nasrettin hoca nerede yaşamış / Nasreddin Hoca Kimdir? - Nasreddin Hoca Hayatı ve Biyografisi

Nasrettin Hoca Nerede Yaşamış

nasrettin hoca nerede yaşamış

‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’

Konya, Türkiye’nin sadece yüzölçümü olarak en büyük değil, geniş coğrafyasının farklı özellikleriyle de en ilgi çekici illerinden biri. Merkezde birbirinden güzel Selçuklu yapılarının yanı sıra Mevlana Celaleddin Rumi Türbe ve çevresi, Beyşehir’de tevazunun zarafetini cisimleştiren -ve bence- Anadolu’nun en güzel Selçuklu Camii olan Eşrefoğlu Camii, göl kıyısında Kubad’Abad Sarayı, Ereğli yakınlarında Hititlerin görkemli eserlerinden olan İvriz Kaya Anıtı, her biri başlıbaşına görmeye değer yerlerin ilk akla gelenleri.
Akşehir, bu geniş toprakların en yeşil ve en renkli köşelerinden biri, belki birincisidir. Bilirsiniz, dünyaca ünlü Nasreddin Hocamız burada yaşamış; yemyeşil bir yoldan girilen şehir mezarlığında karşınıza çıkan, her yanı açıkken orta yerinde kocaman bir kapı bulunan mezarın ona ait olduğu kabul edilir. Son yıllarda kabrin dört yanını demir korkulukla korumaya almışlar. Umarım Hoca’nın ruhu, -dünyanın ne kadar maddileştiğini anlayarak- onun mizahına yapılan bu iyi niyetli müdahaleyi bağışlar.

‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’



Gülmece Parkı

Kabristanın karşısındaki parkta, dillere destan öykülerini simgeleyen heykel kompozisyonları var. Sanat açısından çok görkemli olmasalar da içtenlikli, sevimli çalışmalar. En başta ünlü kazanı ve her köşede Nasreddin Hoca ve emektar merkebi. ‘Gülmece Parkı’ özellikle çocukların çok ilgisini çeken, bol bol fotoğraf çektirdikleri bir yer olmuş. Nasreddin Hoca ile ilgili bilgi panolarında onun ünlü bir mizah ustası olduğu yazılıyor. Bu tanımlama doğru ama eksik. Nasreddin Hoca, güler yüzlü bir anlatımla olayları düşünmemizi, anlamamızı, ders almamızı sağlayan bir bilge kişidir. Örneğin, ‘kazan’ öyküsünde insanların işlerine geldiğinde yalanı sorgulamama ikiyüzlülüğünü, ‘kürk’ öyküsünde toplumun mevkiye, makama yaltaklanmasını, ‘fil’ öyküsünde gücün karşısında yılgınlığını anlatır. O, bir bilgedir, Anadolu’nun, acıyı bal eylemesini bilen güler yüzlü filozofudur.

‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’



Batı Cephesi Karargâh Müzesi

Akşehir, Nasreddin Hoca ile özdeşleşmiş bir şehir. Ama ondan ibaret değil. Kurtuluş Savaşımızın önemli karargâh merkezlerinden biri. 1921 sonundan 1922 sonbaharına, 9 Eylül’de İzmir’de zafere ulaşan günlere kadar Batı Cephesi Karargâhı Akşehir’dedir. Mustafa Kemal Paşa, 1922’nin temmuzunda iki kez Akşehir’e gelmiş, Büyük Taarruz’un harekât planları burada yapılmış. Bu çalışmaların yapıldığı eski belediye binası, 1966’dan bu yana ‘Batı Cephesi Karargâhı Müzesi’ olarak ziyaretçilerini kabul ediyor. Nasreddin Hoca’nın kabri önüne belediye, kocaman bir levhaya -onun ünlü deyişine gönderme yaparak- “Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız” yazmış. Karargâh Müzesi’ni her gezdiğimde hep benzer bir duyguyu içimde duyarım: “Saygıyla izleyin! Vatanın kurtuluşunu simgeleyen bir mekândasınız.” Akşehir’de Karargâh Müzesi’nden başka Nasreddin Hoca Etnografya Müzesi, Taş Medrese Taş Eserler Müzesi gibi bölgenin yaşam kültürü ile ilgili müzeleri, Ulu Cami gibi tarihi eserlerini gezebilir, Hıdırlık Tepesi ve Kent Ormanı’nda mola verebilir, Konya coğrafyasına göre oldukça yeşil sayılabilecek bu alanlarda yerel tatların keyfini çıkarabilirsiniz.

‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’



Yıldırım Bayezid’in öldüğü zindan

Şehrin yamaçlarındaki eski sokaklar, çok sayıda geleneksel Anadolu evinin bütün sevimliliği ve sıcaklığı ile sizi içine çeker. Ancak bu eski yerleşim alanlarında hüzünlü sürprizler var. Yukarı mahalledeki (yanılmıyorsam Anıt Mahallesi’nde) Selçuklu yapısı Ferruh Şah Mescidi’nin mahzeninde Osmanlı Sultanı Bayezid (Yıldırım) hapsedilmiş ve burada ölmüş. İntihar rivayetini Osmanlı tarihçileri yakıştırmıyor. Bayezid’in ölüm haberi üzerine çevrede (muhtemelen Eğirdir’de) bulunan Emir Timur Akşehir’e gelmiş. Mısır’dan gelen elçilerin ve bazı Anadolu beylerinin bağlılık beyanlarını burada kabul etmiş. Mekânı ve hele zindanı gördüğümde, Anadolu Hisarı’nı yaptıran, Niğbolu fatihi Osmanlı padişahının bu acı sonunu düşünerek derin bir hüzün duymuştum. Bugün de aklımdadır.

‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’



Hoşgörü ve iyimserliğin yurdu

Bu eski sokakların, tarihi yapıların ve ünlü arastasının sağlıklaştırmaları yapıldığında Akşehir’in Göller Bölgesi’nin en ilgi çekici yerleşimlerinden biri olacağına inanıyorum. Akşehir, sadece doğası ve tarihi ile değil, insanının güler yüzlü, hoşgörülü ve iyiliksever yapısı ile de daha çok bilinmeyi, tanınmayı, ziyaret edilmeyi hak eden bir yurt köşesi. Yıllardır, Antalya’ya giderken yolumu Akşehir’den geçirmeye çalışır, şehrin bu iyimser havasında hep Nasreddin Hoca’nın güler yüzünü görürüm. 2012’de katıldığım Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nde bu düşüncemi yüksek sesle ifade ettiğimi anımsıyorum. Umarım o zaman Akşehir için ivedi gördüğümüz ve tasarladığımız işler aksamadan devam eder ve Anadolumuzun bu güzel yöresi çoktan hak ettiği bilinirliğe tez vakitte kavuşur.
İşin hüzün verici yanı, Akşehir’de geleneksel şenlikler artık o ünlü göle maya çalma ritüeliyle başlayamıyor. Çünkü Akşehir Gölü, küresel ısınmanın ve bizim uzun yıllardır süregelen çevre duyarsızlığımızın ilk kurbanlarından. Konya bozkırında ‘nazar boncuğu’ gibi dururken şimdi bir çorak görüntüye dönen Meke Gölü ya da her gördüğümde içimi acıtan Burdur Gölü gibi...
False

Nasreddin Hoca Türbesi Nerede Ve Hangi İldedir? Nasreddin Hoca Türbesi Ziyaret Günleri Ve Saatleri

Nasreddin Hoca, Sivrihisar’ın Hortu Köyünde doğmasına rağmen, Akşehir ilçesine yerleşmiş, burada yaşamış ve vefat etmiştir. Hoca’nın naaşı bugünkü mezar yerine gömülmüştür. Mezarı daha sonra türbe haline getirilmiştir. 

Yapılan araştırmalar sonucunda; Akşehir İlçe Mezarlığının içindeki Hasan Paşa İmaret Caminin yerinde önceden eski bir cami ve yanında Nasreddin Hoca’nın tekkesinin olduğu tespit edilmiş. Nasreddin Hoca ölünce tekkesinin bahçesine gömülmüş. Zamanla tekke yıkılmış ve türbe de büyüyen Akşehir mezarlığının içinde kalmış. 

Hasan Paşa İmaret Camiinin yerinde eski bir cami ve yine yakınında Nasreddin Hoca’nın tekkesi vardı. Hoca ölünce tekkesinin bahçesine gömülmüş ve zamanla tekke yıkılmış. Türbe de büyüyen Akşehir mezarlığının içerisinde kalmıştır. 

türbe, erken dönem Anadolu Türk Mimarisi tarzında taş ve tahta malzemelerden inşa edilmiştir. Açık türbe anlamına gelen baldaken tarzında inşa edilmiş olup, iç içe geçen iki kısımdan oluşuyor. İlk kısım Beylikler döneminde yapılmış 6 sütunlu baldaken tarzı ana türbe olarak inşa edilmiş. 1878 yılında türbenin etrafı 12 köşeli revakla çevrilmiş ve üzeri piramit külahla kapatılmıştır. 

1906 yılında II. Abdulhamid döneminde Konya Valisi tarafından kapsamlı bir tamirattan geçirilmiştir. Kuzey cephedeki iki sütunun arasına tamir kitabesi astırmıştır. Bu kitabeye göre Nasreddin Hoca soyundan gelenler bu türbenin bakımından sorumludurlar. Bu kişiler vergiden muaf olup, ayrıca maaşa da bağlanmışlardır.

Nasreddin Hoca’nın naaşının bulunduğu sanduka 1955 yılında mermerle kaplanmıştır. Sandukanın üzerindeki yeşil örtü de 2019 yılında yenilendi. Örtünün üzerinde Yunus ve Zümer surelerinden ayetler bulunuyor.

Türbenin yanları açık olmasına rağmen, kapısında kocaman bir kilit vardır. Bu kilit, Hoca’nın mizah anlayışının simgesi olarak kullanılmış. Türbenin içinde 6 adet sütun bulunuyor. Türbenin içinde Hoca’nın mezarının dışında Sultan I. Mehmed’in kızı Habibe’nin de mezarı bulunuyor.

Nasreddin Hoca Türbesi Kim Tarafından Yapıldı/Yaptırıldı?

Nasreddin Hoca’nın türbesinin kim tarafından ve kime yaptırıldığı bilinmiyor. 13. yüzyılda yaşamış olan Nasreddin Hoca, Anadolu Selçuklu Döneminde hayatını geçirmiştir. Bu dönemde imamlık, kadılık gibi görevlerde de bulunan Hoca’nın öldüğünde Beylikler Dönemi başlamamıştı.

Hoca’nın ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti dağılmış ve Beylikler Dönemi başlamıştır. Bir Türk beyliği olan Karamanoğulları Beyliği de Konya’da kurulmuştur. Hoca’nın türbesinin bu beylik tarafından inşa edildiği kuvvetle ihtimaldir.

Nasreddin Hoca Türbesi Ziyaret Günleri ve Saatleri

Nasreddin Hoca Türbesi, haftanın her günü ziyarete açıktır. Türbeye girişlerde yaz ve kış dönemi uygulaması bulunuyor. 15 Nisan – 02 Ekim Yaz döneminde 09.00 – 19.00; 03 Ekim – 14 Nisan Kış döneminde 08.00 – 17.00 saatleri arasında türbeyi ziyaret edebilirsiniz.

Türbeyi ziyaretlerde ücret talep edilmiyor. Bu nedenle türbeyi ücretsiz olarak Ziyaret edebilirsiniz.

False

Nasreddin Hoca Biyografisi

Nasreddin Hoca Kimdir ?

Nasreddin Hoca (d. 1208, Hortu - ö. 1284, Akşehir), Anadolu Selçukluları döneminde Hortu ile Akşehir ve çevresinde yaşayan efsanevi kişi.

Çoğunlukla hazırcevap ve mizah anlayışına haiz bir bilge olarak aksettirildiği hikâyelerle tanınan Nasreddin Hoca'nın gerçekte yaşayıp yaşamadığına, yaşadıysa gerçek kişiliğinin ne olduğuna dair tartışmalar olmakla birlikte gerçek bir tarihî kişilik olduğuna dair bazı belgeler bulunmaktadır. Bu belgelerden edinilen bilgilere göre 1208 yılında Hortu köyünde doğan Nasreddin Hoca burada temel eğitimini aldıktan sonra Sivrihisar'da medresede eğitim görmüş ve babasının ölümü üzerine döndüğü memleketinde köy imamlığı görevini üstlenmiştir. Nasreddin Hoca, bir süre sonra dönemin tasavvufî düşünce merkezlerinden Akşehir'e göç ederek Mahmûd-ı Hayrânî'nin dervişi olmuş, burada mülki görevler üstlenmiştir. Aynı zamanda Akşehir çevresindeki yörelerde de kısa süreli bulunduğu düşülen Nasreddin Hoca 1284'te yine Akşehir'de ölmüş ve günümüzdeki Nasreddin Hoca Türbesi'ne gömülmüştür.

Nasreddin Hoca'nın adına anlatılar hikâyeler etrafında gelişen efsanevi kişiliği ölümüyle aynı yüzyıl içerisinde ortaya çıkmış olup kendisine addedilen anlatılar yüzyıllar içerisinde onlarla ifade edilen sayılardan binlere kadar çıkmıştır. Günümüzde bibliyografik bir değeri bulunan Nasreddin Hoca yazılı kültürünün bilinen en eski anlatısına 1480 yılında telif edilen Saltuknâme'de rastlanmakla birlikte Povest o Hoce Nasreddine serisi 1,5 milyon ile şimdiye dek en fazla satışı yapılan Nasreddin Hoca derlemesidir. Bu eserlerden derlenen fıkralar, içerdiği mesajlar, özellikleri ve mitolojik unsurlar gibi farklı bağlamlarda incelenmiş olup birçok ülkede eğitim-öğretimde de kullanılmaktadır.

Yeni doğan bebeğin bebek bağının türbesine gömülmesi, yeni evlilerin ilk olarak türbesini ziyaret etmesi gibi halk inanışlarında yer edinen Nasreddin Hoca'ya dair hikâyeler Türk halklarının yanı sıra Araplar, Bulgarlar, Çinliler, Farslar, Macarlar, Ruslar gibi farklı toplumlarda da yer edinmiş olup Naara Suoks, Jiyrenşe Şeşen gibi yerel kahramanlarının anlatıları ile iç içe geçmiş hâldedir. Coğrafi etkisine bağlı olarak sanat ve popüler kültür alanlarında Nasreddin Hoca'ya dair çokça eser verilmiştir. Bunların arasında 1775-1782 yılları arasında yazılan Nasreddin Hoca'nın Mansıbı bilinen ilk oyun, 1939'da gösterime giren Nastradin Hoca i Hitar Petar bilinen ilk filmdir. Ayrıca 1996 yılı UNESCO tarafından tüm dünyada Nasreddin Hoca Yılı olarak kutlanmış olup günümüzde Nasreddin Hoca adına şenlikler, yarışmalar ve bilimsel toplantılar düzenlenmektedir.

Nasreddin Hoca Haberleri İçin Tıklayınız!


Nasrettin Hoca ve yurdumuzun kurtuluşuna vesile olan Büyük Taarruzun planlandığı ve başlatıldığı karargah evinin burada olmasıyla öne çıkan bir yer.

ULAŞIM

Akşehir, Konya-Afyon kara yolu üzerindedir. Akşehir-Konya arası uzaklık: 135 km. ve Akşehir-Afyon arası uzaklık: 90 km. dir. Akşehir-Ankara arası uzaklık: 260 km., Akşehir-İstanbul arası uzaklık: 523 km. Akşehir-İzmir arası uzaklık: 430 km. Akşehir-Antalya arası uzaklık: 400 km. dir.

Yalnız: Akşehir’den Yalvaç-Gelendost-Eğirdir yolu üzerinden, herhangi bir yere ulaşımı düşünmenizi önermiyorum, kullandığımda, özellikle yağmurlu bir günde, çok zor bir yol.

TARİHİ

Akşehir, tarih boyunca sürekli olarak önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olmuştur. Hititler zamanında, Akşehir’in ismi: “Thymbrio” olarak geçer. Ünlü: “Krallar Yolu” Akşehir’den geçer. Şehir: Helenistik dönemde: “Prrygi tiranı Philomelos “ tarafından kurulur. İlk yerleşim yeri: bugünkü kentin kuzeybatısında, Sultan dağının kuzey yamaçlarındadır. Kent, Roma döneminde: “Philomelium (bal sevenler) adını alır.

Kent: Müslüman Araplar tarafından birçok kez yağmalanır. Onlar tarafından; kente: “Belde-i Beyza (beyaz şehir) denilir. Malazgirt Savaşından sonra başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi sonucu, Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından alınan kentin, bundan sonra adı ve kaderi değişir. Buraya gelmiş hükümdarlardan birinin, çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek “Akşehir” dediği rivayet edilmektedir.

Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin çoğu, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Bu dönemde, kent zenginleşir ve gelişir.

Şehir: 1381 yılında, Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt, 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidinin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunulan halk, Nasreddin Hoca’yı dirilterek, doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Şehir: 1467 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilir ve Cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı dönemi başlar.

Sevr antlaşmasından sonra, İtalyanlar tarafından işgal edilir. Ancak, işgal uzun sürmez. Çınaraltı Mescidi avlusundaki çınarın üstünde yuvalanan leyleğe ateş eden İtalyanların silah seslerini duyan halk sokağa fırlar. Bunun bir ayaklanma olduğunu sanan işgal kuvvetleri, kaçarak şehri terk ederler. Büyük Önder Atatürk kumandasındaki ordu, Kurtuluş Savaşını, halkla birlikte büyük sıkıntılar içinde sürdürürken, Sakarya Meydan Muharebelerinde sonra, Garp Cephesi Karargahı, 1921 yılında, Akşehir’e nakledilir.

9 ay 10 gün süren taarruz hazırlıkları, burada yapılır. Akşehir ve köylerine birlikler yerleştirilir. Yani: Akşehir, bir anlamda sinesinde, Büyük Taarruzu, doğuma hazırlar. Tarihi süreci belki hatırlayanlarınız olabilir. Atatürk, Akşehir’de bir futbol turnuvasını bahane ederek, düşmanı yanıltır ve tüm ordu komutanlarını, 1922 yılında, Akşehir de toplar.

Son hazırlıklar gözden geçirilir ve kısa süre sonra, Büyük Taarruz başlatılır. Gerçekten: Akşehir, kurtuluş mücadelesindeki bu rolü ile öne çıkmaya ve her türlü övgüyü almaya layık, ülkemizin cennet bir köşesi.

Her yıl 24 Ağustos günü, Akşehir’in onur günü olarak kutlanıyor. Çünkü: Akşehir bu onura, fazlasıyla layık.

GENEL

KONUMU

Şehir merkezinin yakın çevresi yerleşim alanı olarak gelişirken, dış kısımları tarımsal karakterli olup, sulu ve kuru tarım yapılmaktadır. Sebze ve meyvecilik gelişmiş olup, tarih ürünleri, pancar, hububat, baklagiller, sanayi bitkileri ve hayvan yemleri de önemli yer tutmaktadır.

İKLİM

Akşehir ve çevresi, İç Anadolu bölgesinin en çok yağış alan bölgelerinden biridir. Bir günde, dört mevsimi yaşamak mümkün olmaktadır.

AKŞEHİR KİRAZI

Dünyada “Napolyon Kirazı” adıyla bilinen ve Akşehir-Eber Gölleri arasında oluşan mikro klima etkisiyle aromasını kazanan kiraz, çok meşhur. Bu kiraz: 2004 yılında, Akşehir Kirazı adıyla tescil ettirilmiş.

Gerçekten: Akşehir Gölü çevresindeki yollarda ilerlerseniz, bu kiraz bahçelerini görmeniz mümkün. Muhteşem büyüklükte ve güzel tadı olan bir kiraz. Mutlaka küçük bir mola verip, sahiplerinin izini ile bu kirazı bir şekilde denemelisiniz. Karahüyük Kasabası yolunda.

DÜNYANIN ORTASI

2007 yılında, Nasreddin Hoca Derneği: Türk Patent Enstitüsünden Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre, “Dünyanın Ortası Akşehir” şeklindeki tescil belgesini almış. Şaşırdınız.

Ama, tek bir gerçek var. Nasreddin Hoca türbesinin bulunduğu alanda, türbenin hemen yanı başında yerde bir bir metal daire var. Bunun üzerinde, burası dünyanın merkezidir yazılı.

Hani, derler ya, ispat et. Bunu söylediğinizde, size verilen yanıt şu. ”Sen aksini ispat et, hadi buranın dünyanın merkezi olmadığını sen ispat et.” Ne denir? Nasreddin Hoca felsefesi, inanmaktan başka çaremiz yok. Hocanın, şimdiki nesilleri, bunu tescillemiş.

NASREDDİN HOCA FESTİVALİ

Her yıl: Temmuz ayının 5-10 günleri arasında, festival düzenleniyor. Etkinliklere, dünyada, farklı alanlarda çalışmaları olan sanatçılar, yazarlar, bilim adamları ve basın mensupları katılıyorlar.

4 Temmuz günü, Nasreddin Hocanın türbeden şenliğe davet edilmesiyle şenlik başlıyor, ardından Akşehir Gölüne maya çalmaya gidiliyor ve 10 Temmuz akşamına kadar, kutlamalar sürüyor.

Her yıl, ülkemizin sevdiği, mizahi karakteri bulunan bir sanatçı, temsili Nasreddin Hoca olma şerefine sahip oluyor.

NASRETTİN HOCA KAHKAHA YILI

UNESCO, 1996 yılını, Dünya Nasreddin Hoca Kahkaha Yılı olarak kabul etmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de ve Türkiye dışında, birçok etkinlikle, Nasreddin Hoca anılmıştır.

NE YENİR

Akşehir’de, tıpkı Konya’da olduğu gibi: fırın kebabı ve etli ekmek yemenizi önereceğim. Bu fırın kebabını en iyi yiyebileceğiniz yer, Arasta’da bulunan Lale Kebap.

NASRETTİN HOCA

Nasrettin Hoca; 1208 yılında, Sivrihisar’ın Horto köyünde doğar. Öğrenimini sürdürmek için Konya’ya gelir. Sonra Akşehir’e yerleşir ve burada müderris olur. 1284 yılında, Akşehir’de vefat eder.

Türk halk bilgesidir. Halk dilinde: duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Medresede ders okutur, kadılık görevinde bulunur. Bu görevlerinden dolayı: kendisine “Nasuriddin Hace” adı verilir.

Sonradan bu ad: “Nasreddin Hoca” biçimini alır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler: halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilere karışmış ve yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır.

Nasrettin Hoca: yüzyıllardan bu yana, tüm Türk dünyasının güldüren ve düşündüren hikaye ve fıkralarıyla bilinir. Tüm hayatını: insanlara doğru yolu göstermeye ve insanların zaaflarını nükteli bir dille vurgulayarak onları kötülüklerden korumaya harcamıştır.

Onun hikayeleri: hikmet ve ibret dolu olup, zamanla atasözü haline gelmiştir. Her biri keskin bir zeka ve doğru işleyen aklın ürünüdür.

GEZİLECER YERLER

BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ

Sakarya Meydan Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra, düşmanın Afyon-Eskişehir hattının doğusunda mevzilenmesi üzerine, Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınır.

24 Ağustos 1922 gününden, Büyük Taarruz için cepheye hareket edinceye kadar, bu binada çalışılır. Yani: 9 aylık bir süre, Büyük Taarruz hazırlıkları burada sürdürülür. Bu arada: Atatürk, birçok kez gelerek çalışmaları denetler ve hazırlıkları yönlendirir.

Bina: 1904-1905 yıllarında, Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilir. 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. Büyük bir onarım sonrasında, 5 Temmuz 1966 günü “Atatürk ve Etnografya Müzesi” olarak ziyarete açılır. 1981 yılında yapılan onarım ve düzenleme sonrasında, esas işlevi nedeniyle, bugünkü adını alır.

2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Binanın zemin katında: doğu ve güney kısmında, Büyük Taarruz hazırlıklarını ve Büyük Taarruzu canlandıran, birer pano bulunmaktadır. Bu katta, idari bölüm bulunuyor.

Üst katta: karargah zamanından günümüze kadar orijinal malzemesiyle kalabilen, güney köşedeki büyük oda, Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı odadır. Bu odanın her iki yanında yer alan odalar ise, Karargah Komutanı İsmet İnönü ile Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün çalışma odalarıdır.

İsmet Paşa’nın bal mumu heykeli, çalışma masasına oturtulmuştur. Kuzey köşede bulunan odanın içindeki vitrinlerde, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar sergileniyor.

Diğer dört oda, Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergileniyor.

Burayı mutlaka gezin. Tam merkezde. Burada: ülkenin kurtuluşu için verilen mücadelenin planlandığı bir yer, o büyük kararların alındığı mekanlar olarak düşünün ve burayı mutlaka gezin. Özellikle: balmumu heykeller, ortama canlı bir görüntü sağlamış.

ARKEOLOJİ MÜZESİ (TAŞ MEDRESE)

İlçenin tek medresesidir.
Yapılan restorasyon ve düzenlemelerden sonra, 1965 yılında, müze hizmete açılır. Müzenin bulunduğu Taş Medrese: mescit, türbe, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklindedir.

Medrese: Anadolu Selçuklu Sultanlarından Keykubat II. Zamanında, 1250 yılında yaptırılmıştır. Külliyeden günümüze, yalnızca mescit ve türbe ile medrese gelebilmiştir.

Medrese: plan olarak, açık avlulu ve dört eyvanlıdır. Taç kapısı ile baş eyvan: güney-kuzey yönünde, iki eyvanı ise dikey olarak yapılmış ve değişik tarihlerde onarım görmüş. Taç kapının sağ yanında, 5 oda göreceksiniz. Türbe ise, giriş kapısının solunda bulunuyor. Çini-mozaik süsleme kuşağı var. Kubbesinin ortasında da çiniler bulunuyor.

Evet, müzede neler var? Neolitik dönemden, 19’ncu yüzyılın sonuna kadar, insan yaşamına ait eserler bulunuyor. Bu eserler arasında: en zengin koleksiyon: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşlarıdır. Selçuklu dönemi, figürlü mezar taşları, müzede önemli bir yer tutuyor.

Bu eserler: Akşehir ve çevresinden toparlanmış. Türkiye’de sayıları çok az olan: renkli mezar taşlarına özellikle dikkatinizi çekerim. Bu renkli mezar taşlarında, Türkiye’de yalnızca 3-4 tane bulunuyor.

ARASTA

Kentin merkezinde, esnaf ve sanatkarların yıllardır, birlikte icra-i sanat ettikleri bir alışveriş merkezi. Modern iş hanlarına inat, yaşamaya devam ediyorlar. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcileri burada. Mutlaka gidip görün.

GÜLMECE PARKI

Nasreddin Hoca Türbesinin yanındaki park. Havuz, çocuk bahçesi ve kafeterya var.

Parkın orta yerinde: kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmış. Ankara’dan Akşehir’e gelişi: medyatik olay olmuş. Bu dev kazan: önce, kendine Guiness rekorlar kitabında yer aramış. Sonra da gidip, Akşehir’in en merkezi meydanına konmuş.

Evet: gelelim parka. Parkta: heykeller göreceksiniz. Bu heykeller: heykeltıraş Cemil Güntepe’nin elinden çıkma. Bu heykellerde: Nasrettin hocanın fıkraları anlatılıyor. Ayrıca: Türk gülmece sanatına etkisi olan sanatçıların büstleri var. Bu nedenle: sanırım parka, Gülmece Parkı ismi verilmiş.

NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ

Nasreddin Hoca: 1284 yılında, 76 yaşında iken öldü. Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına gömüldü. Daha sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.

Hoca’nın türbesi: İbrahim Hakkı Konyalının söylediğine göre: 1476 yılına kadar harap durumda iken, 1878 yılında, Akşehir ileri gelenleri tarafından onarılır. Şimdiki türbenin ise: II. Abdülhamit zamanında, 1905 yılında, Konya Valisi olan Faik Bey ile Akşehir Kaymakamı Mustafa Şükrü Bey tarafından onarımı yaptırılır. Üstüne: 4 satırlık, Türkçe bir kitabe konularak, bugünkü haline getirilir.

Evet, türbe, Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasındadır. Mezar taşında: hocanın ölüm tarihi olarak: 1284 yazılıdır. Eski sütunlar üzerinde, Yıldırım Beyazıt’ın komutanlarından Mehmet’in, 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türbenin, mimari olarak çok fazla bir değeri yoktur. Ancak, hocanın nüktedanlığını temsil etmesi açısından önemlidir.

Giriş kapısı: özel olarak düzenlenmiştir. Bakımlı, özenle şekillendirilmiş bir yol, sizi türbeye götürür. Türbenin bilinen ilk yapısı: 6 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Bu sütunların ikisi arasında, bir kapı var. Bu kapı üzerinde ise: kocaman bir kilit asılı duruyor.

Düşünebiliyor musunuz? Her tarafı açık bir türbede, kocaman bir kilit asılmış.

Diğer yanları tamamen açık olan bu türbe yapısı: 1905 yılında dışına yaptırılan, ikinci bir yapı ile koruma altına alınmış. Mezar, iç bölümün ortasındadır.

Bugün, dışarıdan baktığınızda, 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı yapı, işte bu tarihten kalan yapıdır. Külah: metal levhalarla kaplıdır. Türbede: bir mezar taşı daha göreceksiniz.

Mehmet Çelebinin kızı Habibe’nin mezar taşı. (Niye, burada, herhangi bir bilgiye ulaşamadım?) Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II. Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Bu onarımda: daha önce ahşap yapılmış olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılmıştır.

Mermer sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Hocanın iki kızından: Fatma Hatun ve Dürrrü Melek’in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmış.

Malum: Hoca’nın memleketi konusunda: Sivrihisar ve Akşehir arasında bir rekabet söz konusu. Bu tür buluntular, bu rekabetin yönünü belirleme açısından önem kazanıyor.

Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plaket var. Bunun üzerinde: bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılı. Yukarıda anlattığım gibi, bunun doğruluğunu ispat etmek şansımız yok.

Peki, ya bunun aksini ispat etme, yani buranın dünyanın merkezi olmadığını ispat etme şansımız var mı? O da yok.

O zaman, burasını dünyanın merkezi olarak kabul edebiliriz. Sizde, o dairenin üstüne basın ve bir resim çektirin. Altına yazılacak not hazır: “İşte, ben dünyanın merkezinde iken”

Evet: türbenin bulunduğu yer, her yıl birçok turist tarafından geziliyor. Türbenin girişinde: hatıra ve hediyelik eşya satılan küçük bir de mağaza bulunuyor.

İMARET CAMİİ

Akşehir’ deki tek Osmanlı camidir. Nasreddin Hoca Türbesinin güneyindedir. 1510 yılında, II. Beyazıt devrinde, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir zamanlar, çevresinde: yoksullara yemek dağıtan bir aş evi bulunması nedeniyle, bu ismi almıştır.

Bu sosyal ve kültürel merkez, uzun yıllar işlevini sürdürmüşse de, günümüze Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan cami kalmıştır. Caminin önünde, 12 adet sütunu bulunan bir şadırvan var.

Akşehir’e uğrayanların yazıları ile, bir hatıra defteri gibi doldurulmuş. Evliya Çelebinin el yazısı ile yazılmış hatıra bulunuyor.
Bu camide, dünyanın en büyük tek parça halısı var. Fırsat bulursanız, bu halıyı mutlaka görün.

HIDIRLIK

Akşehir ilçesinin: temiz havası ve suyu ile, öne çıkan bir dinlenme yeri. Merkezden, yalnızca 4 km. uzaklıktadır. Akarsu ve çevresindeki çamlığı ile, yöre halkının dinlenme ve piknik alanı olarak kullanılan bir yer. Zamanınız varsa, gitmeyi düşünün.

AKŞEHİR GÖLÜ

Sultan Dağları ile Emir Dağı arasındaki çöküntü alanındadır. Kapalı bir havzada bulunduğundan, dışarıya akıntısı yoktur. Buna karşın, suları çok az tuzludur. Kıyılardan göle karışan tatlı su kaynaklarının bolluğu, kıyılarda suyun tatlılaşmasını sağlar. Tuzluluk, orta kesimlerde ve kuzeydoğuda daha belirgindir.

Göl: sığdır. Derinlik: 2-4 metre arasında değişir. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 km. lik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları, seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıdır. Akarsu deltalarında da, söğüt toplulukları mevcuttur. Sazan ve turna gibi ticari önemi olan balıkların yanı sıra beş balık türü daha bulunmaktadır.

Gölde: sonbahar ve kış başlarında, başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan, 60-80 bin civarında kuş görülür. Özellikle: yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık guruplar halinde, gölde geçirirler.

Evet, bu göl: Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı göl. Harita üzerinde, yüz ölçümü olarak, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Ama: bilinçsiz sulama ve küresel ısınmanın etkisiyle, her yıl yok olmaya bir adım daha yaklaşıyor.

Yalvaç tanıtımı.

Gelendost tanıtımı.

Eğirdir tanıtımı.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir