emre arolat hatay müze otel / The Museum Hotel depremlere nasıl dayandı? | Number 1 Fm / Tv

Emre Arolat Hatay Müze Otel

emre arolat hatay müze otel

ARKITEKTUEL

Antakya Müze Oteli / EAA

©Cemal Emden

Mimar: Emre Arolat Architecture (EAA)
Yer: Antakya, Hatay, Türkiye
Yapım yılı: 2010-2019

Antakya’nın Starius Dağı’ndaki, ilk Hıristiyan topluluğa ev sahipliği yaptığı iddia edilen, St. Pierre (Aziz Petrus) Kilisesi’nin yakınlarında antik çağlara dayanan arkeolojik kazı alanının üzerine inşa edilen Antakya Müze Oteli (Antakya Museum Hotel), Emre Arolat Architecture ekibi tarafından tasarlandı. Projede ekip için en önemli nokta arkeolojik alanın kamusallığına karşın otelin özel kullanımından doğan ikiliği çözmek olmuş. Yapının tasarımı antik ile moderni iç içe geçirerek arkeoloji ve mimarlık arasındaki gergin ilişkiden faydalanıyor.

Antakya Müze Oteli / EAA

©Cemal Emden

Kazı alanında arkeolojik bulgular elde edildikten sonra müze-otele çevrilen 199 odalı otelin tasarımı, Antakya’nın kazı çalışmalarında elde edilen bulgular sonucu keşfedilen fiziksel ve sosyolojik karakteristiği esas alınarak ilerliyor. Projenin ‘belli bir yere ait olmayan ve kendi program ağı ile tanımlanan’ otel fonksiyonu, arkeolojik bulgularla şekillenmiş bir alan üzerinde kurgulanacağından, programın her elemanı ayrı ayrı birimler olarak düşünülmüş. Bu birbirinden bağımsız bireyler, alana koruyucu bir kanopi altında dağıtılmış. Böylece aslında modüler bir yaklaşıma evrilmiş tasarım anlayışı; daha kompakt ve içe dönük olan geleneksel otel binası kurgusuna yeni bir yaklaşım geliştirme gerekliliğini de beraberinde getiriyor.

Antakya Müze Oteli / EAA

©Studio Majo

Antakya Müze Oteli’nde bu dağınık birimler kompozit bir taşıyıcı sistem altlığına oturtuluyor. Ana taşıyıcı olan kompozit kolonlar, arkeolojik alandaki kalıntıların yerlerine göre her birine elle kuyu açılarak konumlandırılmış. Aynı zamanda kolonlar geçmişte alanın ortasından geçen ve alanı çevreleyen dere yatağı çizgilerinden de referans alıyor: bulgulara potansiyel bir zararı engellemek için geliştirilmiş bir yaklaşım. Otel odalarını ve ortak alanları yerden kaldırmak ve böylece kazı alanından uzaklaştırıp otelde kazı alanını deneyeimletmek için,  çelik ızgara sistemiyle birbirine bağlanmış 120 cm çapa sahaip 66 adet kompozit kolon kullanılmış.

Antakya Müze Oteli / EAA

©Cemal Emden

Bu kompozit kolonlar en üstte de otelin tamamını örten kanopiyi destekliyor. Bu kanopi, hem kazı alanının yerini belirten bir işaretleyici hem de toplantı odaları, balo salonu, yüzme havuzu ve spor salonu gibi programları barındıran bir platform görevi görüyor. Üzerindeki yarıklarla da aşağıdaki arkeolojik alana ve otel tesislerine görsel iletişim sağlayan bu platform şehre ve St. Pierre tepelerine manzaralar sunan, yerel bir geleneği devam ettiren bir çatı terası.

Yapı, dört farklı katmanda düşünülebilir. Bunlardan birincisi, kalıntılara en yakın seviyede açık hava müzesi platformu; ikincisi otelin ortak kullanım alanları, arkeolojik kalıntıları seyreden lobi ve restoran; üçüncüsü otel odalarının prefabrik modüllerinden oluşan küme ve kazı alanındaki göz alıcı mozaik peyzajın gözlemlenebildiği bir açık hava sirkülasyonu ve son olarak tüm hepsini örten çatı; kanopi.

Antakya Müze Oteli / EAA

©EAA

Otelin yerinde birleştirilen prefabrike birimlere dayanan tasarımı, alanda inşa edilemeyerek kazı alanının inşaat sürecinde korunabilmesine yol açıyor. Projenin otel kısmının asıl gövdesi ise birbiri üzerine yığılmış bu prefabrike otel odaları. Otelin ana kısmı olan bu 3. katman, yardımcı bir strüktürle destekleniyor ve yürüyüş ızgaraları, yaya köprüleri ile ana sirkülasyona bağlanıyor. Tüm otelin sirkülasyonu, otel ana bir kanopi altında kurgulandığından, yarı açık bir mekan içerisinde ilerliyor. Böylece ziyaretçiler kazıyla görsel ilişki kurabilirken; Antakya’nın bu bölgesindeki iklimsel ve yerel koşulları da sürekli olarak deneyimleyebiliyor. Ekip bu deneyimin kalitesini daha da arttırmak için bu kanopinin altında farklı noktalarda bahçeler ve teraslar da kurgulamış.

Antakya Müze Oteli / EAA

©Studio Majo

Tümü yarı açık bir alan içerisinde kurgulanmış olan müze-otel projesi, bu sayede oldukça efektif bir pasif havalandırma sistemine sahip. Bu tasarım anlayışıyla Emre Arolat Architecture ekibi, mekanik sistemlere olan ihtiyaçları ortadan kaldırıyor: yapının cephesiz kurgusu sayesinde hava yürüyüş yolları ve odalar arasında sirküle edilebiliyor. Bu yine müze-otelin kazı alanına minimum müdahaleyi beraberinde getiren bir özellik. Yapıda yalnızca zemin kotunda koruyucu bir cam cephe mevcut. Bu cephe de kazı alanını kötü etkileyebilecek rüzgarlar ve tozlara karşı kazı alanını koruyor.

Antakya Müze Oteli / EAA

©Cemal Emden

Karakteristik tasarım yaklaşımlarıyla alana özel bir mimariye dönüşen Antakya Müze Oteli’nin inşaat çalışmaları sırasında arkeolog ve restoratör mimarlardan oluşan ekip, Helenistik Dönem’den İslami Dönem’e kadar beş arkeolojik katman ve 13 ayrı medeniyetin izlerine ve bu dönemlere ait 30 bine yakın esere ulaşmış. Antakya’nın yerel tarihinden ilham alan proje, iki ana amacı yerine getirmeye çalışıyor: bunlardan biri, otel fonksiyonu ile birlikte kazı alanında var olmuş 13 medeniyetin katmanlarını eşsiz bir şekilde temsil etmek; ikincisi ise, iç mekanda kullanılan geleneksel malzemelerle birlikte modern teknolojilerden faydalanmak.


TAGS
antakya, antakya museum hotel, arkeoloji ve mimari, arkeolojik kazı alanı, emre arolat, muze otel, otel tasarımı, prefabrike, st pierre tepesi, Starius Dagi

The Museum Hotel Antakya

Proje hakkında:

Antakya’nın merkezinde, Hristiyan dünyasının önemli hac noktalarından biri olan St. Pierre Kilisesi’ne yakın konumdaki arazinin sondaj kazılarından çıkan kalıntılar, bu alanda bir beş yıldızlı otel yapmak isteyen işvereni müze-otel fikrine yönelten unsur olarak ortaya çıkar. Korunarak ziyarete açık tutulmak istenen tarihi kalıntılar ile kamusal kullanımı içine almakta zorlanan otel programının oluşturduğu zıtlık, tasarımı tetikleyen etmenlerin başında yer alır.

Pek çok projede ana koşullayıcı olarak devrede olan yer ve bağlam; yakın çevredeki az katlı, seyrek ve nitelikli sayılması zor olan yapılaşmadan ziyade, alanın içindeki arkeolojik bulgular ve Antakya’nın fiziksel ve sosyal verileri içerisinden tanımlanır. Zaman içerisinde kendi yapısal kodlarını üreterek neredeyse yerden bağımsız bir tip haline gelmiş olan "otel", yere ve duruma özgü koşullar ile girdiği ilişkiden alışıldık yapısını ters yüz ederek çıkar. Kalıntıların karakterize ettiği alana yerleşecek otel yapısı, içe dönüp kompaktlaşmak yerine, barındırdığı programları birbirinden bağımsız hareket edebilen tekil birimler haline getirerek kazı alanının üzerine yayılır ve kalıntıları örten koruyucu saçağın altında kendine yer bulur.

Kazı alanındaki kalıntıların yerleri, yapının yere bastığı noktaları belirleyen ana faktördür. Yapının ana taşıyıcısı olan kompozit kolonlar, kazı alanının ortasından geçen dere yatağı izinin açtığı boşluk ve alanın çeperlerinde belirlenmiş noktalarda, kalıntılara olabildiğince zarar vermeden konumlanır. Kolonların taşıdığı ana saçak, hem arkeolojik alanı imleyen bir üst örtü, hem de üzerinde balo salonu, toplantı salonu, açık havuz ve sosyal tesislerin bulunduğu, peyzaj ile zenginleşen bir üst platform halini alır. St. Pierre Kilisesi''''nin bulunduğu tepeyi ve kenti gören bu platform, Antakyalıların açık hava teras kullanım alışkanlıklarını devam ettirir. Platformun geçirgen yüzeyinde eski dere yatağını takip ederek binayı boydan boya kat eden bir yarık ve yer yer açılan delikler saçak altının ışık almasını sağlarken arkeolojik kalıntılarla görsel bağlantının da otelin hiçbir alanında kopmamasını sağlar.

Otelin ana gövdesi, tekil kompartımanlar haline getirilmiş prefabrike yatak odası ünitelerinin istiflenmesiyle oluşur. Çelik kirişlerden oluşan bir ızgaranın üzerine yerleştirilen yatak odaları; yatay bağlantı yolları ve köprüler ile ana dolaşıma bağlanır. Saçak altında kalan bu yarı açık mekan; dışarıdaki iklimsel koşullardan soyutlanmayan, zemindeki kalıntılar ile görsel ilişkinin sürdürüldüğü ve yere ait niteliklerin deneyimlendiği bir dünya sunar. Yarı kapalı teraslar ve bahçeler bu deneyimi daha cazip hale getirir. Lobi, restoran, lounge gibi birimler, kalıntıların bulunduğu kottaki kamusal kullanıma açık alanlara yakın seviyede konumlanır. Otel yapısı bu özellikleriyle, mekan standartlarından feragat etmeden yere ve duruma özgü hale gelmeyi amaçlar.

Kazı alanının üzerinde dolaşan köprü ve rampalar ile oluşturulan açık alan parkuru, alanı bir arkeolojik park olarak ziyarete açar ve kalıntıların yakından görülmesine imkan verir. Parkurun başlangıcı olan InfoBox, ziyaretçinin kazı alanındaki tarihi bulgular hakkında bilgilendirildiği bir giriş noktasıdır.

Yapıyı oluşturan elemanların prefabrike üretimi, alanda yapılacak yerinde üretimi en aza indirmeye yardımcı olur. İnşa edilmekten çok "yerinde kurulan" yapı, bu niteliğiyle kazı ekiplerinin arkeolojik alanda kurduğu geçici konaklama tesislerini akla getirir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır