Müze koleksiyonunda ayrıca 4 alçı model, 5 mulâj, 1 insan iskeleti, bir diş temizliği eğitim modeli, 3 cam kava81


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

noz, kitap bulunmaktadır.

SIHHİ MÜZE ATLASI’NDA ENFEKSİYON HASTALIKLARINA İLİŞKİN BÖLÜMLER Sıhhi Müze Atlası’nda tablo ve levhalar ile anlatılan enfeksiyon hastalıkları sırasıyla sıtma, frengi, kolera, tifo (kara humma), verem, çiçek, kızamık, kızıl kuş palazı, tifüs (lekeli humma) ve vebadır. Sayfa 1 SITMA – MALARYA Sıtma memleketimizin birçok yerlerinde bulunur. … … Sayfa 2 Levha 1- Kanın küreyvât-ı hamrâsını (alyuvarlar/eritrosirler) tahrîb eden sıtma mikropları nev’ilerinin hurdebîn (mikroskop) altında görünüşü (tersiyana, kuvartana, tropika) Levha 2-

(1) Sıtmayı nakleden sivrisinek (Anofel) … ve su içindeki hayatı. (2) Sıtmayı nakleden sivrisinek (Kuleks) … ve su içindeki hayatı.

Sayfa 3 Levha 3- Sıtma hastalığına mübtela bir şahsın te’sir-i marazla fevka’l-âde büyümüş dalağı ve taraf-ı süflî-i sadr (göğsün alt tarafı) ve batnın yükselmesi. (1) – Tabiî cesamette dalak (2) – Te’sîr-i marazla feka’l-âde büyümüş dalak Levha 4- Vaktinde tedavi edilmemiş sıtmalı bir çocuğun akibeti. Sayfa 4 Sıtmadan kurtulmak memleketin kuvvet ve servetini tezyîd eder (artırır). Levha 5- Kuvve-i inbâtiyesiyle güzel manzaralarıyla bir çok çiftçileri civârına celb edip ikâmet ve temekküne (yerleşme) mecbûr fakat sıtmasıyla ahâlisini tedrîcen mahv eden inkırâza (tükenme) mahkûm malaryalı bir köy ve civar arâzîsi. (Ankara Hıfzıssıhha Müzesinden) 82


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Sayfa 5 Sıtmadan kurtulmak memleketin kuvvet ve servetini tezyîd eder (artırır). Levha 6- Kuvve-i inbâtiyesiyle güzel manzaralarıyla bir çok çiftçileri civarına celb edip ikâmet ve temekküne (yerleşme) mecbûr fakat sıtmasıyla ahâlisini tedrîcen mahv eden inkırâza (tükenme) mahkûm malaryalı bir köy ve civâr arâzîsi. (İstanbul Hıfzıssıhha Müzesinden)

Dr. Hikmet Hamdi (?)

Divanyolu’ndaki Sağlık Müzesi binasının eski resmi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Atölyesi Arşivi)

83


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Divanyolu’ndaki Sağlık Müzesi binası (şimdiki hâli)

Müze mülâj atölyesinde Dr. Hikmet Hamdi (sağda), Halit Hakkı Bey (ortada) (Muhsin Kut koleksiyonu)

84


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Ziya Gökalp’in ölümünden sonra çıkartılan mask üzerinde, müze mülaj atölyesinde çalışırlarken Muhsin Kut koleksiyonu (Halit Hakkı Bey (solda), Dr. Hikmet Hamdi (sağda).

85


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

86


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

KAYNAKLAR 1. 2.

3. 4. 5. 6. 7.

Altıntaş, Ayten. Sağlık Müzesi Tarihi. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü web sitesi, http:// seafoodplus.info, Erişim tarihi: Coşkun, Suat. “8 Kasım Saat Suları.” Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi internet versiyonu: seafoodplus.info, Erişim tarihi: İstanbul Sağlık Müdürlüğü web sitesi sayfaları: seafoodplus.info muze/muze_seafoodplus.info, Erişim tarihi: seafoodplus.info, Erişim tarihi: seafoodplus.info, Erişim tarihi: seafoodplus.info , Erişim tarihi: Tuna, Turgay. “Hebdoman’dan Bakırköy’e.” Bakırköy Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul Ekim

87



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

DR. HÂFIZ CEMAL LOKMANHEKİM’İN ÇIKARDIĞI LOKMAN HEKİM VE SARIAY MECMUALARI İLE SAĞLIK KİTAPÇIKLARI Murat Dinçer Çekin1

Kıbrıs ve Beyrut’ta kadılık yapan Borlu Nuh Naci Bey ve Kıbrıslı Emine Şerife Hanımın çocukları olarak (8?)’de Kıbrıs Baf ’ta Stavrogonno (Aydoğan) köyünde doğan Cemal Bey ilkokul ve Dârü’l-İrfan medresesini bitirip hâfız olur. Anne ve babasını erken yaşta kaybeder, zor yıllar geçirir. Rüştiye mektebinde okur. Dayısının tedavi için giderken götürdüğü Beyrut’ta İdadi mektebini bitirir. Kıbrıs’ta âşar memurluğu yapar. İstanbul’a gelip Çengelköy Askerî Tıbbiye İdadisi ve Sarayburnu Askeri Tıbbiye-i Şâhâne’den mezun olur (). Gülhâne Tatbîkat Hastanesi’ne devam eder. İmtihanı kazanarak Dahiliye ve Çocuk hastalıkları muallim muavinliğine tayin edilir. Jön Türklerle ilişkisi yüzünden Yemen’e gönderileceğini anlar, Avrupa’ya kaçar, ’te Kıbrıs’a döner. Fahiş fiyatla ilaç satmamak ve fiyatları kendi belirlemek üzere anlaştığı bir eczanede hastalarını kabul eder, daha sonra Lefkoşa’da bir Âfiyethane ve hasta yakınları için konukevi açar. Köyleri dolaşarak hekimlik yapar, fakirlerden ücret almaz. Adada Türk hekim, eczacı, ebe, avukat, öğretmen ve usta ihtiyacının karşılanması için Kıbrıs Cemiyet-i Hayriye-i İslâmiyesi (), Osmanlı Lisan Mektebi () ve Kıbrıs Sanayi Mektebini () açar, Türkiye ve Avrupa’dan hocalar ve makineler getirir. Kilim dokumacılığı, marangozluk, ciltçilik, kunduracılık, şapkacılık, şemsiye tamirciliği, demircilik, kalaycılık, tenekecilik mesleklerinin öğretilmesini sağlar. Harflerini Mısır’dan, makine1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, [email protected] Yazar, mülkü Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim ve eşi Sabiha Lokmanhekim Sağlık Vakfı’na ait olan Beylerbeyi’ndeki sağlık ocağında yılında açılışından itibaren iki yıl aile hekimliği uzmanı olarak çalışmıştır. Burası günümüzde Aile Sağlığı Merkezi ve Toplum Ruh Sağlığı Merkezidir.

89


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

sini İngiltere’den getirterek basımevi kurar. Haftalık İslâm gazetesini çıkarır (). Dr. Hâfız Cemal Âfiyethanesi yayınları ve İslâm Kütüphanesi yayınları adı altında kitapçıklar yayınlar. Çıkarları bozulanlar tarafından faaliyeti engellenmeye çalışılır, ’da maddi kayıplar ve hayal kırıklığı ile İstanbul’a gelir. Balkan ve Dünya savaşı sırasında Besim Ömer Paşa maiyetinde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nde çalışır. Göçmenler için Edremit vapurunda, Süveyş İmdat Heyeti’nde, Filistin’de çöl hastanesinde görev yapar. Fatma Sabiha Hanım () ile evlenir. Kanun çıkınca Besim Ömer Paşa’nın tavsiyesiyle, kullanmakta olduğu Lokmanhekim lakabını soyadı olarak alır. Divanyolu’nda muayenehane açar. ’da Lokman Hekim mecmuasını çıkarır. ’da tütün ve alkol mamüllerine karşı Sarıay Cemiyeti’ni kurar. Yılın bir ayı, geldiğinde nereleri ziyaret edeceğini gazetelerde ilan ederek Kıbrıs’a gider, gezici hekimlik yapar; ilaçları kendisi temin eder. ’de Sarıay Mecmuası’nı çıkarır. Halka yönelik birçok kitapçık yayınlar. Eşi Sabiha Hanımla birlikte emlakını vakfeder. 19 Nisan ’de vefat eder, Zincirlikuyu’ya defnedilir.

Resim 1. Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim, İstanbul, (Harid Fedai arşivi)

Lokman Hekim Mecmuası İlk sayısı Temmuz ’da çıkmıştır. Önceleri aylık, sonra iki aylık olarak yayınlanmıştır. İsmi altında “Her şeyi apaçık yazar, halk mecmuasıdır, iktibas etmek serbesttir.” ifadesi yer almaktadır. Mecmua devrin tanınmış tıp, bilim, edebiyat insanlarının da yazılarını yayınlamıştır. 90

Resim 2. Lokman Hekim mecmuasının son sayısı


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Cemal Bey mecmuanın bütün yurda yayılması için gayret sarf etmiş, hastalarını, öğrencileri, halka ulaşan kurumları ücretsiz abone yapmış, birçok yere mecmua bırakmıştır. ve son sayı Cemal Beyin vefat ettiği ay, Nisan ’de yayınlanmıştır.

SARIAY CEMİYETİ yılında kurulmuştur. Başkanı Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim, başkan vekili, eşi Sabiha Lokmanhekim’dir. Cemiyetin merkezi Cemal Beyin muayenehanesidir: Divanyolu Cemiyetin nizamnamesinde gayesi şöyle belirtilmiştir: “Tütün, sigara, pipo, püro, nargile, enfiye, içki ve zehirli maddelerin zararlarını, sebep oldukları hastalıkları halka anlatmak, çocuklarımızın, gençlerimizin, kızlarımızın çoğunu harap ve perişan eden, çeşit çeşit hastalıklara uğratan, tabiatlarını, ahlaklarını, naturalarını, mizaçlarını, vücutlarını, sinirlerini, kanlarını bozan, çene altında Gangliyon veremi (Bez veremi) yapan, fena âdetlerden, kötü alışkanlıklardan korumak, afetlerden kurtarmak ve bu gayeye erişmek için ilmi ve fennî neşriyatta bulunmak, konferanslar tertiplemek ve bu sebepler yüzünden sıhhatleri bozulan vatandaşları cemiyetin vücuda getireceği veya teberru suretiyle elde edeceği dispanserlerde veya hastanelerde tedavi etmek ve bu suretle sağlam vücutlu, gürbüz, iradeli, kuvvetli gençler yetiştirmeye çalışmak.”

Resim 3. Sarıay Cemiyeti nizamnamesi

Sarıay Mecmuası İlk sayısı Ağustos ’de çıkmıştır. İsmi altında “İki üç ayda bir inşallah yayınla-

Resim 4. Sarıay Mecmuası’nın 5. Sayısı

91


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

nacaktır.” ifadesi yer almaktadır. Düzenli çıkmamıştır. 5. sayısı Nisan ’te yayınlanmıştır.

DR. HÂFIZ CEMAL LOKMANHEKİM’İN YAYINLARI Cemal Bey, Lokman Hekim mecmuasının bazı sayılarında hayat hikâyesini ve hatıralarını yazmıştır; hayatının ayrıntılarını buradan öğreniyoruz. Bu sayıların başlıkları şöyledir: -Lokmanhekim’in Hakiki, Zahmetli, Aşklı Hayatı, Hayırlı, Faydalı, Mesut Romanı -Lokmanhekim’in Başından Geçen Hakiki Aşka Ait Neşeli, Keyifli, Zevkli ve Kudretli Duygularla Yazılmış Makaleler, Acıklı Şiirler, Ağlayışlı Maceralar, Hatıralar Cemal Bey ’da Kıbrıs’a dair iki kitap çıkarır: -İngiliz İdaresinde Kıbrıslı Eşkıya -Hasan Bulli Türküsü (manzum) ’da yayınladığı iki kitaptan birinde Kıbrıs’ta dört yılda yaptıklarını ve hayal kırıklıklarını anlatır; diğeri ise Kıbrıslılara gelecek için yol gösteren bir kılavuzdur: -Kıbrıs Osmanlılarına Mahsus Son Hediye-i Âcizânem veyahud Kıbrıs’ta Geçen Dört Senelik Tarih-i Hayatım -Kıbrıs Osmanlılarına Mahsus Parlak İstikbal Programı Bu iki kitap, transkripsiyonu ve sadeleştirmesi Harid Fedai tarafından yapılarak tek kitap hâlinde yayınlanmıştır2 Cemal Bey sağlığa dair birçok kitapçık yayınlamıştır. Ayrıca teknik ve sanatlara, terbiyeye dair kitapçıkları da vardır. Bu yayınların bazıları şunlardır: -Hastalıklar Hakkında Malumat-ı Umumiye -Malumat-ı Sıhhıye -Çocuklara Mahsus Hıfzu’s-sıhha -Mekteplere Mahsus Hıfzu’s-sıhha-i Umumiyye -Validelere Bergüzâr -Hakiki Halk Doktoru Âfiyet Hazineleri -Nevsal-i Âfiyet 2 Bkz. Harid Fedai, Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim: Anı – Yaşantı, Dr. Hâfız Lokmanhekim ve Eşi Sabiha Lokmanhekim Sağlık Vakfı Yayını, İstanbul

92


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

-Tıbbı Nebevi, Peygamberimizin Tıbbi Vecizeleri ve Sıhhi Emirleri -Abdest Almanın Faydaları ve Birçok Hastalığa Şifaları -Misvakın Sıhhi Faydaları -Ramazan-ı Şerifin ve Orucun Sıhhi Faydaları -Ramazanda Hangi Yemekleri Yemeli -Tam Müslüman Olan Hasta Olmaz, Dikkatsizlikten Binde Bir Keyifsiz Olur -Lokmanhekim’in Çocuklara, Kızlara ve Gençlere Sağlık Hediyesi -Sağlam Vücutlu, Güzel Yüzlü, Cazibeli Gözlü Olmak İsteyen Kızların, Bayanların Kitabı -Pembe Çehreli Olmak İster misiniz -Hakiki Aşk Hayatında Güzel Şeftalilerin ve Gözlerin Sıhhi Rolleri -Lokmanhekim’in Yiyiniz ve Suyunu İçiniz Dediği -Saf Yoğurdun 60 Faydası Derde Deva Türlü İşlere Çok Fayda ve Şifa Veren Mübarek Limon -Ah Güzelim Kıbrıs Kayısısı -8 Şifalı Kıbrıs Harnıbı (Keçiboynuzu; Kıbrıs’tan pekmezini getirip muayenehanesinde hastalarına kuvvet şurubu olarak dağıtmıştır.) Faydalı Sıcak Deniz Suyu -Gülünçlü İbret-âmiz Hikâyeler -Sevgili İslâmlarım Artık Uyanalım -İlmi Bilgiyi Beşikten Mezara Kadar İsteyiniz -Çocukları Nasıl Terbiye Etmeli -Sinirli Çocukları Nasıl Büyütmeli -Lokmanhekim’in Gençlere Kızlara Nasihati -Gençlik, Bekârlık ve Evlilik İşleri -Çok Yemin Edene İnanmayınız -Yeni ve Mükemmel Usul-i Ziraat -Yeni Kunduracılık -IV. Royal Star (Hükümetin İngilizce imtihanı için) -Alfavidarion’un Çevirisi ve Anahtarı

ÜSLUBU Cemal Bey meseleleri halkın anlayabileceği ve bazen mizahi bir dille anlatmıştır. Kısaltıp sadeleştirdiğimiz aşağıdaki alıntı buna bir örnektir: “Sigara içmenin faydaları: Öksürük ve nefes darlığı yapar, sesten eve hırsız girmez. 94


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Horlama yapar, tek kalınacak bir oda kazandırır. Bacaklarda zayıflık yapar, baston yüzünden köpek yanaşmaz. Zayıflık ve kansızlık yapar, şişmanlamayı engeller. Dişleri sarartır, altın dişli zengin zannedip hürmet ederler. Unutkanlık yapar, borcu alacağı düşündürmez, üzülmeyi önler. Gözleri bozar, gazete okutturmaz, tasarruf ettirir. Erkekliği yok eder, bekâra para harcatmaz, zengin eder. Kahvaltı yaptırmaz, her ay lira kazandırır. Tekel idaresine para kazandırır; devlet, millet bütçesine yarar.”3 Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim’i rahmetle anıyoruz.

KAYNAKLAR 1. Fedai, Harid. Dr. Hâfız Cemal Lokmanhekim: Anı – Yaşantı. Dr. Hâfız Lokmanhekim ve Eşi Sabiha Lokmanhekim Sağlık Vakfı Yayını, İstanbul 2. Fedai, Harid. “Doktor Hâfız Cemal Lokmanhekim’in Halk Sağlığı ile İlgili Etkinlikleri ve Yayınları”, Ege Üniversitesi VI. Türk Tıp Tarihi Kongresi, İzmir, Mayıs 3. Kaya, Dinçer. “Doktor Hâfız Cemal Lokmanhekim.” Tarih ve Toplum, Eylül , cilt 40, sayı , s. 4. Lokmanhekim, Hâfız Cemal. “Sigara İçmenin Faydaları.” Sarıay Mecmuası, Ağustos , sayı 1, s. 5. Lokman Hekim, İstanbul 6. Sarıay Cemiyeti Nizamnamesi, İstanbul 7. Sarıay Mecmuası, İstanbul

3 Hâfız Cemal Lokmanhekim, “Sigara İçmenin Faydaları,” Sarıay Mecmuası, Ağustos , sayı 1, s.

95



1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

TOPKAPI SARAYI MÜZESİ ÇİN PORSELENLERİ KOLEKSİYONUNDAKİ ŞİFA KAPLARI Serkan Gedük1

Şifa tasları; İslamiyet’in ilk yıllarından beri kişilerin şifa bulmak amacıyla kullandığı varsayılan, üzerinde Kuran-ı Kerim’den ayetlerin ve duaların yazılı olduğu kaplardır. Şifa kapları genellikle metalden üretilmiştir. Metal örneklerinin dışında az da olsa porselen örnekleri de bulunmaktadır. Porselenler ilk defa Çin’de üretilerek, yüzyıldan itibaren İslam ülkelerine ve Orta Doğu’ya ihraç edilmiş, Osmanlı saray ve konaklarında da yaygın olarak kullanılmıştır. Bu makalede Topkapı Sarayı Müzesi Çin porselenleri koleksiyonu içinde yer alan, ayet ve dua yazılı porselen kaplar üzerinde yaptığımız araştırmayı aktarmaya çalıştık. GİRİŞ Dünya’nın en büyük porselen koleksiyonu Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu koleksiyonun dünyaca ünlü ve eşsiz olmasının sebebi, on bir bini aşan sayısı ile yüzyıldan yüzyılın başına kadar porselen kronolojisini göstermesidir. yüzyıldan itibaren Anadolu’da kullanıldığı2 varsayılan Çin porselenleri Osmanlı yeme ve içme kültürü açısından önemli bir yere sahip olmuştur. 1 Sanat tarihçisi ve restoratör; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Topkapı Sarayı Müzesi, Çin ve Japon Porselenleri-Saatler Bölümü Sorumlusu, serkan. [email protected] 2 Arap gezgin İbn-i Battuta yılında ziyaret ettiği Birgi’de davet edildiği bir ziyafette porselen kullanıldığından söz etmiş ayrıca yüzyıl Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade Sultan Mehmed’in veziri İvaz Paşa’nın Acem’den ustalar getirdiğini ve Osmanlı sarayına Çin porselenlerini tanıtan ilk kişinin de İvaz Paşa olduğunu belirtmiştir. Ayşe Erdoğdu, Çin Porselenlerinin Osmanlı Günlük Yaşamındaki Yeri, İstanbul , s.

97


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Kimi zaman tılsımlı güçleri olduğuna inanıldığı için kimi zaman değerli taşlarla süslenerek kimi zamansa zenginliğin ve ihtişamın göstergesi olarak kullanılmışlardır. Sarayın porselen koleksiyonu genel olarak satın alma, ganimet, hediye ve muhallefat3 yolluyla oluşmuştur. Arşiv kayıtlarında bunların Çin’den sipariş edilmeleri veya doğrudan satın alınmaları konusunda bir belgeye rastlanmamıştır. Koleksiyon genel olarak Çin›de üretilerek yüzyıldan itibaren İslam ülkelerine ve Orta Doğu’ya ihraç edilen porselenlerden oluşur. Osmanlı saray ve çevresine porselenin ilk ne zaman geldiği ve kullanıldığı bilinmemekle birlikte “ yılında Edirne’deki sarayda, Sultan II. Mehmed’in şehzadeleri Bayezid ve Mustafa için yapılan sünnet düğününde fağfurî4 üskürelerle5 şerbet sunulması, porselenlerin daha Topkapı Sarayı inşa edilmeden önce kullanıldığını gösterir.”6 “Klasik Osmanlı tıp anlayışının temelinde, Galen tıbbının ve ondan yararlandığı bilinen İslâm tıbbının bulunduğu bilinmektedir. Buna göre, insan vücudunda kan, safra, sevdâ ve balgam denilen dört hılt (humor, suyuk-vûcut sıvısı) bulunmaktadır. Bunların dengede olması vücudun sağlıklı olduğunu gösterir. Dengenin bozulmasından itibaren vücut sağlığı kaybolur, rahatsızlıklar başlar. Rahatsızlık bir hıltın vücuttaki oranının artmasıyla alâkalıdır.”7 Bu nedenle klasik Osmanlı tedavi yöntemlerinde, beslenme şekli ve tabiattaki bitki, maden ve minerallerden yararlanmaya önem verilmiştir. Hastalıkların devam etmesi durumunda ise bir takım yöntemlere başvurulmuştur. Bu yöntemlerden birisi de şifa taslarından içilen içecekler olmuştur. Bu kapların tıbben bir faydası olmasa bile insanlara ruhsal açıdan katkıda bulunduğu yadsınamaz. Bu nedenle böyle bir kaptan su içen kimse içtiği suyun okunmuş olduğuna ve mustarip olduğu hastalıktan kurtulacağına bütün varlığı ile inanmış olurdu. Topkapı Müzesi Çin porselenleri koleksiyonu içinde yer alan 37 adet eserin dua ve ayetlerle süslenmiş olduğu ve şifa kabı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Porselen şifa kapları üzerinde yer alan dua ve ayetler, metalden yapılmış şifa tasları üzerindekilerle benzer olup aynı amaç için kullanılmışlardır. Bu makalede Osmanlı saray kültüründe şifa kaplarının yerini ve Çin 3 Ölen veya azledilen devlet adamları ile padişah anaları, kadınları ve kızlarının eşyalarına el konularak tekrar saraya dönmesine dayalı bu sistem yılına kadar sürmüştür. 4 Osmanlılar Çin imparatorlarına fağfur derlerdi. Osmanlı belgelerinde Çin porseleni anlamında fağfurî terimi kullanılmıştır. 5 Çukur çanak, kase. 6 A. Erdoğdu, S. Gedük, Topkapı Sarayının Mücevherli Çin Porselenleri, Konya , s. 7 Arif Bilgin, Osmanlı’da Sağlık, Osmanlı Döneminde İlâç Yapımında Kullanılan Tıbbî Bitkiler, İstanbul ,

98


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

porselenlerindeki örneklerini irdelemeye çalışacağız. Şifa Kavramı ve Şifa Kaplarının Tarihçesi Şifa: “Maraz, tedavi ve inşirah gibi manaları kapsayan Arapça kökenli bir kelime olarak hastalıktan kurtulma, iyi olma, sağalma” anlamında kullanılmaktadır.8 Eski çağlardan beri insanlar çeşitli hastalık, nazar ve zehir gibi farklı etkilerden korunmak için birçok yöntem denemişlerdir. Geleneksel inançlara bağlı olarak gelişen korunma şekilleri arasında en yaygın olanı ayet ve duaların yazılı olduğu şifa taslarıdır. Şifa tasları genellikle bronz, pirinç ve bakır gibi metallerden yapılmıştır. Bunun dışında az da olsa seramik ve porselenden yapılmış olanları da bulunmaktadır. Şifa tasları halk hekimliğinin en somut örnekleri olup şifa tasından su içen insanların ve hayvanların hastalıklardan kurtulacağına inanılmıştır. İslamiyet’ten önce şifa taslarına benzeyen en yakın örnek Ârâmî9 taslarıdır. Geniş bir coğrafyada yaşayan Ârâmîler, kötü güçlerin etkisi altına girdiği düşünülen hastaların iyileştirilmesi için şifa tasları kullanılmıştır. Bu taslar genel olarak merkezdeki figür çevresinde yazı şeritlerinden oluşan basit bir düzenlemeye sahiptir İslam’ın Suriye bölgesinde yayılması sonucu yerleşik kültürlerle güçlü bir etkileşim gözlenir. Ârâmî sihirli tasları, İslam dininin kendi kuralları doğrultusunda ortaya çıkan şifa taslarının ilk örnekleri olmuştur Bunun dışında Anadolu’daki şifa tasları, Türk hamam taslarına ve Gordion’da bulunan Frig taslarına çok benzemektedir. Kenar ve göbek şekilleri hemen hemen birbirinin aynısıdır. Aralarındaki fark ise şifa taslarının içlerinin çiçek veya diğer şekillerle süslü olmayıp ayetlerle bezenmiş olmasıdır Şifa taslarına konulan suyun okunup bu sudan içilmesi veya yıkanılması geleneği İslamiyet’in ilk yıllarına kadar uzanmaktadır. Asım Köksal’ın Hz. Peygamber ve İslamiyet isimli eserinde İbn-i Sad Tarihi’nden rivayet edilerek, “Peygamber Efendimizin, kızı Hz. Fatıma’nın düğün gecesinde, bir tas içerisinde gelen suyun içine bir miktar misk döktüğü ve Hz. Ali’nin (r.a) üze8 Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara , s. 9 Ârâmîler M.Ö. yüzyılda Suriye çölü sınırlarında yaşayan Sâmî ırktan göçebe bir kavimken, daha sonra Lübnan’dan Yukarı Mezopotamya’ya, Basra Körfezi’nden Amanos Dağlarına uzanan bir alana yayılmıştır. 10 Şinasi Acar, Osmanlı’da Günlük Yaşam Nesneleri, İstanbul , s. 11 Aysun Akı, Ankara Etnografya Müzesindeki Şifa Tasları, Ankara , s. 12 Yasemin Masaracı, İnanç Dünyamızın Gizemli Objeleri, İstanbul , s.

99


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

rine serptiği, ‘Yâ Allah, bunlara bereket ver.’ diye dua ettiği, sonra da Hz. Fatıma’yı çağırarak onun da üzerine sudan serptiği ve ‘Ya Allah, onu şeytanın şerrinden koru.’ diye dua ettiği”13 rivayet edilmektedir. Şifa taslarının ilk kullanımıyla ilgili bir rivayette ise gayrimüslimler Peygamber Efendimiz’e sihir yapmışlar, Peygamber Efendimiz bu sihir tesiri ile gitgide zayıflamaya başlamış. Peygamberimiz Mescid-i Saadet’te oturup hastalığını düşünürken Allah Cebrail vasıtasıyla Peygamber’e “Ey Muhammet sen hastalığına çok üzülüyorsun, hastalığın pek mühim değildir. Senin düşmanların sana sihir yaptılar. Bir tasa yazı yazıp su içilmeyen bir kuyuya atınız. Bunu oradan tekrar çıkar ve şu ayetleri temiz bir su üzerine okuyarak o suyu iç, sihir bozulacaktır.” diyor. Peygamber Efendimiz söylenenler yapıp iyileşmiştir. İşte o zamandan beri bazı ayet ve dualar tas üzerine yazılmaya devam etmiş ve bu adet zamanımıza kadar gelmiştir.”14 İslamiyet’te büyücülük yasaklanmış, Allah’tan şifa dilemek maksadıyla dua etmek tavsiye edilmiştir. İslâmiyet›in ilk yıllarında hastalıkların tedavisi ve onlardan korunma, çoklukla ruhi ve manevi yolla yapılmıştır. Hz. Muhammed’in büyüyü yasaklamakla birlikte akrep, yılan sokmasına, nazara ve genel olarak hastalıklara karşı muska kullanılmasına, “nefes etme”ye (okuyup üfleme) izin verdiği bilinir Bu şekilde dua eden kişiler manevi anlamda huzur bularak kendilerini güvende hissetmişlerdir. Şifa tasalarında yer alan ayet ve duaların asıl amacı şifanın sadece Allah’tan geleceği ve Allah’ın yardımı ile mümkün olabileceğinin unutulmamasıdır. Anadolu’da hastalıklardan kurtulmak ve şifa bulmak için kullanılan şifa taslarına farklı isimler verilmiştir. Sivas, Konya, Gaziantep ve Malatya gibi yörelerde şifa taslarına tihtap tası16, Erzurum’da çiçek tası17, Ankara’da botça tası18, Çorum’da korku tası19 denilmektedir. 13 (seafoodplus.info) 14 Osman Aksoy, Şifa Tasları, Ankara , s. 15 Şinasi Acar, a.g.e., s. 16 Tihtap: Bir şeyin iyi yapıştığını, bir tedbirin hastalığa birebir geldiğini; tihtabı budur, ilacı budur, bu ilaç hastalığı tihtap gibi kesti, manalarında kullanılmaktadır. 17 Erzurum taraflarında şifa taslarına çiçek tası denmektedir. Koyun ve keçilerde meydana gelen çiçek hastalığı tedavisinde şifa tası kullanılır. Hasta olan hayvan için şifa tasına su doldurulur. Ayetelkürsi ile İhlas-ı Şerif ve Fatiha Suresi üçer defa okunur ve üflenir. Şifa tasından temiz bir süpürge ile hayvana üzerlerine su serpilir. 18 Ankara’nın Kızılcahamam taraflarında çiçek hastalığına botça hastalığı denilmektedir. 19 Korkudan meydana geldiğine inanılan hastalıklardan korunmak için kullanılan taslara korku tası adı verilir. Özellikle halk arasında genellikle “karabasan” denilen gece korku basmasının tedavi edilmesinde kullanılmaktadır.


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

Şifa kaplarıyla aynı işlevde kullanılan nisan tasları da ayrı bir inceleme konusudur. Nisan taslarını şifa kaplarından ayıran en önemli özellik, bereketli ve şifalı olduğuna inanılan nisan yağmurlarının toplandığı kap olmasıdır. Şifa kaplarının üzerinde olduğu gibi nisan taslarının üzerlerinde de ayet ve dualar yazılı olup genellikle pirinç, bronz ve tunçtan yapılmışlardır. Nisan tasları Topkapı Sarayı’nda da kullanılmıştır. Enderun Hastanesi’nde kalan hastalar için ilaçlar da hazırlayan Kiler Koğuşu İçoğlanları, nisan ayında şifalı olduğuna inanılan “nisan yağmuru” suyunu toplayarak padişaha sunarlardı Sarayın dışında dergâhlarda da nisan yağmurları toplanmıştır. Özellikle nisan ayında yağmur yağarken dergâhların damlarına taslar konulurmuş. Toplanan sular dualar eşliğinde dergâhtakilere ve ziyaretçilere şifa niyetiyle ikram edilirmiş. Bu ritüel Mevlânâ’nın dergahında da uygulanmıştır Şifa Kaplarının Kullanımı Tıp ilminin gelişmediği veya çeşitli nedenlerle uygulanamadığı yörelerde halk hastalıklarla bilimsel tetkik ve tedavi yöntemleri yerine toplumun gelenek ve inançlarına göre farklı yöntemlerle mücadele etmiştir. Şifa tasları da bu gelenek ve inançların doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Şifalı kaptan su içen kimse, içtiği suyun okunmuş olduğuna ve dolayısıyla yakalandığı hastalıktan kurtulacağına bütün varlığıyla inanmış olur ve ruhsal acıdan rahatlardı. Bu inanç hastada “plasebo” etkisi gösterirdi Günümüz tıbbında uygulanan telkinle iyi etme yönteminin kimi hastalarda çok olumlu sonuçlar verdiği araştırmalarla kanıtlanmıştır. 23 Şifa kaplarının kullanılması çeşitli kurallarla belirlenmişti. Şifa kabına konan suyun kıbleye karşı akan bir pınar, çeşme veya çaydan gün doğmadan önce alınmasına, bu sırada köpeklerin görmemesine, suyun ayak basılan bir yere dökülmemesine ve bu işlemin yeni ayın ilk çarşamba günü (kimi yörelerde cuma günü) yapılmasına dikkat edilirdi Şifalı kaptan su içerken ise niyet temizliğinin olması, kıbleye dönerek içilmesi, kalbe şüphe düşürülmemesi, 20 Necdat Sakaoğlu, Saray-ı Hümayun, İstanbul , s. 21 seafoodplus.info 22 Plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma hâlidir. Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın “işe yarayacak” ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne insanların istemeleri hâlinde kendi kendilerini iyileştirme gücüne yöneliktir. 23 seafoodplus.info 24 seafoodplus.info


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

duaların belli sayılarda tekrarlanarak okunması, herhangi bir maddi beklenti içerisinde olunmaması gibi kurallara bağlı kalınarak üç yudum içirilirdi. Aksi hâlde yapılan tedavinin hiçbir yarar sağlamayacağına ve hastalığın iyi olmayacağına inanılırdı Telkin gücünü artırmak amacıyla mümkün olursa bir de hoca efendi bulundurulur ve hasta suyu içtikten sonra hoca okuyup üflerse, tamamıyla iyi olacağına inanılırdı Topkapı Sarayı Müzesi Çin Porselenleri Koleksiyonunda Bulunan Ayet ve Dua Yazılı Şifa Kapları Topkapı Sarayı Çin porselenleri koleksiyonu içinde dua ve ayet yazılı toplam 37 adet porselen kâse ve tabak bulunmaktadır. Saray koleksiyonunda benzer şekilde süslenmiş metal örneklerde olduğu gibi bu porselen kapların da şifa tası olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Ortasındaki sihirli karelerdeki rakamlar ve harflerin Kuran’da belli ayetlere işaret ettiği, bu ayetlerin de bazı hastalıklara iyi geldiği için tercih edildiği düşünülmektedir. Yine bu dua ve ayetlerin, Topkapı Sarayı Müzesi Padişah Elbiseleri bölümünde bulunan tılsımlı gömleklerdekilerle benzer olduğu bilinmektedir. Bu gömlekler vefk27 ve cifrlerle dekorlanmış olup hastalık ve kötülüklerden koruduğuna ve hastalara şifa verdiğine inanıldığı için tercih edilmişlerdir. Bu tılsımlı (şifalı) gömlekler yaygın olarak savaşa giderken zırh altına giyilerek kullanılmıştır. Eserlerin niceliğine baktığımızda, Kuran-ı Kerim’den ayet ve dua yazılı 37 adet eser bulunmaktadır. Bunların içinde 3 kâse, 5 tabak ve yüzyıllara, 5 tabak ve 24 kâse yüzyıla tarihlenmektedir. Porselen koleksiyonda yer alan şifa kaplarının en tipik örneklerini inceleyebiliriz: Mavi-Beyaz Tabak Çin, yüzyılın üçüncü çeyreği, porselen, çap 36,5 cm, Topkapı Sarayı Müzesi, Çin ve Japon Porselenleri Koleksiyonu, Envanter Numarası: 15/ 25 Abdulbaki İşcan, Anadolu Şehrinin Günlük Hayatında Su Kültürü, Ankara , s. 26 Şinasi Acar, a.g.e., s. 27 Vefk üzerinde belli kaidelere göre sayıların harflerin veya kelimelerin yazıldığı hanelere bölünmüş satranç tahtası gibi bir kare (veya daire) olup hastalıklara karşı sihir büyü için diğer bütün maksatlar için muska (nüsha) olarak yapılır.


1. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir